Cemaatten Cihada: CIA, Tarikatlar ve Suriye’nin Çökertilmesi Arefesinde Zeybek’ten İtiraflar!
Dünya gündeminin merkezinde Suriye meselesi var.
Suriye devletinin çökertilmesi, Esad’ın gidişi, İsrail’in Şam’da nüfus idaresi ve tarih arşiv binalarını bombalayarak yakıp yıkmasını, kendi milletine ihanet edenlerin desteğiyle İsrail askerlerinin Şam’da ilerlemesini mümkün olduğunca görmezden gelip, ekranda bolca boy gösteren “Ben demiştim”, “Ben uyarmıştım” türünden popüler sözlerin gölgesinde bir gerçeklik var: Cihatçı çeteler, Suriye’de şimdilik iktidarı elinde tutuyor gibi görünüyor. Tabii ki bu gelişmeleri yani burnumuzun dibinde başlayan bir işgal ve iç savaşı sadece magazinsel bir bakış açısıyla değerlendirenler, coğrafyadaki güç oyunlarını bir vileda sopasıyla çözüme kavuşturduklarını sananlar oldukça fazla. Fakat asıl meseleye dönecek olursak bu durum ekonomik, siyasal, kültürel ve sosyal anlamda Türkiye için hangi sonuçları doğuracak, yakın zamanda göreceğiz.
Bu koşullarda, içerideki birliğin ve dayanışmanın sağlamlaştırılması her zamankinden daha hayati bir öneme sahip. İç cepheyi koruyabilmek için koçbaşlarını, parazitleri ve “mış gibi” yapanları ayıklamak, onları yerli yerlerine göndermek, artık bir lüks değil, zorunluluktur ve bunları anlatmak, tanımak her zamankinden daha çok önemli hale gelmiştir.
İngiltere, Amerika ve İsrail gizli servisleri “Özgürleştiriyoruz!” sloganıyla Afganistan’ı, İran’ı, Irak’ı, Libya’ı ve şimdi Suriye’yi tarikat ve cemaatler marifetiyle çökertip parçaladıklarını bilin ve asla unutmayın!
Öyleyse başlıyoruz.
“Tarikatlarda ava giderken avlandık.”
Bu haber başlığı, Mustafa Balbay’ın Namık Kemal Zeybek’le yaptığı ve Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan1 söyleşinin başlığıdır. Söyleşide Zeybek güya Alparslan Türkeş’ten aldığı emirle Menzil’e gidiyor, oy için onları MHP’ye bağlamaya çalışıyor ama başarılı olamıyor.
Zeybek sözde öz eleştiri yapıp devletin tarikatlara teslim sürecinde yaptıkları hatayı anlatıyor.
Gerçekten de bu bir hata mıdır?
Kulüp kulüp gezen ve her kulübe canla başla bağlı olduğunu iddia eden futbolcu misali MHP, ANAP, DYP, BBP, DP’de gezen, nihayet kendi partisi ATA Parti’yi kuran Zeybek’in siyasi geçmişine, tarikatlarla olan ilişkisine tekrar bakalım.
Türkeş’in tarikatlarla ilişki kurmak için kendisini görevlendirmesinin boşuna olmadığını göreceksiniz.
Önce kendisinin siyasi zikzaklarını yazdığımız yazımızdan alıntılar yapayım2:
“Bir gün bakarsınız katıldığı bir toplantıda “Tanrı Türk’ü korusun.” yazılı kitapçıkları (Marmara Belediyeler Birliği toplantısı) görünce bunların dağıtılmasına karşı çıkmak için Alparslan Türkeş’e diklenecek kadar Türk-İslamcıymış (Türk-İslam sentezi projesinin uygulayıcısı ki bugün şaman kıyafetleriyle ekranlarda boy gösterse de gerçek yüzü budur.).
