FONCU HAFIZAYA KARŞI HATIRLAYAN TÜRK

Birkaç ay önce Beyoğlu’nun Karaköy semtinde bulunan tarihi Kamondo Merdivenlerini araştırırken bir internet sitesine denk geldik. “Hatırlayan Şehir” adıyla kurulmuş olan bu internet sitesinde İstanbul’un tarihi yerleriyle ilgili fotoğraflar ve bilgiler yer alıyor.

Kamondo Merdivenleri, “Doğu’nun Rothschildleri” olarak bilinen Kamondolar tarafından yaptırılmış. Bunu öğrendik.

Bir de İstanbul’un tarihi yerlerinin ön izlemelerinde yer alan bilgileri görünce siteyi kuranları araştırdık. Onu da öğrendik.

Talat Paşa’ya iftiralarda bulunan foncu beslemelerin yarattıkları gündem sonrasında bu siteyi tekrar hatırladık.

Sitenin tam adresi “hatirlayansehir.hakikatadalethafiza.org” şeklinde.

Bahsi geçen site “Hafıza Merkezi” adlı bir derneğe bağlı.

Önce “Hatırlayan Şehir”in hangi tarihi yeri nasıl hatırladığına bakalım.

“Belediyeler Birliği Binası: Sultanahmet Yerebatan Caddesi ile Alemdar Caddesi’nin kesiştiği köşede bulunan kagir konak, 1917-1918’de sadrazamlık yapan Talat Paşa’nın resmi konutuydu. Osmanlı tebaası Ermenilere uygulanan tehcir ve soykırımı planlayan, düzenleyen ve uygulamasını takip eden kişi olarak bilinen Talat Paşa’nın ismi hâlâ çok sayıda mahalle, cadde ve sokakta yaşatılıyor.”

Birazdan bu iftiraların geçmişte olduğu gibi bugün de kimler tarafından fonlandığını göreceksiniz. Ermenistan’da “Türk Kasabı” olarak tanınan soykırımcıların heykellerinin dikildiğini hatırlatıp geçiyoruz.

“SALT Galata: 2011’den bugüne SALT Galata olarak faaliyet gösteren Bankalar Caddesi No:11 adresindeki eski Osmanlı Bankası binasının tarihinde, II. Abdülhamit döneminde Avrupa devletlerini Ermenilere yönelik katliam ve pogromlara dair harekete geçirmek amacıyla Ermeni Taşnak Partisi mensuplarınca 1896’da gerçekleştirilen silahlı bir baskın da mevcut.”

İmparatorluğun başkentindeki binayı basan Ermeniler, Doğu Anadolu’da ve Güneydoğu Anadolu’da hiç Türk köyü basmamış galiba.

“Hatırlayan Şehir”, Neve Şalom Sinagogu’nu da cemaat mensuplarının törenlerle hatırladığını söylüyor ama yine de duramıyor ve ekliyor: “…genellikle 1986’da ve 2003’te uğradığı iki büyük saldırıyla hatırlıyor.”

İstanbul’daki pek çok yer, işte bu sözde sevgi pıtırcıkları tarafından böyle hatırlanıyor. İşgal yıllarında emperyalist devlet tarafından İstanbul’un hangi semtinde, hangi binasında, bağımsızlık isteyen Türklere karşı şiddet uygulandığı yazmıyor. Ermeni teröristlerin gerçekleştirdikleri saldırılarda ölen Türklerin anısına herhangi bir şey yok. Aksine imparatorluk sahibi olanlar, asırlarca beraber yaşadıkları komşularını durduk yere öldürmeye başlamış da tepki olarak terör faaliyeti uygulanmış gibi bir algı yaratılıyor.

Kaçaznuni hiç itiraflarda bulunmamış gibi davranmaya devam edelim. Aman, Alman musluğıu kapanmasın!  

Hafıza adı altında Türk’e karşı bir kin ve nefret harlanıyor.

