ABD’NİN BAŞARISIZ “BOB OPERASYONU”, GAZİ OLAYLARI VE TÜRK ORDUSUNA KİNİ
Warren Marik, ABD’nin kontrgerilla uzmanlarından biriydi. Orta Doğu’nun çeşitli bölgelerinde görev yaptı. ABD’nin Irak’taki operasyonlarında dünya kamuoyunu yanlış yönlendirmek üzere Amerikalı PR şirketlerini koordine etti. Kuzey Irak’ta uzun süre görev yaptı ve peşmergeleri eğitti.
51 yaşında emekli olduktan 6 ay sonra Washington Post’un 26 Haziran 1997 tarihli sayısına verdiği bilgilerle tanındı. Marik, CIA Başkan Yardımcısı’nın kod adıyla “Bob Planı” ya da “Bob Operasyonu” olarak bilinen ve 1995 yılına ait başarısız bir operasyonu ifşa ediyordu.
Bu plana göre 20.000 peşmerge, 2000’den fazla Irak Komünist Partisi militanı ve Irak Ulusal Konseyi askeri birleşerek ABD’nin adamı olan Iraklı General Vefik Samarrayi’nin emrine girecek ve Irak’ın Musul-Kerkük garnizonlarına saldırı gerçekleştirecekti.
Bob’un bu operasyon için harcadığı para ise 100 milyon dolardı.
Iraklılar, ülkelerindeki bölücülerle birleşerek kendi ülkelerinin ordusuna saldıracaktı. Emir aldıkları yer ABD’ydi.
Ancak bu ihanetleri hayata geçemedi.
Bir gün “Bob”, Irak Ulusal Kongresi Başkanı Ahmet Çelebi’yi arayarak “Bize müsaade!” dedi. Çelebi’nin titreyen sesiyle sorduğu “Biz ne olacağız?” sorusuna “Siz başınızın çaresine bakın.” diye karşılık vererek 100 milyon dolarla birlikte hainleri tarihin çöplüğüne gönderdi.
Modern “çelebi”lerde bir tuhaflık var!
Konumuza dönelim.
CIA’nın yetiştirdiği 7500 peşmerge topukladı, Çekiç Güç sona erdi.
Amerikalılar bu operasyonun başarısızlığa uğramasından Türk ordusunu sorumlu tutuyordu. Zaten bir süredir CIA ve Amerikan ordusu çevresindeki yayınlarda TSK’ye dair rahatsızlıklar dile getiriliyor, Türk ordusu ve Türkiye çizmeyi aşmakla itham ediliyordu.
Bob, Türk Silahlı Kuvvetlerine “Bu operasyonu sen sızdırdın.” diye parmak salladı. Her hain, efendisinin parmak sallamasını bir emir telakki ederek patileri üstünde dikilir.
Pavlov’un köpeğinden daha fazla şartlandırılmış oldukları için komuta hazır bekleyen hainler harekete geçirildi.
4 Mart 1995, Bob Operasyonu’nun hayata geçirilmesi beklenen tarihti. 12 Mart 1995 gecesi İstanbul’un Gazi Mahallesi’nde cemevi ve kahvehane tarandı. Batılı basın ve medya, olayları “iç savaş” propagandasıyla sundu.
Olaylar boyunca 22 vatandaşımız hayatını kaybetti.
15 Mart 1995’te İçişleri Bakanlığı tarafından Bakanlar Kurulu’na bir rapor sunuldu. Gazi Olayları’nın arkasında yabancı gizli istihbarat servislerinin varlığına dikkat çekildi. Her ne kadar raporda adı verilmese de bahsedilen örgüt CIA’dır.
Gazi Olayları sırasında Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar’dı. Bu görevi yürüttüğü günlerde “Hizbullah’ı yakalamak fayda sağlamaz.” türünden açıklamaları kayda geçen Ağar, çok başarılı olduğundan olsa gerek daha sonra İçişleri Bakanı oldu.
