IMPERIUM IN IMPERIO – DEVLET İÇİNDE DEVLET!

“Bağnazlık insanın beynini sarmayagörsün, artık hastalık şifasız gibidir. Ermiş Paris’in mucizlerinden söz ederken ellerinde olmadan gitgide ateşlenen cezbeliler gördüm. Gözleri alev saçmaya başlıyor, her yönleri titriyor, öfkeden suratları çarpılıyordu. Hani kendilerine bir itiraz eden olsa zavallıyı öldürebilirlerdi.”

Voltaire

İspanya’daki Yahudiler 711 yılından 1100’lü yıllara kadar “Altın Çağ” dedikleri bir dönem yaşadılar. İspanya’nın Müslüman hakimiyetine girmesiyle beraber Antik Roma ve Vizigotların baskı döneminden daha görkemli bir çağa geçiş yapan Yahudiler, bu dönemde mali işler başta olmak üzere pek çok konuda zamanın hükümdarlarına ve devlet adamlarına danışmanlık yaptılar.

Ancak Hristiyanların “Reconquista”sı ilerleyince Yahudilerin Altın Çağı bitti. Elhamra Fermanı ile birlikte Yahudiler İspanya’dan çıkarıldılar. Yıl 1492’ydi.

Yahudilere zamanın büyük devleti Osmanlılar kucak açtı.

Yahudiler kısa zamanda Osmanlı’da da benzer görevler üstlendiler. Yavuz Selim zamanında mali işlerin çoğunda danışmanlık görevlerinde bulundular. Başarılı oldular.

Bir de “kira” (Grekçe: Kadın) denilen Yahudiler vardı. Kanuni devrindeki Fatma Hatun bunlar arasında ilk bilinen kadındır. Kendisi Müslümanlığı seçtiğinden olacak, Yahudiler kendisi hakkında pek fazla kayıt tutmadılar.

Yahudi kiralar, özellikle saraydaki cariyelere mali konularda danışmanlık hizmetinde bulunuyorlardı. Aynı zamanda sarayda cariyelerin ürettiği el sanatı ürünlerin dışarıda satılmasını sağlarken Avrupa ülkelerindeki Yahudilerle bağlantılarını kullanarak dışarıdan pek çok mücevheratın Osmanlı ülkesine getirilmesini sağladılar.

Tabii ki kendileri de hayli zengin oldular. Yetmedi, nüfuz elde ettiler. Ester Kira, bunlara bir örnektir ama esas örnek Esperanza Malchi’dir.

Kira Esperanza Malchi, Safiye Sultan’ın, dolayısıyla Safiye’nin oğlu 3. Mehmet’in üstünde nüfuz sahibiydi. Güçlü bağlantıları vardı. Öyle ki İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’e mektupla ulaşıp Safiye Sultan için şifalı su ve cilt için kozmetik isteyebiliyordu.

Çok uzatmayalım, birçok Yahudi gibi Esperanza da rahat durmadı.

Çok büyük servet edinmekle birlikte birçok dalavere çevirdi. Paranın ayarını bozup saraya çürük akça soktu, o para da Yeniçerilere dağıtılınca kendi katline para ödemiş oldu.

Yeniçeriler kellesini isteyince Şeyh Sunullah Efendi’nin “Zimmi katli şeriata göre caiz değildür” dese de ayarı bozuk para cihat erlerinin ayarını bozmaya yetti. Şeriat fetvası dinlemeyen Yeniçeriler, Halil Paşa’nın konağı önünde daha atından inmeden zavallıyı parçalamaya başlamışlardı.

Ester ve Esperanza’dan sonra Yahudilerde kendini gizleme yeteneği devreye girdi. İspanya’dan tecrübeli oldukları için zorlanmadılar. Siyonist eğilimlerinin eskiye dayandığını -mesela Yasef Nassi ve David Alroy’u- bir gün yazarız.

Sabetay Sevi de aşağı yukarı bu devirlerde ortaya çıktı. Sevi’nin katline ferman verilmemesinin gerçek sebebi Müslümanlığı seçmesi mi yoksa Turhan Sultan’la dostluk kurmasını sağlayan “birileri” miydi? Bunu belki ileride inceleriz.

Çok ayrıntıya girmeyeceğim.

Siyonistlerin gücünden faydalanmak isteyen her devlet, bir müddet sonra aslında Siyonistlerin kendilerinden faydalandığını anlamak zorunda kaldı.

Napolyon imparator olmadan önce cumhuriyetçi zannediliyordu. İmparator olunca Hristiyanlığın ya da dini kullanmanın devlet için faydalı olacağına inandı. Mısır’a geldiğinde Müslüman olduğunu iddia ettiler. Acre önlerine geldiğinde dünyadaki Yahudilere kutsal bir çağrıda bulunuyordu. Hepsini Kudüs’e davet eden Napolyon, Siyonizm’e oynuyordu.