Sevgi pıtırcıklarının sevgisini kimler harlıyor? Kendi resmi internet sitelerine göre “Hafıza Merkezi” isimli derneği kimler fonluyor? Bunların bir kısmına bakalım:

1- Chrest Vakfı

2- Açık Toplum Vakfı

3- Global Dialogue

4- Heinrich Böll Stiftung Derneği

5- Friedrich Ebert Stiftung

6- Robert Bosch Stiftung

7- Oak Foundation

New York merkezli Royal Oak Vakfı; doğanın, tarihi binaların, anıtların korunması gibi bir amaca sahip. Vahşi kapitalizmin emperyalist parazitlerinin vergiden muaf vakıflarıyla dünyaya bir şeyler katmaya çalışması ne güzel. Yabancı bir ülkenin topraklarını gezip bolca fotoğraf çekmenin askeri istihbarata hiçbir şey katmadığını bildiğimiz için içimiz rahattır. Anıtların, binaların bir toplumun sosyolojisine dair -özellikle çatışma nedenlerini tespit nokasında- herhangi bir amacı olmayıp hümanist şuurla korunmak istenmesi ise bambaşka bir lütuftur.

Henrich Böll, Almanya’nın Yeşiller’inin vakfıdır. Friedrich Ebert, Sosyal Demokrat Partisi’ne bağlı çalışır. Yine Türkiye’de faaliyet gösteren Friedrich Naumann Vakfı, Hür Demokrat Parti’ye; Konrad Adenauer Vakfı da Hristiyan Demokratik Birliği’ne bağlı çalışır.

Thomas Powers’ın “İstihbarat Savaşları” kitabında “cezalı devlet psikolojisine sahip” olarak adlandırdığı Almanya’nın soykırım günahlarından kurtulmak için girdiği hayır işlerinin gözleri yaşartmaması mümkün mü?

Bir ülkenin istihbarat kurumlarının bu tip vakıflarıyla temas kurmadıklarını, bu tip vakıfların da kuruldukları ülkelerdeki istihbarat kurumlarıyla alakasız çalıştıklarını düşünecek kadar saf olduğumuz için aklımıza art niyet getirmeden devam ediyoruz.

Küresel Diyalog Vakfı da tahmin edeceğiniz üzere dinlerarası diyalogçular arasındadır. “Hafıza Merkezi” gibi, Türklere karşı hoyratça faaliyet gösteren dernekleri desteklemekle birlikte Filistin’deki soykırım konusunda lafı evirip çevirip değiştirirler. Ne yaptıkları belli değildir.

Bu da normaldir çünkü zaten 20. yy.dan itibaren dinlerarası diyalogun ana amaçlarından biri Batılı ülkelerdeki Yahudi karşıtlığını bitirmektir. Siyonist lobiyi elinin altında tutmak isteyen Batılı devletler bu sözde kültürel faaliyetleri destekler.

Chrest Vakfı’nı zaten tanıyorsunuz. Maskelerinde çocuk hakları, azınlık hakları, kardeşlik, toplumsal barış var. Beşinci kol faaliyetlerinde önde gelir.

Ve gecenin, gündüzün, sahnenin yıldızı Açık Toplum Vakfı…

Fransa’yı milyonlarca dolar dolandırmaktan mahkûm olmuş George Soros’un açık toplum hayalinin ne kadar büyük insani emellere dayandığına itiraz edecek değiliz. Kırgızistan’daki, Endonezya’daki eşcinsellerin haklarına dair raporlar yazdırıp konuyu anayasaya getirten bu muazzam insanın anıtını dikip Royal Oak’tan fon almak isteriz.

Ermenilere soykırım yapıldığı iddia edilen yerlerde bugün Kürdistan kurmaya çalışıyorlar. Piyon haline getirmek istedikleri toplumları ellerinde tutmak için de soykırım yalanını Türklerin üstüne atmak için çok profesyonelce çalışıyorlar. Hafıza adı altında tarihi eğip büküp üstüne oturuyorlar. Ardından hainlere ve gafillere masallar tadında güzel sunumlar yapıyorlar.

