“Azeriler Şii, biz Sünni’yiz. İran’a daha yakınlar.”
Turgut Özal
Amerika’nın kurulu düzeni hiçbir zaman ordusunun gücüne dayanmadı. ABD’li siyasetçilerin deyimiyle yumuşak konuşurken sopa gösteren bu devletin esas gücü hem içeride hem de dışarıda yarattığı “devlet üstü devlet” sistemi olmuştur.
Bu sisteme birçok ülkede farklı adlar veriliyor: İtalya’da “Gladio” veya “Roma Kılıcı”, Yunanistan’da “Koyun Postu”, Belçika’da “SDRA-8”, Almanya’da “Gehlen Harekâtı”, Türkiye’de “Kontrgerilla” gibi.
Hesapta SSCB’nin, ordusu kalmamış veya zayıf durumda olan Avrupa ülkelerini işgal etmesini engellemek için kurulan bu yapılar, SSCB’nin dağılmasından sonra da devam etti.
Çünkü bu, ABD’nin kurulu düzeniydi. Esas mesele hiçbir zaman komünizmle mücadele olmadı. Komünizm biraz gerçek biraz hayal bir canavardı. SSCB’yle Soğuk Savaş içinde olan ABD’ydi ama Komünizm korkusunu iliklerine kadar yaşayan ülkeler başkaydı.
Ve bu ülkelerde zaman zaman ABD’nin aleyhinde olan hükümetlerin kurulması üzerine harekete geçen Komünist (!) örgütler vardı!
İtalya’da Sosyalistleri ve Hristiyan Demokratları birleştirerek iş başına gelen Aldo Moro, Kızıl Tugaylar tarafından kaçırıldı. Önce kendisiyle pazarlık yapıldı. Pazarlık kabul edilmeyince kurşunlanarak öldürüldü.
Cesedini Renault 4’ün arkasında buldular. Renault, Fransız kökenli uluslararası bir firmadır.
Moro 1978 yılında öldürüldü. 1980 yılında Bologna’daki tren istasyonun bekleme salonuna yerleştirilen bir bomba patladı. İtalyanların “Kurşun Yılları” dediği dönemde gerçekleşen sayısız şiddet olaylarından biriydi. Saldırı sonrasında 85 kişi ölürken yaralı kurtulan 200 kişinin hayatı karardı.
Saldırıyı gerçekleştiren kişi faşist Yeni Düzen’in (Ordine Nuovo) üyesi Marco Affatigato’ydu.
Şimdi tuhaflıklara bakalım:
1- Aldo Moro, Sosyalistleri iktidara getiren bir düzen kuruyor ama Kızıl Tugaylar tarafından kaçırılıp öldürülüyor. Cesedi Renault’un içinde bulunuyor.
2- İtalyan ırkçısı Affatigato, Bologna’da neredeyse tamamı İtalyan olan insaları öldürüyor. Moro’nun cesedi Renault’tan çıktığı gibi Affatigato’nun da Fransız istihbaratıyla ilişkili olduğu yazılıp çiziliyor. Daha da önemlisi adam yıllarca Fransa’da kaçak yaşıyor. Fransa’nın güneyinde yakalanıyor.
3- Affatigato, 1980’de yargılanıp ceza aldığı yargılama sırasında ise Yeni Düzen ve Kızıl Tugaylar’ın iş birliğini itiraf etti.
Çünkü Kurşun Yılları tamamen Gladio operasyonuydu. Bir Gladio ajanının itiraflarında bu gibi eylemler, “Vatandaşların güvenlik ihtiyacıyla devlete sarılması” olarak açıklanıyor. O Gladio ajanı da kendi vatandaşlarını ve kendi polislerini öldürmüştü.
Öcü görenler, kılık değiştirip devlet gibi görünebilen daha tehlikeli bir öcüye sarılacaktı. O öcü de Sam Amca’dan başkası değildir.
Esas tuhaflığa bakın ki milliyetçi olduklarını iddia edenlerin güya var olma sebepleri olası bir işgale karşı düzensiz savaş yürütmekti. Silah ve mühimatlarını ise dünyanın tamamına doğrudan ya da dolaylı olarak müdahale eden ABD’den sağlıyorlardı!
Bizim Kurşun Yıllarımız ise 90’lardır.
90’lı yıllarda birçok suikast, bombalı eylem, failimeçhul cinayet, toplumsal olay meydana geldi. Bu olaylar o dönemi kurşuna çevirirken geleceği ise karartmaya yönelikti. Karanlıkta yol bulmak için yegane ışık ise yüreklerimiz ve aklımız olacaktı. Yüreğindeki, aklındaki ışığı kaybedenler için tünelin ucu ise çok yanlış bir noktaya çıkacaktı.
Bu konulara devam edeceğiz ama esas meselemiz bu değildir.
