Siyonist Kan Emicilerin Ebedi Savaşı

Prof. Israel Shahak, 10 yaşındayken annesiyle beraber Nazilerin Poniatowa Toplama Kampından kaçtı.

Fakat şansı yaver gitmedi, doğduğu şehir olan Varşova’da tekrar annesiyle beraber Nazilere esir düştü. Bu kez Belsen’e gönderildi. 2 yıl sonra İngiliz ordusu kampı ele geçirdiğinde kurtuldu.

Filistin’e geldikten sonra annesi hastalanan Shahak hem okudu hem çalıştı. Kimya profesörü oldu. İsrail kurulduktan sonra Siyonistlerin birçok ayrımcılığına şahit oldu. Kısa zamanda sert bir muhalife dönüştü.

Prof. Shahak, kendisini ateist olarak tanıtmış David Ben Gurion’un Süveyş Savaşı’nın üçüncü gününde Knesset’te “vadedilmiş topraklar”dan bahsettiğini görünce çok şaşırdı. David Ben Gurion, savaşın gerçek nedeninin Davut ve Süleyman’ın krallığını yeniden kurmak olduğunu söylemekten çekinmiyor; batıda Kıbrıs’ı, kuzeydoğuda Van Gölü’ne kadar olan toprakları İsrail’in sözde vadedilmiş topraklarına ekliyordu.

Sözde insanlığın koruyucusu olan Batılı emperyalistler, dünyanın geri kalanını insan saymadıkları için nükleer güç olmayı sadece kendilerine ve İsrail’e ait bir hakmış gibi görüyor.

Evet, Prof. Shahak “İsrail’in Nükleer Sırları” adını verdiği bir kitap da yazdı. İsrail’in nükleer güç olma çabaları Amerikan devletinin bir kısmından destek görürken bir kısmı da buna karşı çıkıyor.

Mario Puzo, “Omerta” romanında konuya kısaca değinir. Romanda FBI ajanlarının senaryolarından birinde, İsrail nükleer güç olsa bile bu kozu kullanmak istediği zaman büyük bir felaket meydana geleceği için Amerikalıların İsrail’in silahları kullanmasını engelleyebileceğine dair ihtimaller vardır.

Prof. Shahak’ın “Yahudi Tarihi, Yahudi Dini” kitabında şu bilgileri verir:

“Hem anti-semitizme hem de Yahudi şövenizmine karşı olmak Yahudiler tarafından benim anlamsız bulduğum ‘kendi kendine düşmanlık’ olarak kabul edilir.”

Neden?

Cevabı basittir: Siyonistlerin İsrail kurulduktan sonraki en büyük çabaları, İsrailli Yahudiler başta olmak üzere bütün Yahudileri daima tehlike altında olduklarına inandırmaktır. Onlara göre İsrail tehlikelerle çevrilidir. Herkes Yahudi düşmanıdır, bu nedenle tüm düşmanlar acımasızca yok edilmeli, bilhassa yakın memleketlerde her türlü fesat faaliyeti yürütülmelidir.

Siyonistlerin İsrail’de benimsediği bu anlayışa “ebedi savaş konsepti” denir. Moshe Sharett bu politikayı tehlikeli bulanlardandı, tasfiye edildi. Armageddon senaryoları da bu konseptle benzerdir. Sözde kıyamet savaşıyla ilgili ister Siyonistlerin ister Evanjelistlerin senaryolarını okuyun, en sonunda “Eee, ne oldu şimdi?” diye sorarsınız.

Çünkü büyük savaştan sonra da Yahudilerin az sayıda kalıp tüm dünyayla savaşmaya devam edeceklerini göreceksiniz.

Bu noktada İran’ın yaptığı saldırılarda çok dikkatli olması gerekir.

Siyonizm mitolojik bir canavar gibidir. Kendi kanı da dahil olmak üzere her türlü kandan beslenir. İsrail’in tüm vatandaşlarının Siyonizm’e teslim olduklarını düşünmek yanlış olacaktır. Siyonistlerin ebedi savaşa ikna etmek istediği kitleleri kucağa itmemek gerekir.

İsrail’in İran’ı kaşıması, halkına gerçek bir tehlikeyi, bu tehlikenin boyutlarını göstermek maksadını da taşıyor.

İsrail, yıllardır Filistin’de katliam gerçekleştiriyor. Nükleer çalışmalar yapıyor. Bölgede sürekli karışıklık çıkarıyor. Sonra çıkıp İran’a karşı tüm dünyayı örgütlemeye çalışıyor.

İsrail’in de İran’ın da din devleti olması ve Orta Doğu’nun yaşadığı acıların adeta kader haline gelmesini de vicdanlı her vatandaş takdir edecektir, diye eklemek isteriz.

Son olarak Suriye, Irak, İran ve Türkiye’den ayrılmak isteyen ayrılıkçı Kürtlere gelelim.

İsrail’in vadedilmiş toprak hayali gün gibi açıkken İsrail’in bu ülkeler tarafından yıkılmasını istemek, kendini idam sehpasına çıkarmaktır. Kürtlere özgürlük vadeden Siyonistler, dört ülkede de günden güne daha büyük hedef haline geliyor. MOSSAD’la iş birliği yapan Kürtçüler, İsrail yanlısı bölücü propagandalar yapıyorlar.

Zannediyorlar ki İsrail kendilerine devlet verecek…

Oysa Siyonistlerin Kürtlere verdiği rol, kendi evinin çatısını yıkıp enkaz altında kalmaktır. Süleyman’ın tapınağını inşa eder gibi tekrar sözde vadedilmiş topraklarını inşa ettiklerinde evin baştaki köşesine Kürt Yahudileri yerleşecektir.

Kürt Yahudisi; Osmanlı Yahudisi, Türk Yahudisi, İngiliz Yahudisi, Amerikan Yahudisi kabilinden bir kavramdır.

Bölücü garibanlar da zannediyorlar ki Yahudilerle akrabadırlar.

Türk milletinin asli parçası olup kendi vatanında özgürce yaşamak varken Yahudiler arasında bile çılgınlık derecesinde ayrımcılık yapan İsrail’in güdümüne girme hayalini kurmak… Prof. Israel Shahak, şu olayı anlatır: 1965-1966 yıllarında, Kudüs’te Yahudi olmayan bir adam yere yığılır. Yahudi esnaf, ambulans çağırmak için gelenlere “cumartesi yasağı”nı bahane ederek telefonunu kullandırmaz. Shahak mahkemelere kadar gider, olayı anlatır ve Yahudi olmayan biri için “cumartesi yasağı”nın delinemeyeceği cevabını alır.

Vadedilmiş toprak hayaliyle yaşayanlar böyle…   

Neyse ki vadedilmiş toprakları ancak Siyonizm’in mezarı olmak üzere vadedenler vardır.

Mustafa Kemal’in askerlerine selam olsun!