Türk devletinin faaliyetleri üstüne rapor yazıyorlar ama mamayı Alman derin devletinden alıyorlar.

Türkiye, Rusya gibi ülkelerde neoliberal ideolojiyle devletleri zayıflatmaya çalışıyorlar. Devletlerin yerini şirketokrasinin alacağı bir dünya düşlüyorlar. Açık toplum dedikleri budur.

Liberalizm dünyaya vatandaşlık getirdiyse neoliberalizm vatandaşlığın yerine işçiyi koymaya çalışıyor.

Diğer yandan ABD’nin, Fransa’nın, İngiltere’nin devlet mekanizmalarının tam kalbine yerleşmiş olan bu parazit yapılar, bu devletlerin başka devletler üstünde tahakküm kurmaları için uğraşıyor.

Bu gibi sinsi yapılar, başka ülkelere iltica etmek ya da fark edilip el üstünde tutulmak için her şeyi yapmaya hazır onursuzlar sürüsünü fonlar. Zeka seviyesi nedeniyle gelişmiş ülkelerde bir yer tutmaları imkansız kimseler, kendi ülkelerinde her köşebaşında mevki kazanıyor.

Yıldıray Oğur şöyle diyordu: “Türkiye’de fon kavramı ulusalcılar tarafından kirletildi.”

Yani Irak’ta, Suriye’de, Afganistan’da, Filistin’de, dünyanın birçok yerinde gerçekleşen işgaller ve katliamlar bunların faillerinin kasasını kirletmiyor. Foncularımız da helal süt emiyor.

İşte bu zeka seviyesi, fon almayan bir kimseye ne kazandırabilir?

Hatırlayan Türkleriz.

Yunanistan’da, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, Rusya’da, Irak’ta, Batı Trakya’da ve dahi dünyanın birçok yerinde milletimize fenalık yapanları biliyoruz. Unutmuyoruz.

Justin McCarthy, Yunan işgali sırasında Türkiye’de 640.000 Türk sivilin Yunan ordusu tarafından katledildiğini yazar.

Orta Yunanistan, Mora Yarımadası, Tripoliçe, Navarin ve Ege’deki adalarda çok sayıda Türk, Arnavut ve Yahudi katledildi. Mora’daki katliamlar en vahşileridir. Rus desteğini arkasına alan Yunanlılar çok sayıda Türk’ü katletmişlerdir. Türk çocuklarını minarelere çıkarıp hiç acımadan aşağı atan alçaklar için William St. Claire, “Mora’daki soykırım ancak öldürülecek Türk kalmadığında sona erdi.” der.

Siz Yunanistan’da Sorospu çocuklarının fonladığı ve Türklere yapılan katliamları hatırlayan bir hafıza vakfı kurulduğunu duydunuz mu?

Sanmıyoruz.

İnsanlık değerlidir. Ancak katillerin fonu, insanlığı kirletir.

Aldıkları fonun gereği Türk milletine yapılan fenalıkları silmeye ve ona iftira etmeye çalışanlar, tarihin hafızasından dışlanıp çöplüğe gitmeye mahkûmdurlar.

NOT: LORAL isimli bir firmanın F-16’lar için yazılım ürettiğini duyunca 150 milyon doları bastırıp firmaya ortak olan, F-16’ların modernizasyonunda devletten yüzlerce milyon dolarlık ihaleler alan, sonra projeyi aksattığı için projeyi devretmek zorunda kalan barış güvercini kimdir?

Osman Kavala’dır.

Bu tip kimselere, “vatan komisyoncusu” diyebiliriz. Kurdukları vakıflar, sahibi oldukları ya da fonladıkları medya ve basın kuruluşları, besledikleri etki ajanları vasıtasıyla daima güç devşirirler. Kavala gibiler kendi yarattıkları eserin esiri oldular.

Adına ister oligarşi ister otokrasi deyin.

Güce dayalı tüm otoriteler fırsat buldukları ilk anda önce güç aldıkları kimseleri tasfiye ederler.