Arşivleri karıştırırsınız, bir bakarsınız ki 1988’de Emin Çölaşan’a verdiği söyleşide “MHP misyonunu tamamladı”, “Tarihteki yerini aldı.”, “Ülkücü Hareket diye bir şeyi ben bugün mevcut saymıyorum.”, “Türkeş bir köşede oturmalıdır.” gibi sözlerini görürsünüz.
Burada tarihe tekrar dikkat çekmek istiyorum: 1988. Yani Turgut Özal’la birlikte özelleştirmeli, liberal değil neoliberal yıllara giriyoruz. Neoliberalizmle birlikte dinciler kendilerini ılımlı İslam’a götüren sözde yumuşama sürecine giriyorlar. Yine aynı yıllarda Türkiye’de yaratılan karanlıktan ve günümüzde aslında hiç de böyle olmadığını görüyoruz.
Zeybek’in “MHP misyonunu tamamladı.” cümlesi, İslamcı Arvasi’nin Türk-İslam sentezinin milliyetçileri İslamcı yapacak köprü olduğu düşüncesinin siyasi ifadesidir. Dinciler tıpkı Ergenekon kumpaslarında olduğu gibi o günlerde de zafer kazandıklarını zannediyorlardı.
Ve devam ediyor Zeybek: “Hizmet tamamlanmıştır. Türkiye artık değişmiştir. Türkiye, yeni bir Türkiye olmuştur. Her şeyi değişmiştir ve bu değişikliklere cevap vermek üzere ANAP kurulmuştur.”
Buyrun… Zeybek’in misyonu, her şeyin değiştiği ve değişikliğe liderlik etmek üzere kurulan ANAP’ın yeni Türkiye iddiasıyla bitiyor.”
Neoliberal dünyaya fişek gibi giren Zeybek’in FETÖ ile ilişkilerini de ihmal etmemiştik:
“Namık Kemal Zeybek 2000’li yılların başlarında, MHP’deyken dinlerarası diyalogu, FETÖ’yü, Fener Rum Kilisesi patriğini eleştiriyor. Uzun uzadıya bu yapının zararlarını anlatıyor.
Daha sonra sırasıyla BBP ve DP’ye katılıyor. 2010 yılında FETÖ’nün ABD’de düzenlediği “The Gulen Movement” isimli konferansa katılıyor. ABD gezisi sırasında yanında kim var? Daha sonra AKP’den İzmir milletvekili olacak Hüseyin Kocabıyık… FETÖ elebaşısını son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden biri olarak gösteren şahıs.
Ve Zeybek, o zaman bacanağı Aydın Doğan’a ait olan Radikal’de FETÖ’yü övdüğü dizi yazıları yazmaya başladı. Kendisi Yiğit Bulut’un da kayınpederi olur.
2011 yılına geldik. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, FETÖ’nün faaliyetlerine son vermesini ve dershanelerin kapatılmasını istiyor. “Ben gül bahçesinde güller gördüm.” diye atılıyor ortaya Zeybek ve 3 Nisan 2011 tarihli Zaman’da şunları yazıyor:
“Bu camia, tüm dünyada çok önemli işler yaptı, yapıyor. Dünyada Türkiye’yi, Türklüğü, İslam’ı en güzel şekilde temsil ediyorlar. Bunu bizzat gördüm, görüyorum.
Afrika’da, Orta Asya’da, şimdilerde ABD’de yapılan hizmetleri gördüm. Bunları takdir etmemek mümkün mü?
Ben gül bahçesinde güller gördüm. Bu gülleri övdüm, övmeye de devam edeceğim.
Faaliyetlerin durması, okulların kapanması gibi bir şey söz konusu olamaz.”
Hadi şimdi de övmeye devam etsene!”

Chris Selçuk Erenerol ve Zeybek’in Ardındaki Gizem!
Türk Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü olduğunu ve siyasilere danışmanlık hizmeti verdiğini iddia eden Chris Selçuk Erenerol, Zeybek’e önce danışman oldu; sonra ATA Parti’de “Çağdaş Devlet İşleri Başkanı” gibi ilginç bir sıfatla Genel Başkan Yardımcılığı görevine getirildi.