Ve talihini de kendi ifadesiyle Acre’de bıraktı. Dinciliğin her türlüsünü kullanmak isteyip büyük oynadı ve büyük kaybetti.

Lloyd George da aynı yola girdi.

Evanjelist bir anlayışa sahip olan Lloyd George, Siyonist gücü Almanlardan ve Osmanlı’dan almak için her şeyi yaptı.

Başarılı oldu ama İngiltere’nin kucağına bırakılacak bombanın malzemesini de Chaim Weizmann’dan temin ediyordu.

Siyonizm’in ve Osmanlı üstünden de İslam’ın savunucusu olarak Orta Doğu’ya girmek isteyen Almanya, başarılı olamayınca yenildi. Neden başarılı olamadı?

Çünkü 1492’den beri Osmanlı’da gayet imtiyazlı bir şekilde yaşayan Yahudiler, Jabotinsky’nin anti-Türk propagandasına kapıldılar. Osmanlı’nın hilafet konusunda beklenen etkiyi yaratamaması hep konuşulur ama Siyonizm konusunda da aynı durum yaşandı.

II. Dünya Savaşı’nda Almanya, Yahudilerden hesap sorarken Siyonizm’in yeni talibi olan ABD de İngiltere’yi zorlamaya başladı.

Çünkü İngilizler Filistin’i yönetiyorlardı ve ABD’de Yahudi kökenli Truman, bir İsrail devleti kurmaya karar vermişti.

Kurnaz İngilizler pek sorumluluk almadan sıvıştılar. Böylece Siyonistlerin İsrail bombası Orta Doğu’nun kucağına bırakıldı.

İsrail’in kuruluş süreci, kurulması ve ilerlemesi, Türkiye’de İslamcıların ülkeyi yönetmesiyle bağlantılı bir şekilde gerçekleşmiştir. İleride bu konulara da gireceğiz.

Nitekim bu yazı, girişin de girişidir. Yazılacak sayısız gerçek içinde bir paragraftır.

Ve İslamcılar da Siyonist gücü kullanmak istemişler ama bu güce dokunan herkes gibi güçlendiklerini zannederken içeriden zayıfladıklarını fark etmişlerdir. Ancak artık geç olmuştur.

Osmanlı, Fransa, Almanya, İngiltere… Şimdi ise ABD. Bütün bu ülkelerin tamamı dincileri kullanmak isterken gerilemiştir. İsrail’in saldırganlığı arttıkça Amerika’nın gücü zayıflayacaktır çünkü İsrail ve Siyonistler, başka memleketleri emerek şişen bir keneden başka bir şey değildir.

Geriye her zaman sadece acı bırakmıştır.

“İmperium in imperio”; devlet içinde devlet, kuvvet içinde kuvvet, imparatorluk içinde imparatorluk demektir.

Kısaca küreselleştirilen dünyada Siyonizm demektir!

Bitirirken bir şeye dikkat çekmek isterim.

Filistin’deki ilk kurtuluş örgütleri Sosyalist’tir. Ulusalcı ve laik bir yapıya sahiptir. İsrail ise bir şeriat ülkesidir. Kendi şeriatını yani İsrailiyat’ı İslamiyet’e de bulaştırmayı çok öteden beri başarmıştır Yahudiler.

Türkiye’nin anti-Komünist savaşı (!) sürerken Filistin’i sola ittiler.

Carter’ı iktidardan edenler Filistin-İsrail barış görüşmelerini, Filistin’i ve İran’ı radikalleştirerek bitirdiler.

Filistin bu defa cihatçı oldu.

İsrail’in Filistin’e en sert saldırılarını yaptığı süreçte ise Türkiye’de sürekli laik hassasiyeti kaşıyan dinci bir iktidar var.

Şimdi Filistin’de cihatçılar ve Türkiye’de laiklik hassasiyetini artıran dinciler var. Laikliği sevdikleri için mi? Asla. Orta Doğu’nun her yanında ve Türkiye’de sadece bölünmüşlük, parçalanmışlık var.

Siyonist, İslamist, Evanjelist… Hepsi beraber olduğu için.

Fakat büyük güçlere sığınan herkesin bilmesi gereken bir şey vardır.

Şan, şöhret, makam, mevki ve başkalarının insafına bırakılmış idealler birer zehirdir.

NOT: Siyonistler Yahudilere duyulan nefreti o kadar arttırdılar ki modern zamanlardaki dinlerarası diyalog projeleri daima anti-Semitizm’i bitirmek amacını taşıdı. Dışarıda emperyalistler ve içeride maşa olanlar da daima bu amaca hizmet etti.

Papa Eftimleri, Tanrıöverleri, Noel Babacılar, FETÖ’nün paçozlarını yazdık ve yazmaya devam edeceğiz.