2 Nisan 1982’de Arjantin Cumhurbaşkanı Leopoldo Galtieri, ordunun, İngiltere’nin kontrolündeki Falkland Adaları’na çıkarma yaptığını duyurdu. Radyonun veya televizyonun başında bu haberi duyan küçük çocuk, kulaklarına inanamadı.
Konu hakkındaki fikrini çekinmeden anne ve babasına anlattı. Ona göre, Arjantin’in burnunun dibindeki Falkland Adaları’nı almak tam anlamıyla çılgınlıktı.
11 yaşındaki çocuğun babası öfke krizine girdi. Mutfağın her yerinde çocuğu kovaladı. Yakaladığı her yerde tekme ve yumrukla saldırdı.
2 Nisan 1982’de başlayan dayak sürekli devam etti. Arjantin’in “El Loco” (Deli) lakaplı yeni başkanı Javier Milei böyle bir ortamda büyüdü.
Babasının onu sürekli dövmesi nedeniyle korkuyu yendiğini söylese de bu dayağın ona kazandırdığı ilk şey “devlet düşmanlığı” olmalıdır.
Milei seçim sırasında aynen şöyle diyordu: “Devleti bir düşman olarak görüyorum. Liberalizm insanları hükümdar baskısından kurtarmak için yaratılmıştır.”
Kendisini anarko kapitalist olarak tanımladı.
Şimdi gelelim esas konuya.
Javier Milei seçimi kazanır kazanmaz Buenos Aires’teki Balvanera semtinde bulunan sinagoga gitti. Haham David Pinto’dan kutsama duasını kaptı! Başında kipasıyla ayine katılan Milei’nin yanındaki kişi de her zaman en büyük destekçisi olan kız kardeşiydi.
Yıllar önce en büyük arzusunu, “Yahudiliğe geçmek ve Arjantin’in ilk Yahudi cumhurbaşkanı olmak.” şeklinde açıklamıştı.
Bu konuda bir ilk olur mu bilinmez ama Yahudi Zelenski kendisinden önce Ukrayna’da seçildiği için soytarılık maskeli ilk faşist olamadı!
Gel gelelim ortak özellikleri ilginçtir.
Yahudi Zelenski’nin ateşe attığı Ukrayna, Batı’nın dilencisi oldu. Yahudilerin soytarısı Milei ise 2023’ün Aralık ayında %54 devalüasyonla doları 800 pesoya çıkardı. Arjantin’in IMF’ye 40 milyar dolar civarı borcu olduğu biliniyor.
Şimdi yavaş yavaş kuyuya ipi sarkıtalım.
Milei’nin ilk ziyaret ettiği yerlerden biri de ABD oldu. Eski ABD başkanlarından Clinton’la oturup yemek yedi.
Epstein dosyasında ve birçok cinayette adı geçen Clinton…
Ama daha önemli bir nokta var!
Milei’nin New York’a iner inmez ziyaret ettiği ilk yer, Chabad-Lubaviç örgütünün son hahamı Menahem Mendel Schneerson’un mezarı oldu!
Chabad-Lubaviç, eski Sovyet coğrafyasından ABD’ye kadar geniş bir ağa sahip olan fanatik Yahudilerin örgütüdür. Hasidik bir harekettir, hayat tarzları Orta Çağ düzeninde kalmıştır. İlk olarak Rusya’da faaliyet gösteren örgüt, SSCB tarafından baskı altına alınınca ABD’ye yerleşmiştir.
Moşiyah (mesih) inancına sıkı sıkıya bağlıdırlar.
İşte Schneerson’u önemli yapan noktalardan biri budur. Bir önceki yüzyılın en güçlü isimlerinden olan Schneerson kimilerine göre beklenen moşiyahtır. Yahudilerin bir kısmı Schneerson’un öldüğünü reddeder veya geri döneceğine inanır. Kimilerine göre ise Schneerson sadece bir müjdecidir.
Netanyahu’nun ise akıl hocasıdır!
1984 yılında, mazlum (!) İsrail’in BM’deki temsilcisi Benjamin Netanyahu’ydu. Netanyahu New York’ta bulunduğu bir sırada moşiyah veya moşiyah müjdecisi olan Schneerson’un kendisini beklediğini öğrendi.
“Tamam” dedi, “gidelim.”
