18. yy.da Frankfurt’ta bulunan Sachsenhauser (Saksonya Evleri) Köprüsü’nde bir duvar resmi vardı: Judensau (Yahudi domuzu).

Resim Yahudi’ye olan bakışı çarpıcı bir şekilde gösteriyordu. Bir Yahudi, domuzdan süt emmektedir; bir haham, domuzun kuyruğunu kaldırmıştır ve bir başka haham da domuzun pisliğini yutmaktadır.

Resimde bir de her yanı delik teşik edilmiş, bileklerinden ve ayaklarından bağlanmış bebek cesedi yer almaktadır. Resimde bu bebekle ilgili şunlar yazmaktadır: “1475 senesi Paskalya’dan önceki perşembe günü iki yaşındaki çocuk Simeon, Yahudiler tarafından öldürüldü.”

Bu gibi ayinlere kamuoyunda “mayasız ekmek ayini” denir ki biz bunu ülke olarak Münevver Karabulut cinayetinden sonra da duymuştuk.

Özellikle Orta Çağ Avrupa’sındaki Yahudi düşmanlığı abartılı olsa ve aslında biraz da Yahudi tefecilerden kurtulmanın yolu olsa da haklı tarafları vardı. Yahudiler çok öteden beri kapalı bir toplumdu.

Kabala ve Talmud gibi kitapları vardı. Tevrat ise çok açık biçimde Yahudi ırkçılığından başka bir şey değildi.

Şimdi gelelim ABD seçimlerinden önce tekrar patlak veren Epstein konusuna.

Bir önceki yazımda belli ölçüde Jeffrey Epstein’e değinmiştim. Ötüken’de yazdığım bir yazıda da Epstein’den yola çıkarak bu konu hakkındaki fikirlerimi yazmıştım. Şimdi konunun bir başka yönüne değineceğim.

Siyonistlerin Filistin’deki son katliamları yalnız Yahudi-Müslüman ihtilafından kaynaklı bir olay değildir.

Bir süredir Amerikan derin devletinde jeopolitik açıdan görüş ayrılıkları derinleşen, birbiriyle çatışma içinde gruplar var. Açık şekilde anlaşılmaktadır ki bu grupların bir kısmı Siyonistlere hizmet ederken bir kısmı onların ABD’deki nüfuzundan rahatsızdır.

Geçmişte Amerika-İsrail arasında birtakım casusluk davaları olmuş, kimi Amerikalı ya da İsrailli casuslar hüküm giymişti.

Belli ki ABD’nin dünya liderliğini bitirmekte olan Çin’e karşı harekete geçilmesini bekleyen gruplar, İsrail’in Orta Doğu’daki dikkatini azaltan ABD’yi yeniden buraya çekmek için bölgeyi ateşe vermesine karşı öfkelenmişlerdir.

Trump-Biden rekabeti de bu ayrılığın göstergelerinden biridir.

Bu rekabetin en tehlikeli noktası da Jeffrey Epstein Vakası’dır.

Epstein sıradan bir Yahudi değildir. Siyonisttir. Matematik alanında dehası olduğu söylenen bir öğretmendir ki daha önce de yazdığım gibi öğretmenlik yıllarında genç kızlarla yakınlaştığı bilinen bir adamdır.

Sonradan finans sektörü tarafından keşfedilmiş; kısa zamanda ABD’li politikacılardan, istihbaratçılardan oluşan çevresi genişlemiştir.

Ve belli ki Siyonistlerin ABD’deki en önemli adamlarından biri olmuştur.

Epstein’in meşhur defterindeki listeye bakarsak hem ABD’den hem İngiltere’den hem de dünyanın birçok yerinden siyasetçiler, bilim insanları, aktörler, aktristler, iş insanları, sporcular bu adamın ağına düşmüşlerdir.

Gerçi söz konusu “şehvet” ve “sapkınlık” olunca ağa düşürülmüşler midir? Yoksa düşmüşler midir? Orası herhâlde kişiden kişiye değişir!

Ben Ötüken’de yazdığım yazımda ahlâkın önemine bu yüzden değinmiştim.

Kimileri şu soruları soruyor: “İsrail, kuvvetli lobisinin olduğu ABD’de neden casusluk faaliyeti yürütsün?”

Cevabı açıktır: O lobinin gücü, işte bu derin çetelerden geliyor. Yoksa ne kadar güzel olursa olsun ABD’li bir aktris “Siyonistler masumdur.” dedi diye kimse tutup da İsrail’e kol kanat germez.

Masumiyetin simgesi olan çocukların hem bedenini kirleten hem de kanlarını içen bu şeytanların düştüğü durumdan daha aşağı bir seviye yoktur. Bu yüzdendir ki en güçlüsü bile daima lüks tabutlarda yaşayan vampirden başka bir şey değildir.

Ne yazık ki dünyanın birçok yerinden bu ahlâksız Siyonistler tarafından kaçırılan çocuklar olduğu söylenmektedir. Maalesef bu ülkelerin arasında Türkiye’nin de olduğu, 99 Depremi sonrasında birçok çocuğun ABD’ye kaçırıldığı yazılıp çizilmektedir.

Ve yine yazık ve bir o kadar dehşet vericidir ki…

Deprem sonrasında Epstein’in en büyük müdavimlerinden olan, ailesinin adı 60’tan fazla insanın cinayetinde geçen Clinton’ın Türkiye’ye gelmesi, Erkan bebek tarafından burnunun sıkılması çok konuşulmuştu.

Gelelim Brooklyn’deki sinagogun basılmasına.

Sinagog Hahamı Josef Braun, sinagogun basılmasını korkunç bir olay olarak niteliyor. Güya ki tünel, terk edilmiş bir arınma havuzuna çıkıyormuş, kutsal mekâna saygısızlık ediliyormuş!

Tünelden çıkanlarsa hahamın kutsallık anlayışını ortaya seriyor.

Zira ilk bulgulara göre tünelde pedofili, organ mafyası ve insan ticaretine dair deliller ele geçirildi.

Bebek arabaları ve kanlı yataklar…

Siyonist tünellerinin ucu daima iblise çıkar. Onların ipine sarılanlarsa yalnızca köle olurlar.

Bu yüzdendir ki…

“Özgürlük, aklın ve ahlâkın ritmi birleştiği zaman anlam kazanır!” (Ali Özoğlu)

Aman ha aklını ve ahlâkını yitirenlerden olmayın.

Bir zamanlar yazdığımız, önemsiz veya komplo teorisi gibi görünen her gerçek, günbegün yakanıza yapışmaktadır.

Türk milleti, Ebedi Başkomutan’ın sözünü asla unutma:

“Vatanı korumak, çocukları korumakla başlar.”