SEVR YAHUT “LÜBNANLAŞTIRMA”
Askerlik görevimizi yaparken bölüğümüzün küçük kütüphanesinde, Ernst Renan’ın 11 Mart 1882 tarihinde Sorbonne’da anlattıklarını okuyup not almıştık:
“Millet, maddi olgularla tasvir edilemez.
Millet bir ruhtur, manevi prensiptir. Bu ruhu, bu manevi prensibi aslında bir olan iki şey teşkil eder: Bunlardan biri maziye, diğeri ise hâle aittir. Biri, zengin bir hatıralar mirasının müşterek sahipliğidir. Diğeri, birlikte yaşama arzusunda mutabakat ve bir bütün hâlinde devralınan mirası yüceltme iradesidir. Bizi biz yapan ecdattır. Kahramanlıkla dolu bir mazi, büyük insanlar, şan ve şeref, işte üzerine milli bir ideal inşa edilebilecek beşeri sermaye budur.
Mazide müşterek bir şan ve şeref, hâlde müşterek bir irade, birlikte büyük işler başarmış olmak ve yine başarmek istemek, işte millet olmak için gerekli şartlar bunlardır. Tıpkı bir ferdin mevcudiyetinin kesintisiz bir yaşama iddiası olmadığı gibi bir milletin mevcudiyeti de her gün tekrarlanan bir plebisittir.
Sağlıklı bir ruha ve ateşli bir yüreğe sahip insanlardan müteşekkil büyük bir topluluk, millet denen bir manevi şuuru yaratır. Bu manevi şuur, her bir ferdin, topluluk yararına kendisininkinden vazgeçmek suretiyle yaptığı fedakarlıklarla kuvvetini teyit ettiği ölçüde millet meşrudur ve var olma hakkına sahiptir.”
Şimdi bir de daha önce yazdığımız gibi İsrail’in “Oded Yinon Planı”ndaki noktayı hatırlayalım.
Filistin’deki ilk kurtuluş örgütleri sosyalistti. Bu örgütlerin liderleri arasında George Habaş gibi aslen Ortodoks Rum olan kimseler vardı. Ancak bunların çoğu Arap ulusunun bir parçasıydı, ulusalcıydı, laikti.
Habaş’ın yanında yer alan Nayif Havatme de Rum Katolik’ti, laik bir görüşteydi. Ancak “demokrasi” sözcüğü birliğin değil de ayrılığın parolasıymış gibi kendine demokrasinin de olduğu bir örgüt kurarak Habaş’ın örgütünden ayrıldı.
Siyonistlerin istediği de “ayrılık”tı.
İsraillilerin kendi kaynaklarından Oded Yinon Planı’nı araştırırsanız göreceksiniz ki İsrail hedefe koyduğu tüm ülkelerde ulus yapısına karşıdır.
Karşısındaki toplumları daima parçalanmış görmek ister.
Bugün Türkiye’deki siyasetçilerin yaptıklarına “Lübnanlaştırma” diyoruz. İsrail, 1982’de Lübnan’ı işgal etti ve 1983’te gelindiği zaman mağrur siyonist Şimon Peres “Lübnanlaştırma” ifadesini kullandı.
Bunun üstünde durun, düşünün ve siyonistlerin küçümseyici bir ifade olarak ortaya attığı “Lübnanlaştırma” için kimlerin nasıl çalıştığını anlayın.
Etnik açıdan, din açısından, mezhep açısından bölünme veya çatışmaların olduğu toplumlar Lübnanlaşırlar; sonra İsrail tarafından işgal edilirler.
Lübnanlaşma, Suriyeleşme, Iraklaşma…
Hepsinin altında emperyalistlerin, siyonistlerin imzası vardır. Bunu iyi bilin.
Irak işgal edildi ve o günden beri Irak’taki meclislerin tamamında Şii, Sünni; Hristiyan, Müslüman; Türkmen, Kürt, Arap kontenjanı diye bir şey var.
Demek ki birlik yok, kaos var.
Millet çatısı altında buluşamayan insanlar kaos içerisinde yaşarlar. Sisifos misali tepeye taş çıkarıp dururlar.
Türkiye kim tarafından işgal edildi de cumhurbaşkanının Kürt (Öcalan) ve Alevi (Kılıçdaroğlu) yardımcıları olacak?
Türk milleti, her bir ferdin topluluk yararına kendisi yararından vazgeçtiği büyük mücadeleler sonunda, Mustafa Kemal Atatürk’ün liderlik ve rehberliğinde Kurtuluş Savaşı’nı yapmış ve Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.
Türk milleti, millet olma hakkını söke söke almış bir millettir.
Asırlar boyunca savaş meydanlarında canı alınıp masalar kurulunca uzaklaştırılan Türk, en büyük Türk’ün yumruğuyla o masayı yıkarak bu hakkı almıştır.
Asırlar boyu acı çekerek aldıklarımızı alamazsınız, ancak üç beş tiyatro sahnesi kurarak izleyicileri güldürürsünüz.
Yeni anayasa diye önümüze koyup durduğunuz şeyin adı Sevr’dir.
“Sevr’i gösterip Lozan’a razı ettiler.” diye konuşup duranlar, Lozan’dan soğutup Sevr’e götürmeye çalışıyorlar.
Oysa Sevr nerededir?
Tarihin çöplünde.
Adresi bellidir.