KİBİR VE MANİPÜLASYON: TÜRKİYE’NİN SİYASİ ARENASINDAKİ MASKELİ YÜZLER

Nazi Almanyasının Propaganda Bakanı Joseph Goebbels ne diyordu: “Öyle büyük bir yalan söyle ki kimse aksini ispatlamaya cesaret edemesin.

Bu strateji, yalanın boyutunun büyüklüğü ve tekrarlanması sayesinde insanların bu yalana inanmasını hedefler. Bu sahtekarca yaklaşım, büyük bir yalanın daha inandırıcı hale gelmesini ve sorgulamanın zorlaşmasını sağlar.

Yazımızın konusu, Goebbels’in bu taktiğinin günümüzde güncellenmiş yöntemini kullananlar üzerinedir.

Büyük kabahatleri olan insanlar büyük maskelere ihtiyaç duyarlar. Oldukları şeyi gizlemek için olmadıkları şeylerin en uç noktalarındaymış gibi gözükürler. Böylece geçmişteki şüpheli, şaibeli ve hatta belgelerle kanıtlı ilişkileri veya davranışları ortaya konduğunda geri plandandan habersiz olanlar, maskeleri düşürülen bu şahıslar için, “Olur mu? Baksana adam ne kadar fanatik!” diye sahip çıkacaktır ya da “Delidir, ne yapsa yeridir.” diyecektir ve ciddiye alınmayacaklardır.

Her iki durumda da kazanan hep maskeli ve hileli oynayan taraftır.

Ülkemiz büyük bir tımarhaneye çevrilirken delinin her türlüsünü bulmamak, her türlü deliyi her türlü yerde görmemek mümkün müdür?

Bir deli çıkar siyasi parti kurar, öbür deli çıkıp diğer deliye kefil olur. Vasıfsızlar sokma akılla adam olmaya çalışırken delilerden menfaat temin etmeye çalışır.

Bir zamanlar ermiş kişilerin aynı anda birçok yerde olabildiğine, ölünce birçok yerde türbesinin olabileceğine inanılırdı. Bir kurtarıcı evliya ya da Mesih beklentisi içinde hâlâ buna inananlar vardır ki inanç meselesidir, bizi ilgilendirmez. Mühim de değildir.

Ancak kendilerini evliya mertebesinde gören siyasi döneklerin bu durumu yanlış anladıklarını ifade etmek durumundayız.

Mesela onlar aynı anda her siyasi partide olabileceklerini zannediyorlar. Bir yerden bir yere döndülerse geçmişlerinden asla bahsetmiyorlar. Gittikleri her yerde “mış” gibi yaparak ulu bilge, yaşlı kurt, büyük rehber, önemli dava adamı gibi davranıyorlar.

Bir bakıyorsunuz derin devletin ta kendisi oluyorlar mesela. Sonra bir bakıyorsunuz, TMT’li mücahitleri ifşa ve ihbar edecek hainlikten Kıbrıs davasının büyük adamı olmaya soyunuyor bu paçozlar. Küresel çetenin de içini dışını ezbere biliyorlar. Hoş, Türkçe konuşmaya ve yazım kurallarına bile vakıf değiller ama olsun! Onlar bu millet için büyük velinimettirler. Siyasi döneklerimiz öyle yapıyorlarsa bunda ilahi bir mesaj vardır!

Yerseniz!

Kıbrıslı Sabahattin İsmail’in geçmişini, Kıbrıs’ta Türkleri katleden Rum terör örgütü EOKA liderleriyle birlikte hareket ettiğini ve şimdi en keskin Türkçü, milliyetçi görünen dönek olduğu için eski tüfek sağcıların da solcuların da kendisini sevmediklerini yazmıştım. Arşivleri tarıyorsunuz, solcuların ayrı milliyetçilerin ayrı nefret kustuklarını görüyorsunuz.

Çünkü döneklerin genel özelliğidir: Gittikleri her yere lütuf olduklarını düşündüklerinden sağa sola saldırmaya devam ederler. Benimsedikleri her yeni düşünce üzerine attıkları uç nitelikteki nutuklar onların gerçek yüzünü gizlemez ama şaibeli geçmişlerini bilenlerde nefret uyandırır. Yazının sonuna bırakacağım farklı görüşlerden insanların yazılarını okumayı ihmal etmeyin.[1]

Noel Babacı Blackbird Muammer Karabulut da böyledir. Dilipak’la birlikte hareket ettikleri için kendisine tepki gösteren ve yakın çevresinden olduğunu yazdığı kimselere yüksekten bakarak cevap veriyordu. Önceki yazılarımda yazmıştım.

Kibir, insanın ruh karanlığı ve kendine içirdiği en ölümcül zehirdir.

Yukarıda anlattığım siyasi dönekliğin -pardon- ermişliğin en dikkat çekici örneğini Namık Kemal Zeybek teşkil eder.