ATA Parti demişken yanlış anlaşılmasın. Partinin yönetim kadrosu ihtiyarlar heyeti gibi olduğu için adı ATA Parti. Yoksa ne Zeybek’in ne de Chris Selçuk Erenerol’un Atatürkçülükle ilgisi yoktur. Bu yazıda bunu daha iyi anlayacaksınız.
“Körler, sağırlar birbirini ağırlar.” misali aklı ve kalemi müsaade ettikçe cevap vermeye çalışan -onda da er meydanına çıkamadan Zeybek’i tartışmaya açmamak için gerçek dışı iddialar yazan- bu şahsa da cevap vermiştik:
“Namık Kemal Zeybek’in Pennsylvania’da FETÖ elebaşısıyla hem de baş köşede otururken çekilen fotoğrafında manipülasyon olduğu üzerine Shakespeare misali romantik yazı yazan, üstelik bunu Dilipak ve Karabulut’un yöneticisi olduğu 5G’de yayımlayan Selçuk Erenerol’un, ATA Partisi Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’in genel başkan danışmanı olmasını kim ya da hangi nedenler sağladı?”
Şimdi bu hatırlatmadan sonra esas konumuza geçiyorum.
Ne demişti Zeybek: “Tarikatlarda ava giderken avlandık.”
Yazının bu bölümüne bir not düşmek gerekiyor: Zeybek’in eleştirileri ya da hatalardaki aslan payını Türkeş’e mâl etmesi, Türk-İslam sentezi ve dincilik konusunda Türkeş’i daha masum yapmıyor. Ancak meseleyi iyice irdelemek ve yapılan manipülasyonu ortaya koymak için Zeybek’in çarpıtma ve yalanlarını olduğu gibi ortaya koymak gerekiyor.
Zeybek’in söyleşisi öz eleştiri değildir. Özellikle yıllar önce ölüp gitmiş insanları suçlayarak yaptığı açıklamalar gerçekte itiraflardan ibarettir. Bakın, kendisini ele veren şu sözlere dikkat kesilin:
“Türkçüler Demokrat Parti’ye yaklaştılar. Kimisi DP’den milletvekili oldu, bakan oldu. Karşıdevrimcilerle Türkçülerin yakınlaşması oldu. Bir Türkçü nasıl olur da ezanın Arapçaya çevrilmesine karşı olur? Bir taraftan da Milliyetçiler Derneği kapatıldı, 1952’de. CKMP ile milliyetçiliğin siyasileşmesi başladı. Nasıl Erbakan dini siyasallaştırdı, milliyetçiliği siyasallaştıran da Türkeş’tir.”
1- Bakanlığını yaptığı ve ANAP yıllarında öve öve bitiremediği Özal iktidarı karşıdevrimcinin dik âlâsıydı. Burada da genelde suçu Türkeş’in üstüne atan bir anlayış vardır ancak toplum bilinçli olarak manipüle ediliyor. “MHP, misyonunu tamamladı.” cümlesiyle Türkeş’in siyasi iktidara ortak olmak istediği iddiası çok başka şeylerdir.
2- DP iktidarı yıllarındaki Türkçüleri eleştirirken sanki babadan Türkçü bir evlatmış izlenimini yaratma çabasına devam ediyor. Oysa “Bir Türkçü nasıl olur da ezanın Arapçaya çevrilmesine karşı olur?” sorusunu kendisine yöneltmesi gerektiğini yazının sonunda göreceğiz.
Devam ediyorum:
“Türkeş’in tarikat oylarını almak için çabasını ben yaşadım. Türkeş bir mektup verdi, Adıyaman’a Menzil şeyhine götür dedi. (…) Bizim Ülkücülerin kimileri 80’ler oraya gidip saklandı. Ama ava giden avlanır. Biz onları ayarlarız derken… Olmadı. Ara seçim oldu.”
