BİR GEYİK MUHABBETİ

Sosyal medyayı geyikler sardı çünkü geyik yapmayı severiz. Hint-Avrupa dillerinde “geek” sözcüğünün kökeni, Türkçede kullandığımız geyik muhabbetiyle aynı anlama çıkıyor.

“Boş konuşmak”, “tuhaf”, “aptal”, “soytarı” vs…

Toplum geriye gittikçe dünyaya daha mitolojik veya dinsel bakıyor. Yıllardan beri duyduğumuz gibi telefonla konuşmaktan tutun da uçakların yapımına kadar pek çok teknolojik gelişmeyi “ahir zaman hadisleri”ne dayandıranlar çoktur. İnsan kendi sesini duyar hâle geldiyse kıyamet kopacaktır.

Sosyal medyada bu anlayışın da muadili çıktı.

Siyasetten günlük yaşama kadar pek çok alandaki gerileme için bize ata ruhlarının uyarı olarak yaralı geyik gönderdiğini düşünüyoruz. Yaralı geyik videosu bir ara infial yarattı diyebiliriz.

En son bir geyik kendini çatıdan attı. Boynunun üstüne düştü ve maalesef öldü.

Sosyal medyada akıl satmayı sevenler, yorum yapmayı sevenleri yönlendirmeye başladı. Türk mitolojisinde geyik gerçekten önemlidir. Bunu bilen ilk tellalımız “kıyamet alameti”, “felaket belirtisi”, “uğursuzluk” gibi işaretleri ortaya attı.

Böylelikle üniversite mezunlarıyla ilkokul üçüncü sınıftan terk olanların arasında bir fark kalmadığını bir kez daha gördük.

Bir de bunun “ata ruhları” kısmı var ki milliyetçilik içine gizlenmiş başka tür dincilik diyebiliriz. Milletin eline kalem veya son teknoloji bir silah yerine çivi veya mızrak veren her düşünce mürteciliktir.

Kutsal sayılan bir şeye zarar verilmesi, saygısız bir davranışta bulunmak, öldürmek veya yaralamak için “uğursuzluk” demek, düşünmeyen her kafanın ilk anda aklına gelen şeydir.

Birbirimize sürekli “felaket” telkininde bulunuyoruz.

Toplumun önüne düşenler veya önüne düşmeye talip olanlar bize sürekli umutsuzluk, karamsarlık, aşağılık kompleksi aşılıyorlar.

Hayat bir mücadeledir ve mücadele içinde geriye gitmek, hata yapmak, kötü manzaralara tanık olmak vardır. Topluma yol gösterme amacını taşıyan, karanlığı aydınlatan ışık olma iddiası olan birinde umutsuzluk olamaz.

Çünkü umutsuzluk, ruhu körelenler içindir. Ruh körelince karanlık bir yana ışıkta da görmek mümkün değildir.

Çok uzatmadan sonuca gidelim.

Narin’in ölümü bir kıyamettir. Donarak ölen evsizin ölümü bir kıyamettir. Bıçaklanarak ve tekmelenerek öldürülen Ahmet’in ölümü bir kıyamettir. Bu kadar mı? İhaleye fesat karıştırmak küçük kıyamettir; hırsızlığı görmemek, duymamak, bilmemek büyük kıyamettir.

Eğer kıyamet arıyorsak çok kez koptuğunu ve daha ne kadar kopması gerektiğini kendimize soralım.

Ve kendimizi kandırmayalım.

“Kıyamet kopacak”, “Uğursuzluk gelecek”, “Kötü bir şeyler olacak” vb. söylemler tepeden tırnağa korkaklıktır.

İnsanlara yenilgiyi kabul ettirme çabasıdır.

Aydın dediğimiz zaman ipe çıkan cambazı kastetmiyoruz. Vatan dediğimiz zaman cambazların türlü gösteriler yaptığı bir vatanı kastetmiyoruz.

İhaneti, hırsızlığı, yalancılığı görmezden gelmek için türlü yollar icat edildi. Belki telefonun icadı değil ama bu yolların icadı kıyamet alameti olabilir.

Yazımızı noktalarken geyiklere bir çağrıda bulunalım.

Uyuma numarası yapanları uyandırmak için kendinizi feda etmeye devam ederseniz yarınız ölür, kalan yarınız sakat kalır.

Benden uyarması.