Açgözlü Rant Tüccarlarının Maskesi: Dincilik ve Dinci İktidar
Türkiye’de memleket meselelerini değerlendirirken en çok ihmal edilen unsurlardan birisi sermayedir. Sadece Türkiye’de değil, bütün dünyada sermaye önemlidir. Güçlü iktidar kurmak için ya da iktidara gelmek için basın, medya, yayıncılık işleri ne kadar önemliyse bunun için gereken kaynak da o kadar önemlidir.
Özellikle 19. yy. ortalarından itibaren kralların, padişahların, sultanların giyimine kuşamına dikkat edin. İstisnaları olsa da birçoğunun giyiminde sadeleşme görürsünüz. Buna karşın oturdukları yerler sadelikten uzak olabilir ki ihtişamlı sarayların inşası yeni dünyanın imparatorlarını daha zengin eden, ülkeleri batıran durumlardan biri olmuştu.
Bir zamanlar gücü biraz artınca, servetinin getirdiği ihtişam biraz belirgin olunca zengin tüccarların ya da yöneticilerin kellesi keskin bıçaklarla tanışabilirdi. Teknoloji gelişip küreselleşme hızlanınca sermayeye duyulan ihtiyaç, para babalarını daha değerli hale getirdi.
Daha önceki yazılarımızda anlattığımız üzere Yahudilerin Batılılar nezdinde önem ve sözde değer kazanmaya başlaması da aşağı yukarı bu tarihlerdedir. Ticarette yetenekli, yaşadıkları sıkıntılar nedeniyle gizlenmeyi iyi bilen, dünyanın birçok yerine sürüldüğü için iyice yayılmış, akrabaları üstünden teşkilatlanmış olan bu topluluk için Avrupa devletleri adeta yarışa girdi.
Sonra bütün bu devletler hep beraber Siyonizm’in kucağına düştü. Emperyalist zalimlik, Siyonist ideallerin kılıcı haline geldi.
Amerika’yı iri yarı ama aklı gitmiş zavallı bir dev haline getiren, en son İran’da savaşa sürüklemek için onu istemediği şeyi yapmaya zorlanan aptal bir dev durumuna düşüren de Siyonizm oldu.
Günümüz Türkiye’sinin siyasi iktidarı da uzun zamandan beri sermaye sahipleridir.
Yalçın Küçük, 80 darbesinden hemen önce “Ordu gelecek, Erbakan’dan çok Erbakancılık yapacak” dediği bir yazı yazdı. Yazı; Türkiye’nin neoliberal dünyaya din maskesiyle nasıl geçirileceğini, her yanda yayılan ve o dönem için “soğan, salça, ince hamur ve et kokusu” şeklinde tarif edilen ve “fakir yiyeceği lahmacun”un neden yayıldığını, sermayenin ihracatı ve ithalatı neye göre ayarladığını, Müslüman sermayesi diye memlekete sokulan Arap sermayesini anlatıyordu.
Aslında bugünleri anlatıyordu. Sadece lahmacunun yerini çok daha sağlıksız bir şekilde çocuklara sunulan çiğ köfteler aldı, o kadar. Yalnız bu sefer çiğ köftelerin içine boykot edilen markaların cipsleri de konuluyor. Denetleme sıfır, rüşvet zirve. Afiyet olsun.
Ardından Yalçın Küçük, dediklerinde haklı olduğu için tutuklandı. Mahkemeye çıkarıldı, “Şeytana pabucunu ters giydirecek kadar zeki.” deyip tasfiye ettiler. Aradan yıllar geçti. FETÖ’nün, darbe döneminde postal yalayan sapık lideri demokrasi havarisi oldu. Onun kanalındaki dizilerde Yalçın Küçük darbecilerin tabiriyle “şeytan” olarak lanse edildi.
Gerçekler böyledir. Basın ve medya elinizde oldu mu, toplumun gözüne melekleri ve şeytanları siz sunarsınız.
Türkiye için söyleyebileceğimiz tek şey, “Gökyüzünün altında yeni bir şey yok.”
Bugün Türkiye’deki siyasi baskı da bunu gösteriyor.
John Perkins’in “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabını okuyunca akla hemen Türkiye gelir.