Ve Zeybek, Ülkücülerin bir kısmını Menzil’e ve Fetullah’a kaptırdıklarını söylüyor.
Eğer Ülkücülerin bir kısmı bunlara kaptırıldıysa bunları elden götüren şey gerçekten Türkeş’in hatası mıydı?
Yoksa Zeybek bilinçli olarak toplumu manipüle mi ediyordu?
Bu soruların cevabını almak için, Saygı Öztürk’ün “Menzil, Bir Tarikatın İki Yüzü” başlıklı kitabındaki bilgileri aktaracağım.
Öztürk’ün Zeybek’le konuştuğu anlaşılan satırlar şu şekilde başlıyor:
“MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş, Namık Kemal Zeybek’in Menzil’le bağlantı kurmasını istemişti. (…) 1980 öncesi Ülkücülere Menzil’i tanıştıran Zeybek oldu. Aradan yıllar geçtikten sonra bu kitap için ‘Yaptığımız yanlışmış. Bu hem siyaseti hem dini bozdu hem de dincileri şımarttı. Yanlış yaptığımı düşünüyorum’ diyor.”
Referans olarak verdiğim kitabın devamındaki ana tema şudur: Zeybek, tarikatlara mesafelidir. Adıyaman’da görev yaptığı yıllarda başlarda bunlara karşı ön yargı vardır, daha sonra şeyhin ilmi bir tartışmayla ilgili cevabını duyar (güya), hoşuna gider ve onlarla tanışmak ister. Daha sonrası ise Türkeş’in bütün sorumluluğu aldığı kısımlardır. Zeybek’in Menzil’e bağlılık seviyesiyle ilgili bir şey göremezsiniz. “Yanlış yaptığımı düşünüyorum.” derken bile dürüst olamayan Zeybek’in eksik bıraktığı yerleri ben tamamlayayım.
Bayburt Postası isimli haber sitesinin yazarı Selim Gürbüzer, “Namık Kemal Zeybek ve Ülkü Yolu” isimli yazısında hemşehrisi Zeybek’le tanışıklığına, onunla nerede karşılaştığına ve Menzil’le ilgili sözlerine yer veriyor.
Zeybek’in ANAP’tan milletvekili olduğunu duyunca umudunun arttığını belirten Gürbüzer, aynen şu ifadeleri kullanıyor: “Türkiye bir zamanlar onu kaçakçıların hevesini kursağında bırakan Gümrük ve Tekel Bakanı Şehit Gün Sazak’ın genç müsteşarı olarak tanımıştı, milletvekili seçildiğinde ise rahmetli Özal’ın tam da Horasani mayasına uygun Kültür Bakanı olarak tanıyacaktır.”
Yunan aşığı bir adamın kabinesinde Horasani mayaya uygun bir bakan olmak ilginç olsa da aslında bu, Zeybek’in siyasi hayatına, döne dolaşa yürüdüğü yollara uygun bir cümledir.
Gürbüzer’in anlattıklarına devam ediyorum. Özal’dan sonra ANAP Genel Başkanlığı için adı geçtiğini söylediği Zeybek’i tanıma hikayesi şöyle: “…Ama o kabına çekilmeyip Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başdanışmanı olacaktır. İlginçtir kendisinin başdanışmanı olduğu yıllarda Ankara Pursaklar semtinde camii inşaatı başlatan Seyda Hz.lerinin arkasında Cuma namazı kılmak için gittiğimde kalabalıktan camiinin dışarısında serili sergilerin üzerine oturduğumda bir baktım yanımda Namık Kemal Zeybek oturuyor.”
İlgili yazının referansına mutlaka bakın. Yazı, Zeybek’in Menzil’i öve öve bitiremediği sözlerinin kaydını alan Gürbüzer’in bu kaydı metne dökmesiyle devam ediyor.