Cezaevine girdiği zaman koğuşuna Fetullah Gülen’in fotoğrafını asmasıyla biliniyor.
Gazi Olayları’ndan hemen önce ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke, Türkiye’yi Çelik Harekatı’nı bahane ederek şöyle uyarmıştı:
“Kuzey Irak sınırına asker yığıyorsunuz. Önümüzdeki günlerde terör olaylarının artma ihtimali var. Oraya yapacağınız bir harekatta dikkatli olmanızı tavsiye ederim. Ayrıca Çekiç Güç’le ilgili önümüzdeki günlerde herhangi bir engel çıkarmayacağınızı umarım.”
Holbrooke’tan başka birçok diplomat ve asker, Türk ordusunu doğrudan ya da dolaylı yollarla uyarıp tehdit ediyordu.
Sabah gazetesinde ABD’nin borazanlığını yapan Cengiz Çandar gibiler de bu tehditleri dolaylı yollardan köşelerine taşıyorlardı.
Aradan yıllar geçti.
Devlet görevlilerinin vazifelerine ihanet etmelerinin yol açtığı yıkımı ve vatan hainlerinin devlet kurumlarına sızmalarının yıkıcı etkilerini gördük.
Ergenekon ve Balyoz kumpasları gerçekleşti.
Aynı borazanlar, aynı yerden çalındı.
Aynı hainler, aynı sesi duyunca pati üstünde dikildiler.
Türkiye Cumhuriyeti’nin başsavcılık makamları, CIA’nın Türkiye’ye karşı operasyonlarını temizleme merkezi gibi kullanıldı.
Bu tip temizleme operasyonları, Mustafa Kemal’in askerlerine yıkılmak isteniyordu.
Ve o günlerde Ali Özoğlu, Silivri Cephesi’nde mücadele verirken Gazi Olayları’yla ilgili İçişleri Bakanlığı’nın raporunun mahkemeye getirilmesini istedi.
Mahkeme, Gazi Olayları’yla ilgili raporun Gazi Olayları’yla ilgili bir davaya dahil olamayacağına karar vererek Özoğlu’nun talebini reddetti.
Türkiye’nin bağırsaklarını temizleme yalanıyla kamuoyunu aldatmaya çalışanlar, Özoğlu’nun bağırsaklardaki parazitlere dair hiçbir talebine olumlu karşılık vermediler, veremediler.
Aynı sözde mahkeme, CIA’nın Türkiye İstasyon Şefi James Jeffre’ye verilen 400 milyon doların Cengiz Çandar, Nazlı Ilıcak, Tamer Korkmaz, Ahmet Altan ve daha nicelerine gittiğine dair araştırma yapılması isteğini reddetti.
Bugünlere geldik.
Bugünlere böyle geldik.
Bugünlere hafızamızın zayıflığı, idrakimizin yamultulması sebebiyle geldik.
ABD’lilerin 90’lı yıllar boyunca Türkiye’ye akıl vermeye çalışmasını, Türkiye’ye rota çizmesini, Kürtçülük ve İslamcılıkla ilgili söylemlerini hainler olduğu gibi kabul etti; sözde muhalefet ise ya hiç haberdar olamadı ya da unuttu gitti.
Şimdi memlekette siyasi iktidar tarafından ortaya konan siyaset, senaryosu ABD’de yazılmış ve planlaması ABD’de yapılmış siyasettir.
Türkiye’nin güçlenmesi, kalkınması, terörsüz Türkiye…
Batılı emperyalistler hiçbir zaman Türklerin refahını düşünmemişlerdir.
Bu yüzdendir ki Türkiye’deki reform hareketleri daima hatalı ve abartılı bir şekilde Batı’ya mâl edilmiş, Türkiye’de ileriye gitmek isteyenlerle geri dönmek isteyenlerin savaşına hep başka başka isimler konmuştur.
İleride bunları da yazacağız.
Ancak bugün unutmadığımızı hatırlatmak istedik.