Yakın zamanda Lavrov’un Rusya’daki liberallerin durumunu, beşinci kol faaliyetlerini, fırsat bulunca neoliberallerin devleti Batı’ya teslim etme girişimlerini anlattığı söyleşisini okursanız yine aklınıza Türkiye gelir.
Türkiye bir anlamda distopya yaşıyor.
Bu distopyanın sebebi, din maskeli siyasi iktidardır.
Sermaye sahiplerinin yaptığı şey şudur: Açgözlülükle girişecekleri orman katliamları için, tutuklayacakları aydın muhalifler için, daha fazla ve çok daha rahat ihale alabilmek için, çevreyi katletmeden önce uygunluk raporu alabilmek için, çok daha fazlası için temelini baskıdan alan dinci bir iktidar kurmak.
Buna ihtiyaçları vardı ve AKP’yi kurdular.
Elden geldiğince güçlendirdiler.
Darbelerin siyasi neticesi olan Siyasal İslam, darbeler öne sürülerek güçlendirildi.
Ancak bir gün önce FETÖ’yle birlikte, sonra FETÖ’nün artıklarıyla birlikte “Yetmez ama evet” coşkusu yaşadılar.
Bu, güçlü bir iktidar için sonun başlangıcı oldu.
Açılım yapıyorlardı. CHP, iktidar ortağı HDP’yle yakınlaşınca tek başına iktidar imkanı elden gitti.
Açılım bitti, terör başladı.
Birlikte inşa ettikleri iktidarı bölüşmek imkanı kalmadığında FETÖ ve AKP ters düştü. FETÖ, Kemalist aydınların tanımladığı gibi terör örgütü oldu. 15 Temmuz’dan sonra ciddi bir tasfiye başladı. O güne kadar “Paralel yapı demeyin.” diye direnen bir kısım AKP’liler için 15 Temmuz’dan sonra direnme ihtimali kalmadı.
Devlet içindeki kadrolar zayıflayınca AKP’ye devlet içinde kadrolaşması olan bir ortak gerekti. O ortak bulundu: MHP.
Yenikapı Mitingileri sırasında buna eski Türkiye’nin önde gelen isimleri ve bugünkü taşeronlar Çiller ve Ağar da eklendi.
“Yetmez ama evet”in ikinci aşamasında Erdoğan’ın yetkileri artırıldı. Bu da siyasi iktidarın sonunu hızlandırdı.
Neden?
Çünkü hem iktidarı çok az oyu olan bir partiyle, MHP’yle, paylaştı hem de bu ortaklık nedeniyle bir süre Kürtlerin oyu için HDP ve türevleriyle yakınlaşamadı. Her defasında bir problem yaşandı.
Koltuk sallandıkça iktidar paniğe kapıldı. Paniğe kapıldıkça baskısını artırdı.
Baskı arttıkça önce “Yetmez ama evet”çi neoliberaller pişman oldu.
İşin içinden çıkamadıkça AKP pişman oldu ama iş işten geçti.
İlk açılım, AKP tek başına iktidarı kaybedince bitti.
İkinci açılım, AKP ikinci parti olunca başladı.
Vahşi kapitalizmin açgözlü sermayesinin rant kapısı haline gelen belediyelere saldırı başladı. Birinci parti durumunda olan CHP’nin elindeki belediyelere yapılan saldırılardan, siyasi iktidar daha büyük bir sandık hezimetinden başka hiçbir şey elde edemez.
Ancak açgözlü sermayenin böyle düşünmediği, AKP’li belediyelere makam araçları alıp CHP’li belediyeleri sözde ihbar eden sözde iş adamlarının tavırlarından açık.
Bu tür küçük insanları bir kenara bırakın, daha büyük açgözlülerin menfaatlerini varın siz düşünün.
Yazdıklarımızdan zengin düşmanlığı çıkarılmasın.
Namuslu yollarla kazanılmış zenginlik, namuslu yollarla harcanacaktır. Bu, ülkenin kalkınmasında önemli rol oynar. İlkokul düzeyinde bir konu olduğu için ayrıntıya girmiyoruz.
Ve cesaretle savaşan, cesaretle direnen onurlu insanlara dimdik duran bir selamla yazımızı noktalıyoruz.
NOT: Her türlü dinciliğin temel özelliği şudur: Yüzdeki hoşgörü maskesi, zihniyetteki baskıcılığı ve takiyeyi örter.