Lozan’ın Gölgesinde: Ortodoks Kiliselerinin Gizlenen Yüzü

İncillerin hiçbirinde Hz. İsa’nın çocukluk dönemi asla yer almaz ve sanki Hz. İsa, Yahya ile karşılaşmış, görevi ondan devraldıktan sonra birdenbire Galile’de ortaya çıkmış gibi anlatılır.

İşte bundan sonrası için papazlar kendilerine her türlü yolu açacak hikayeler uydurmuş ve o yoldan devam etmişlerdir.

Kulaktan kulağa yayılan bu hikayeleri afaroz edilme korkusuyla hiçkimse tartışmaya veya sorgulamaya cesaret edememiştir. Tartışmaya kalkışanlara din tutkalıyla yapıştırılacak etiketler öyle çoktur ki bunu kimse göze alamamıştır.

İnsanlık varolduğundan beri dincilerden çektiğini hiç kimseden çekmemiştir insanoğlu. Onlarda kurnazlık, hikâye ve iftira tükenmez bir sermayedir. Öyle ki bu gözü dönmüş dinciler, “Bugünden sonra ibadethanelerde ticareti yasaklıyorum. Çünkü bu Tanrı inancını zayıflatıyor.” diyen Hz. İsa’yı çarmıha gerdiler ve buna da güzel, duygusal bir hikâye uydurup yollarına devam ettiler.

Konumuz İsa’nın hayatı değil ama oradan yola çıkarak, aynı yöntemleri kullanıp günümüzde ibadethaneleri elinde bulunduran dincilerin kişisel çıkarlar veya ihanet planlarında kendilerini gizlemek için hangi maskeleri nasıl kullandıklarını konuşacağız.

Bu yazı, bir sonraki yazımızda “Papa Eftim bu ülkeye bir ordu kadar hizmet etmiştir.” hikâyesini yazanların ve Mustafa Kemal’in emriyle kurulduğu iddia edilen ve tek bir cemaati olmayan (Ortodoks Türkler değil!) Türk Ortodoks Kilisesi ile ihanet yuvası Fener Kilisesinin akıl dışı icraatlarına yönelik ilk kez yayınlanacak şok edici “belgelerle ifşalarının” ön yazısı olarak düşünün ve öyle okuyun lütfen.

Sözü daha fazla uzatmadan başlayalım!

İsa’dan 325 yıl sonra toplanan İznik Konsili; İskenderiye, Antakya, Roma kiliselerinin ekümenik olmasına karar verdiğinde İstanbul Kilisesi, Ereğli metropolitine bağlı sıradan bir psikoposluktu.

İstanbul (Fener) Kilisesi apostolik değildi, yani bir havari tarafından kurulmamıştı.

Doğu Roma ve Batı Roma arasındaki ayrılık derinleşirken dini kullanmanın dayanılmaz hafifliğini yaşayan İstanbul’daki imparatorlar daha da dindarlaşmaya başladılar. 1.Theodosius, İstanbul’daki kilisenin gücünü artırırken Markianus zamanında kilisenin manevi konumuna dair dayatmalar arttı.

İstanbul Kilisesi’nin manevi konumuyla ilgili dayatmaları kabul etmeyen kiliseler vardı. Bunları ikna etmek için hemen bir rüya uyduruldu ve kilisenin Havari Andrew tarafından kurulduğu yalanını yaydılar.

Fener Kilisesinin kabarık bir sabıkası vardır.

Daha önce de yazdığım “plebs sancta” (kutsanmış köleler) isimli oluşumun reisi Cerilarius, aynı zamanda Fener papazıydı. Kutsanmış köleleri ise kabadayılardan, uğursuzlardan oluşuyordu. İstanbul’u yakıp sonra da alevleri söndürme taktiği Fehim Paşa’dan çok öncelere dayanıyordu yani.

Fener papazlarının gözlerine kestirdiklerinin peşlerine çapulcu takıp orayı burayı basma, kiliselere el koyma huyları hiç değişmiyordu.