O sözleri okuduğunuz zaman kendisinin Türkeş tarafından seçilmesinin tesadüf olmadığını da daha iyi anlayacaksınız.
Her zaman ne diyorduk: Tesadüf diye bir şey yoktur.
Biz yine de yazımızın sonunu Zeybek’in “höykürme” anısıyla bitirelim ki büyük bölümünü Türkeş’e yıkmaya çalıştığı dini siyasete karıştırma hatasındaki rolünü daha iyi anlayın.
“Liderler Hapishanesi” isimli kitapta Zeybek’in Türkeş’le olan ilginç bir anısı anlatılıyor:
“Regaip Kandilinde TV’de mevlüt yayımlanırken yine kendinden geçmiş ve cezbe kapılarak dini deyimle höykürmüştü. Bu höykürüşüne şahit olan Türkeş, ‘Ne oluyorsun!’ diyerek kızmış ve Zeybek’i susturmuştu.”
Şimdi anladınız mı neden TV’lere çıkıp şaman kıyafetleriyle sözde ayinlere katıldığını?
Güç İçin Kurulan Gizli Ağın Çarpıcı Yüzü!
Pekiyi…
Sözde “Çağdaş Devlet İşleri Başkanı” gibi ne olduğu belirsiz komik bir sıfatla Zeybek’in kendisinin yardımcılığına getirdiği Chris Selçuk Erenerol isimli şahsın yazı ve programlarında sürekli kullandığı “töre” sözcüğüne ne diyeceksiniz?
Türkçülüğe ve Türk tarihine dair bilgisi lise seviyesi Kutadgu Bilig’le sınırlı olan, ömrü boyunca Türkçülüğün kıyısından geçmemiş bir adamın “töre” sözcüğünü çağdaş devletlere uyarlaması, herhalde şaman kıyafetlerinin ve sözde “deruni devlet” imajının arkasına saklanan bir şahsın genel yardımcılığını üstlenmesiyle mümkün olabilirdi.
Esasen Chris Selçuk isimli şahsın bizzat kendisinden duyduğum “Devletlerin dini olur.” iddiasının da ailesinin Zeybek’le olan ilişkisini benim gibi insanlardan gizlemesinin nedenini de şimdilerde daha iyi anlıyorum.
Yıllarca insanlara Teoman Ergene’den ya da yazdığı manipülasyon kitabından bahsetmemelerinin nedenini de çok iyi anlıyorum.
Zeybek’in Teoman Ergene’yi ifşa etmesiyle beraber Papa Eftim’e dair söylenmiş tüm yalanların çorap söküğü gibi gelmeye devam etmesini de çok iyi anlıyorum.
Tüm yalanlar delikli birer çoraptır. Shakespearevari yazılar, gösterişli kavramlar, yalan olduğu açığa çıkarıldıkça tekrar edilen sahte bilgiler… Bunların her biri o çoraptaki delikti. Bunların birinin ipini çektikçe diğerleri de gelmeye başladı.
Ve bir şey olabilmek için yalan söylemeye, her yana dönmeye mahkûm olanlar er ya da geç tarihin sayfalarında gerçeklerle boğulup giderler.
Geriye de ibretlik bir hikâye kalır.
Unutmayın! Kemalizm maskesi takanlar, Türk milletine her zaman karanlık bir uçurumu kader olarak dayatmıştır. Bu karanlık oyunu bozmanın yolu onları tanımak, maskelerini düşürmek ve asla unutmamaktan geçer!
Mustafa Kemal’in askerlerine sonsuz selam olsun!
- https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/milliyetcilik-nereye-4-tarikatlarda-ava-giderken-avlandik-1767122 ↩︎
- https://demiryolculuk.com/2024/08/02/kibir-ve-manipulasyon-turkiyenin-siyasi-arenasindaki-maskeli-yuzler/ ↩︎
- Fotoğrafın kaynağı olan yazı: https://ilkkursun.site/namik-kemal-zeybek-feto-iliskisi ↩︎