Bir gün bakarsınız katıldığı bir toplantıda “Tanrı Türk’ü korusun.” yazılı kitapçıkları (Marmara Belediyeler Birliği toplantısı) görünce bunların dağıtılmasına karşı çıkmak için Alparslan Türkeş’e diklenecek kadar Türk-İslamcıymış (Türk-İslam sentezi projesinin uygulayıcısı ki bugün şaman kıyafetleriyle ekranlarda boy gösterse de gerçek yüzü budur.).

Arşivleri karıştırırsınız, bir bakarsınız ki 1988’de Emin Çölaşan’a verdiği söyleşide “MHP misyonunu tamamladı”, “Tarihteki yerini aldı.”, “Ülkücü Hareket diye bir şeyi ben bugün mevcut saymıyorum.”, “Türkeş bir köşede oturmalıdır.” gibi sözlerini görürsünüz.

Burada tarihe tekrar dikkat çekmek istiyorum: 1988. Yani Turgut Özal’la birlikte özelleştirmeli, liberal değil neoliberal yıllara giriyoruz. Neoliberalizmle birlikte dinciler kendilerini ılımlı İslam’a götüren sözde yumuşama sürecine giriyorlar. Yine aynı yıllarda Türkiye’de yaratılan karanlıktan ve günümüzde aslında hiç de böyle olmadığını görüyoruz.

Zeybek’in “MHP misyonunu tamamladı.” cümlesi, İslamcı Arvasi’nin Türk-İslam sentezinin milliyetçileri İslamcı yapacak köprü olduğu düşüncesinin siyasi ifadesidir. Dinciler tıpkı Ergenekon kumpaslarında olduğu gibi o günlerde de zafer kazandıklarını zannediyorlardı.

Ve devam ediyor Zeybek: “Hizmet tamamlanmıştır. Türkiye artık değişmiştir. Türkiye, yeni bir Türkiye olmuştur. Her şeyi değişmiştir ve bu değişikliklere cevap vermek üzere ANAP kurulmuştur.

Buyrun… Zeybek’in misyonu, her şeyin değiştiği ve değişikliğe liderlik etmek üzere kurulan ANAP’ın yeni Türkiye iddiasıyla bitiyor.

Unutmayalım ki MHP, Türk-İslam sentezcileri tarafından kuruldu. Sentezci de olsa radikal de olsa aynı misyonu paylaşıyor ve 90’lara geldiğimizde misyon bitiveriyor. 2013 öncesinde daha sık duyduğumuz “Yeni Türkiye” sesleri yükselmeye başlıyor.

Tesadüflere inanmam. Devam ediyorum.

Namık Kemal Zeybek’in siyasi kariyeri, her sene kulüp değiştiren futbolcuları kıskandıracak cinstendir. MHP, ANAP, DYP, BBP, DP… Şimdi bir de genel başkanı olduğu ATA Partisi var.

Dediğim gibi, siyasi dönekler geldikleri yere saldırmayı severler. Namık Kemal Zeybek’in yaptığı gibi… Mesela 2002 genel seçimleri için Bahçeli’nin bir yerden talimat alıp rengi sararmış bir şekilde erken seçim kararı aldığını anlatır ama aynı seçimlerde hem 1. sıradan milletvekili adayı olur hem de seçimlerden sonra MHP MYK üyesi olur.

Misyonunu tamamladığını söylediği MHP’den…

İşte birçok yazımda anlattığım “koçbaşı” tam olarak böyle bir şeydir.

Namık Kemal Zeybek 2000’li yılların başlarında, MHP’deyken dinlerarası diyalogu, FETÖ’yü, Fener Rum Kilisesi patriğini eleştiriyor. Uzun uzadıya bu yapının zararlarını anlatıyor.

Daha sonra sırasıyla BBP ve DP’ye katılıyor. 2010 yılında FETÖ’nün ABD’de düzenlediği “The Gulen Movement” isimli konferansa katılıyor. ABD gezisi sırasında yanında kim var? Daha sonra AKP’den İzmir milletvekili olacak Hüseyin Kocabıyık… FETÖ elebaşısını son 1000 yılın en büyük Türk büyüklerinden biri olarak gösteren şahıs.

Ve Zeybek, o zaman bacanağı Aydın Doğan’a ait olan Radikal’de FETÖ’yü övdüğü dizi yazıları yazmaya başladı. Kendisi Yiğit Bulut’un da kayınpederi olur.

2011 yılına geldik. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, FETÖ’nün faaliyetlerine son vermesini ve dershanelerin kapatılmasını istiyor. “Ben gül bahçesinde güller gördüm.” diye atılıyor ortaya Zeybek ve 3 Nisan 2011 tarihli Zaman’da şunları yazıyor:

Bu camia, tüm dünyada çok önemli işler yaptı, yapıyor. Dünyada Türkiye’yi, Türklüğü, İslam’ı en güzel şekilde temsil ediyorlar. Bunu bizzat gördüm, görüyorum.

