BİR ÖRTÜLÜ HARP MEKTUBU
İster doğa olayı olsun ister büyük bir saldırı olsun bir millet için en büyük felaket, kendisini yönetenlere güvenmemesidir.
Tam manasıyla vergi ülkesiyiz.
Her depremde yardım toplama ülkeyiz.
Her yangında gönüllü vatandaşlarını şehit veren ülkeyiz.
Vergilerin nereye gittiğini sorgulamak ya da siyasetçilerin maaşını sormak ayıp olan ülkedeyiz.
Memleketin her tarafı yanıyor ve siz, “Bunlar doğal yangınlar.” diyebilirsiniz ama “Komplo teorisyeni cahillersiniz.” diye konuşmanızı tamamlıyorsanız ne bilim adamı ne de okumuş vatandaş kabul edilebilirsiniz.
Siz, siyasi iktidara yaranmaya çalışan akademik memurlar ya da sözde muhalifler olabilirsiniz.
Akademik memurların bu ülkeye yararı olduğu zaten pek görülmüş şey değildir.
Ne var ki Fransa’ya ait olup Almanlar tarafından işgal edilmiş topraklarda yaşayan Fransız köylüsü bile “Aman, beyim!” demiyor, kilisede Haçlı Seferleri için cihat uğruna dua ettikten sonra memleket için bir şeyler yapmak gerektiğinde sıvışmıyordu.
Akademik memurluk ya da cihat çığırtkanlığı, vatan sevgisini bilmez.
Saldırı, aşağılama, baskılama, susturma, aldatma sadece topluma yöneliktir. Siyonist düşmanlığı yalnız dillerde geziyor. Dünyanın beşten büyük olup olmadığını sayadurun, Türkiye kendi sınırlarının içinde küçültülmek isteniyor.
Bir ABD’li Genelkurmay Başkanı şöyle diyordu: “Biz Türklerle sessiz savaş yapıyoruz ama onlar da gizli savaş yapıyor.”
Nedir sessiz savaş?
Örtülü savaştır.
Örtülü savaş, bir milletin sahip olduğu her türlü değere yapılan fiziki ve psikolojik saldırıların tümüdür. Bu savaşın fiziki boyutunda atılan mermilerin adresi nasıl şaşırtılır ve gerçek sahipleri gizlenirse psikolojik boyutunda her yaştan insanın zihnine kelime kelime saldırılır.
İngiliz ve Fransız istihbaratı, I. Dünya Savaşı yıllarında Alman ordugâhına sızmak için ya esirlere ulaşıyor ya da bilinçli olarak askerini güvenli bir şekilde esir veriyordu. Ordugaha sızan unsurlar, esirlere çeşitli talimatları taşıyordu.
Alman Başkumandanlığı İstihbarat Hizmetleri’nin Albay Oberst Walter Nikolai’nin hatıratında yer verdiği bu talimatlardan birini aktarıyoruz[1]:
“Toprak işlerine giden her Fransız bu talimatı öğrenmeli, kendisinin bir Fransız olduğunu düşünerek ve zaferi hızlandıracağını dikkate alarak bu emirleri yerine getirmelidir.
Mesela hayvan vagonlarını temizleyecek olanlar, tekerlerin yağdanlarına kum dökmek, vagon bağlantılarını kesmek ve tenleri raydan çıkarmayı mümkün kılacak işleri yapmak gibi görevler üstlenmeli ve bunları yapacak kişileri tayin etmelidir. Sülfürik asit tedarik edilerek patateslere dökülmeli ve bunlar Almanlar fark etmeyecek şekilde yapılmalıdır. Zirai ürünlerin iyi yetişmemesi düşmanın bir çarpışmayı kaybetmesinden daha önemlidir. Bunları sağlamak vatana hizmettir. Evlerde çalışan işçilere, patateslerin çakılarla hızlı bir şekilde küçük parçacıklara ayrılmasını tembih ediniz. Çikolata ve benzeri paketlerde bu gibi ufak tefek aletler elinize geçecektir.
Yangın çıkarmaya yarayan ya da hayvanları zehirlemek için gerekli olan malzemeleri alır almaz cevap vermelisiniz. Kullanım talimatları sarıldıkları kâğıdın içinde yazılıdır. Yangın çıkaracak aletler bir yere konulduktan 3,5 saat sonra faaliyete geçer. Bunların harekete hazır trenlerin vagonlarına yerleştirilmesi gerekmektedir. Ahırlar hayvanlara verildikten sonra tutuşturulmalıdır. (…)”
Örtülü harp, sadece işgalden kurtulmak için mi yapılır?
Bu talimatları yazanlar dün işgalden kurtulmaya çalışıyorlardı.
Bugün bir işgale, bir savaşa hazırlık için de bu zalimlikleri yapabileceklerini unutmamak gerekir.
Ne diyordu atalarımız: “Hain içeride olursa kapı kilit tutmaz.”
Her ihtimale karşı toplumun bilincinin açık tutulması gerekir. Örtülü savaşa, açık bilinçle karşılık verilir.
.
[1] Bursalı Mehmed Nihad, “Savaş Günlerinde Gizli Kuvvetler“, Yayına Hazırlayan: Abdullah Lüleci, Yeditepe.