ABD, SSCB’nin dağılması sonrası rakipsiz kalınca Gladio benzeri yapılar başta olmak üzere ülkelere örtülü müdahale edebilme yeteneği nedeniyle ordusundan ve istihbaratından kıstı. İstihbarattan yani analiz yeteneğinden, bilgiden, haberden yoksun kalınca Rusya ve Çin’in ilerleyişini göremedi.
Orduya para harcamayıp örtülü operasyonlarla kan dökerek, pornoculukla istihbaratçılığı birbirine karıştıran ajanları ve yerli iş birlikçileriyle ahlâksızlık yaparak (otel odalarını aşk odalarına çevirerek!) para kazanmak işine geliyordu.
Francis Fukuyama çıkıp fütursuzca “Neoliberalizm kazandı, ulus devletler yenildi; artık tarihin sonu geldi.” diyordu.
Ne var ki tarihin sonu gelmedi. Aksine bu bir molaydı. O molada kendine dünyanın her yerinde hayali düşmanlar yaratan ABD, bu kez hayali düşmanların gerçeğe dönüp kendisini vuracağını kestiremedi.
Nereden kestirsin? Emekli (!) ajanları bile şirket kurup öyle çalışıyordu!
Yani artık kendi adamları da “Parayı ver, düdüğü çal.” anlayışındaydı. Neoliberalizm budur: Dünyayı Neoliberalizm’e teslim edersen kendi adamlarının da puştlaştığına şahit olursun.
Böylece Rusya’nın gelişimini göremeyen ABD; Çin’in gelişmesini takip etmek bir yanadursun, dibine kadar girişini, devlet kurumlarına sızmasını görememişti!
Tarihin sonuyla ABD gücünün sonunu birbirine karıştıranlardan Özalgiller ise Neoliberalizm’in dayanılmaz hafifliğiyle Türkiye’yi değiştirebileceklerine inanıyorlar, Türk dünyasına da el atıyorlardı.
“Bütün işlerimi krediyle hâllediyorum, yükselişim tesadüf değil.” diyen Ahmet Özal, Kazakistan’da Tan TV’yi kurdu.
Bunun ve daha fazlasının Turancılık için yapıldığını düşünen varsa elimde Mete Han’ın bizzat Neoliberal yatırımlarını ve kredi akışını yönettiği otağı var, 1000 liraya satıyorum (!). Alsınlar.
Türkiye’de “Truva Atı”, Kazakistan’da Mete Han’ın atı mı olacaktı!
Özal, ABD’nin Sesi radyosudur. Onun ağzından çıkmış sözleri ve icraatlarını incelerseniz şunu göreceksiniz: Her yaptığı, her söylediği, ABD’nin o konulardaki görüşlerini yansıtır.
Özal’ın “Onlar Şii, biz Sünni’yiz (…)” sözlerine geldik.
O, bu sözleri ABD’de ifade ettiğinde tarih 15 Şubat 1990’dı. Özal’ın bu açıklamasından 26 Şubat 1992’de Hocalı’da yapılan ve tarif etmesi imkânsız katliamların gerçekleştirildiği vahşete kadar Hankendi, Şuşa, Hocalı’yı işgal etti.
Hocalı’da katledilen Azerbaycan Türklerinin sayısı resmi rakamlara göre 613’tür.
ABD’nin sesinin “Onlar Şii (…)” sözlerinin Moskova’da hoşnutluk yarattığını yazan Türk gazete arşivleri ise “onurlu” her insana çok önemli bir derstir.
ABD ve Batı Avrupalı müttefikleri Ermenistan’ı desteklerken dağılma sürecindeki SSCB de Özal’ın mezhepçi politikasından hoşnutluk duyuyordu. Yani rengi ne olursa olsun emperyalizm, Türk’ün karşısında yer alıyordu.
Bugün de Kırım’ı alma karşılığında Ukrayna’da Rusya’ya karşı savaşmamızı isteyen hayalperest bile diyemeyeceğim kimseler vardır. ABD emperyalizminden dolayı Rusya’ya ve Çin’e toz konduramayanlar vardır. Bana göre onlar tarihi anlayamadıkları gibi dik de duramıyorlar.
Tam bağımsızlık böyle bir şey değildir. Kasabının kim olacağını seçene özgür insan denmez, gönüllü kurban denir.
Neyse ki yeniden başlayan tarih, ulus devletlerin Neoliberalizm’e atmaya başladığı tokatlarla birlikte omurgasızları da utandırıyor.
Bir sonraki yazımda “kan davası” söylemleriyle jeopolitikanın canına okuyan pembe gözlüklüleri eleştireceğim. Orada neden Gladio’yla başlayıp Hocalı’ya geldiğim daha iyi anlaşılacaktır.
Şimdilik bu kadar.