Afrika’da, Orta Asya’da, şimdilerde ABD’de yapılan hizmetleri gördüm. Bunları takdir etmemek mümkün mü?

Ben gül bahçesinde güller gördüm. Bu gülleri övdüm, övmeye de devam edeceğim.

Faaliyetlerin durması, okulların kapanması gibi bir şey söz konusu olamaz.

Hadi şimdi de övmeye devam etsene!

Babaerenlerin yoldaşı, deruni devletin piri Namık Kemal Zeybek ne derse o olacaktır (!).

Tabii ki öyle olmadı!

Yukarıda alıntı yaptığım yazısında Devlet Bahçeli’ye ince gönderme yaparak “Akıllı adamdır, o bir şey dememiştir.” diye önemli adam pozu kesen, bilgelik taslayan Zeybek, 2014 yılında karşılaştığı Gazeteci Yıldıray Çiçek’e “Onun kıymetini bilemedik, değerini anlayamadık.” diyor.

Kadim bilgemiz, “Tanrı” sözünden irite olup Allah’a sarılan ulu şamanımız, kadim sırların piri Namık Kemal Zeybek’in tüm hayatı aslında hiçbir şeyi bilmediğini de bize fazlasıyla gösteriyor.

Çıkıp “Fetullah kim ki ben Fetullahçı olayım?” dediği programı açıp izleyebilirsiniz. Siyasi kariyerine bakarsak gerçekten de her yerde olanın aslında hiçbir yerde olmadığını göreceksiniz. Zeybek, şucu ya da bucu değildir. Ülkede yükselen bir fikir veya siyasi hareket varsa Zeybek oradadır ve öncü gibi davranmaktadır.

Şimdi yazımın giriş bölümünü tekrar okuyun. Daha sonra TV programlarındaki sözde şaman ayinlerinde güya 1-2 saniyeliğine Atatürk’ün zuhur ettiği olağanüstü (!) olayları araştırın.

Şimdiye kadar neredeyse hiç kimsenin fark etmediği ama Türk milliyetçiliğine din kılıfı giydirilmesi gibi Kemalizm’e de din kılıfı giydirilmeye çalışıldığını yazmış olayım. Bu çabalarda Namık Kemal Zeybek başı çekenlerdendir. Bu konuyu da ileride ayrıca yazacağım.

Şimdi gelelim yine aynı kuruluş ve bu kuruluşa bağlı kişilere.

Türk Ortodoks Kilisesi eski Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol ve yeni Basın Sözcüsü Selçuk Erenerol’un yolu neden ve nasıl oluyor da FETÖ ve diğer dinci gruplarla bağını belgelediğim herkesle sürekli kesişiyor?

Türkçülük, milliyetçilik ve en önemlisi Atatürkçülük iddiasında bulunan bu şahısların FETÖ’cülerle ve dinci görünen cemaatlerle bir araya gelmelerini sağlayan ortak paydaları ne olabilir ki?

Namık Kemal Zeybek’in Pennsylvania’da FETÖ elebaşısıyla hem de baş köşede otururken çekilen fotoğrafında manipülasyon olduğu üzerine Shakespeare misali romantik yazı yazan, üstelik bunu Dilipak ve Karabulut’un yöneticisi olduğu 5G’de yayımlayan Selçuk Erenerol, ATA Partisi Genel Başkanı Namık Kemal Zeybek’in genel başkan danışmanı olmasını kim ya da hangi nedenler sağladı?

Şimdi aklımızı yitirmiş gibi yapalım ve Zeybek’in Pennsylvania’da tesadüfen bulunduğunu, FETÖ elebaşının çiftliğine tesadüfen gittiğini, baş köşede tesadüfen oturduğunu, terör elebaşının o masada tesadüfen oturduğunu düşünelim.

O zaman Namık Kemal Zeybek, Türkiye’ye dönünce FETÖ’yü övdüğü yazı dizisini yazarak kendi kendine manipülasyon yaptı.

Zira ben fotoğrafı yorumsuz bırakmıştım. Altını hep beraber siz doldurdunuz.

Çok yakında yine tarihe damga vuracak olan, ilk defa gün yüzüne çıkaracağımız ve ilk kez yayımlanacak olan belgeleri görececek ve soluksuz okuyacaksınız!

Öyle görünüyor ki o belgeleri hep beraber şakınlıktan sözcüklerimiz kifayetsiz kalarak yorumlayacağız!


[1] https://ilkkursun.site/namik-kemal-zeybek-feto-iliskisi

https://www.odatv.com/siyaset/yigit-bulut-ailece-dondu-8527
https://www.turkgun.com/kose-yazisi/161823/siyasi-sizofren-zeybek-yine-durmuyor
https://www.hkp.org.tr/turkiyenin-trajedisi-fetonun-pervaneleri-bunlar/