Siyasetin dibine vuran Kilise, kısa zamanda toprak ağası oluverdi. Bir yandan Doğu Roma’nın günden güne küçülmesine neden olurken diğer yandan sahte ekümeniklik iddiasını kabul ettirebilmek için eski Roma topraklarında bolca kan döktü.

1453 yılında İstanbul fethedildiği zaman Fener’in zorbalığı altında ezilen Rumlar, aynı kilisenin yürüttüğü sinsi faaliyetlerle Türk devletine karşı kışkırtıldılar.

Fener Rum Kilisesi tarafından birbiri ardınca terör örgütleri kuruldu.

Osmanlı topraklarında kurulan Etniki Eterya’yı Mavri Mira takip etti. Etniki Eterya “ulusal cemiyet” anlamına gelirken “Mavri Mira” da “kara kader” anlamını taşıyordu.

Mavri Mira görünüşte göçmenlere yardım kurumuydu. Ancak kurumdaki Rumların göçmenlere yardım anlayışı farklıydı. Özellikle 20 yaş üstü göçmenlerin silahlı eğitim talebi olmalıydı ki eğitimler de bu yönde veriliyordu.

Kurtuluş Savaşı başladığında da,

Rum Müdafaa-i Milliye Cemiyeti,

Rum Trakya Cemiyeti,

Rum İzcilik Teşkilatı,

Rum Muhacirin Cemiyeti,

Rum Tüccar Cemiyeti,

Rum Edebi Cemiyeti,

Rum Matbuat Cemiyeti,

Rum Küçük Asya Cemiyeti hep Fener Kilisesine bağlı çalışıyordu.

Bunlar Türkiye’de suikastler, bombalı eylemler, katliamlar gerçekleştirdi.

Fener’e bağlı olarak çalışan bir diğer cemiyet Pontus’tu. Pontus Cemiyeti, Yunanistan’ın Anadolu işgalinin başarısız olması ihtimaline karşı kuruldu. Pontusçuların görevlerinden biri, Türk ordusuna cephe gerisinden saldırmaktı.

Mavri Mira’nın Anadolu içlerinde yaptığı katliamlar Kızılhaç raporlarına yansımıştı. Kadın, çocuk veya genç, yaşlı demeden birçok Türk işkenceye ve tecavüze maruz kaldı; birçok Türk vahşice katledildi.

Mavri Mira’nın elebaşılarından birinin bakkal olduğu bilinen ancak Yunan kurmay subaylarından olduğu iddia edilen Todori isimli bir terörist olduğu da açığa çıkmıştı.

Fener Kilisesinin Yunanistan işgaline verdiği destek, Anadolu’da yürüttüğü haince faaliyetler Anadolu içlerinde yaşayan Ortodoks Rumların da misilleme korkusu yaşayarak kendilerini tehlikede hissetmelerine neden oluyordu.

Tabii en önemlisi ise Lozan görüşmelerinde “mübadele” ile Türkiye’de bulunan azınlık Rumların Yunanistan’a gönderilecekleri düşüncesi tüm işbirlikçi Rumları büyük endişeye sokmuştu.

İstanbul’da yaşayanlar hariç tutuldu ve Rum Ortodokslar bir parça rahatladılar.

İşte o sırada Anadolu’da bulunan Papa Eftim de Kayseri’den İstanbul’a taşınıp mübadeleden kurtuldu.

1923 yılına kadar Fener Kilisesinin maaşlı papazı olan Papa Eftim’in torunları bugün bile Mustafa Kemal’in Lozan’da alınan mübadele kararına karşı FETÖ’cülerle aynı dili kullanmaya ve onların yayın organlarında anti söylemlerle kara propaganda yapmaya devam ediyorlar.

Mübadeleden ötürü Mustafa Kemal Atatürk’e türlü iftiralarda bulunanların inşa ettikleri yalan tarih de bu dönemde yazılmaya başlandı.

Tıpkı Hz. İsa’nın çocukluğunu yazmayan inciller gibi!

Gelecek yazılarımızda uydurulmuş bu tarihi şok edici “BELGELERLE” yıkacağız.

Bildiklerinizin bir yalan olduğunu ve gerçekleri resmi belgelerden öğrenmeye hazır mısınız?