Demokrasi Tramvayı

“Demokrasi bir tramvaydır. Gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz.”

Recep Tayyip Erdoğan

60’ta gerçekleşen olay bir ihtilaldi. Memlekete 10 yıl kadar aydınlık bir zaman yaşattı. Millete 10 yıllık değil 10 saniyelik aydınlığı çok görenler de birbiri ardınca darbeler yaptı. Genelkurmay’ın başınca geçince ilk yayımladıkları bildiride Atatürk’ten, Kemalizm’den söz etmekten imtina eden ve Ege’de Amerikalıların Yunanlılara verdiği sinsi desteği anlatan dosyayı subaylara geri fırlatan generaller, devletin ve toplumun damarlarına ince ince irtica işlediler.

Bunları yaparken Kemalizm maskesi giymekten kaçınmadılar. 15 Temmuz’daki darbe girişimini yöneten konseyin adı “Yurtta Sulh Cihanda Sulh Komitesi” idi.

Makam odalarında iş adamlarıyla beraber emeklilik günlerini inşa edenler, başlarına takke giyip Türkiye’nin kapılarını neoliberalizme açtılar.

Liberalizm kitleleri özgürleştirmiş, en önemlisi de eğitimi yaygınlaştırmıştı. Neoliberalizm kitleleri başıboşluğa sürüklerken medeniyetin nimetlerini küçük bir kitleye mâl etti.

Neoliberaller, kendilerine kapıları açanlardan aldıkları takkeleri başlarına giydiler. Kula kulluk düzenini yaratmak için yeryüzünde tanrılar yaratmaya ihtiyaçları vardı. Dini kullandılar, insanların en dinsizlerini bile dinselleştirdiler, doğrudan ya da dolaylı olarak itaat eden kitleler yaratmaya başladılar.

İsrail, saldırganlığını giderek artırıyor. Trump’ın “Önce Amerika”sı, rakip gördüğü tüm ülkelere zorbalıkla kendi adaletsiz politikalarını dayatıyor.

Her zorbanın birçok yancısı vardır. Her yancının yancığında akça sesleri vardır. Her akça sesi, bir paraziti kendine çeker. Yancı, parazitleriyle beraber güç zehirlenmesi yaşamaya başlar. Her güç zehirlenmesi, beraberinde zulmü getirir.

Türkiye’de günün sorusu, “Sen bu adama destek veriyorsun ama bu adam şu görüşten değil mi?” değildir. Doğru soru, “Sen şu görüştesin ama bu adamın tutuklanması doğru mudur?” sorusudur.

Eğer bir şeyin adını adaletsizlik koyuyorsak tartışmasız şekilde tavrımız adaletsizliğe karşı durmak olacaktır.

Bugün Ümit Özdağ içeridedir, Ekrem İmamoğlu içeridedir, İstanbul’da birçok belediye çalışanı ve en önemlisi de çok sayıda genç içeridedir.

Siyasi iktidar, bu tutuklamalara karşı toplumdan hiçbir zaman beklediği desteği göremeyecektir. Ortada gerçekten bir hırsızlık varsa bile hırsızlığa alıştırılmış bir toplum var. İnsanların uzun zamandan beridir belediyelere dair şikayetleri, eleştirileri vardı. AKP döneminde bu eleştiri ve şikayetler “alışıldık şeyler” oldu.

İktidar koltuğu kayarken muhalefeti baskılamayı son çare olarak gören iktidar, adalet mekanizmalarını kendi için işletmediği her olay için bugün daha zor bir duruma düştü.

“Çalıyor ama yapıyor” da diyen vatandaşlara herkes tepki verdi de kimse bu cümlede çalmakla suçlanan kişilerin neden rahatsızlık duymadığını sorgulamadı. Diyebiliriz ki mecazi anlamda taşra siyasetçiliğinden kurtulamayanlar, bu söz karşısında göğüslerini gere gere gurur duydular. Aferin onlara.

Gelelim anayasa reformuna.

Dünyanın en reformist anayasasına sahip olma lüksü her zaman Türk milletine ait olmuştur çünkü sürekli reform sürecindedir. Hiç bitmek bilmeyen bu süreç, asırlar boyunca hukuk derslerinde anlatılacak mahiyettedir.

Değiştir, yenile, düzelt, ekle, çıkar.

Bitmiyor.

Kendi kurumsal kimliğinde demokrasi ve muhalefet kavramını barındırmayan ve affetmeyen iki parti, toplumu anayasa değişikliğine ikna etmeye çalışıyor.

Bu da yıllarca komedi oyunu olarak sergilenecek bir tiyatrodur.

Birinde lider-teşkilat-doktrin kutsal üçlemesi var.

Ötekinde Recep Tayyip Erdoğan var.

Bir tarafta toplumu geren paylaşımlar ve yayınlar yapan sözde dergilerin dokunulmazlığı, öteki tarafta muhalefetin etkili isimlerinin ellerine takılmış kelepçeler var.

Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında yaşananlar nasıl bir garabetse bugünküler de öyle garabettir. Aynı zihniyetten çıktığı, aynı tecrübenin ürünü olduğu belli olan kumpaslardır bunlar.

Tüm bunları yazdığımız için “Bak, muhalefet ediyorsun.” diyenler olabiliyor.

Özgürlüğün verilen bir şey olmadığını bilmediklerinden böyle söyledikleri anlaşılıyor. Özgürlüğü bize kimse bir nimet gibi sunmuyor. Üstelik bu ülkede muhalefet “her şeyi göze alarak” yapılır.

“Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.”

Bizim, Mustafa Kemal’den emanet bir cumhuriyetimiz vardır.

Mevki aradığı için muhalefetten kaçınan biri, savaşmak için mevzi arayan birini anlamayaz.