Netanyahu’nun kendi anlattığına göre Schneerson’un yanına gittikleri zaman bu tuhaf adam eline aldığı Yahudi kutsal metinleriyle ve kendisi gibi 80 yaşlarında olan kayınbiraderiyle odanın ortasında dualar ederek dans etmeye başladı.
Moşiyah hem Netanyahu’yu kutsuyor hem de İsrail için dua ediyordu.
Aradan dört yıl geçti ve 1988’de tekrar buluştular. Bu buluşma görüntülü olarak kayıt altına alındı. Youtube bağlantısını yazının sonunda bulabileceksiniz.
Schneerson açıkça Netanyahu’dan İsrail’in daha fazla din devleti olması gerektiğini söylüyor, moşiyahın ancak böyle geleceğini buyuruyordu. Netanyahu ise ellerinden geleni yaptıklarını bildiriyor.
Daha fazla din devleti olmak…
Chabad’ın dilinde bu, daha fazla kan dökülmesi demektir. Siyonist Yahudiler bu mirası tarihten alırlar. Babil Talmud’undan beri “Yahudi olmayan biri Yahudi’yi öldürürse cezalandırılmalıdır. Yahudi, Yahudi olmayanı (goyim) öldürürse cezadan muaftır.” der.
Ve Schneerson’un bir kehaneti doğru çıktı: Netanyahu tıpkı Chabad liderinin dediği gibi kan denizinde yıkanacaktı.
Tabii onlara göre Netanyahu bunu İsrail için, moşiyahın gelip büyük krallığının başına geçmesi için yapacaktı. O yüzden yeri Tanrı’nın hemen yanıydı. Açıkça şuna inanıyorlar: Netanyahu İsrail’in son lideri olacaktır. Ondan sonra moşiah gelecektir.
Hayatta hiçbir şey tesadüf değildir.
12 Kasım 2015’te Chabad’ın Tel Aviv Temsilcisi Joseph Gerlitzky, Chabad’ın Brooklyn’deki merkezinde yaptığı konuşmada iki devletli çözüme karşı çıktı.
2023’te başlayan son savaştan sonra ise “Düşmanı tereddütsüz yok edin!” diye adeta İsrail devletine emir veriyordu.
Ve dikkatinizi tekrar o malûm sinagoga çekerim!
Gerlitzky’nin konuşma yaptığı Brooklyn’de bulunan Chabad’a ait sinagog basılmış ve altından iğrençliklerle dolu kaçak tüneller çıkmıştı!
İşte bu zihniyetinden altından da üstünden de önünden de arkasından da çıkacak olan budur!
Tekrar edeyim: Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur ve her zaman körlerle sağırlar birbirini ağırlar.
Epstein, Zelenski, Milei, Netanyahu ve daha niceleri hastalıklı inançlar uğruna bir araya gelip dünyayı kana bulayabiliyorsa bir düşünmek gerekir.
Kendini anarko kapitalist olarak tanımlayan Yahudi soytarısı Milei nasıl liberalse ve aynı zamanda sağ görüşlere sahipse Netanyahu’nun başını çektiği Likud da sağ partilerle liberal partilerin birleşmesinden doğmuştur.
Kabalist Yahudiler anlaşılan siyasetin simyacılığıyla da uğraşıyorlar!
Biri çıkıp “Hem sağ hem de liberal olunur mu” diyebilir.
Türkiye’den kimsenin bu soruyu sorması mantıklı değil. Bizde en âlâsı var, üstelik iktidarda.
Gerçi bunun adı tam anlamıyla yedi yüzlü yedi dilli neoliberalizmden başka bir şey değildir. Ama illüzyonlar dünyasında dostu, düşmanı ayırt etmek ne kadar zorsa fikirleri, hareketleri ayırt etmek de o kadar zordur.
Ayrışma ne kadar artsa da bunu sağlayan eller hep aynı kafaya çıkıyor.
Chabad örgütünün Rusya’yla da ilişkileri olduğu biliniyor. Trump döneminde Amerikan seçimlerine müdahale ettiği söylenen Rus devleti, Chabad’ın bağlantılarından faydalanıyor. Trump’ın damadı Kushner da bir Chabad üyesidir.
Rusya ve Ukrayna arasındaki savaştan sonra Rusya’nın derin parasını muhafaza edip kullanmasını sağlayanın da Chabad olduğu söyleniyor.
Bankaları elinde tutan, kayıt dışı parayı da her türlü idare eder.
Geçmişte Deutsche Bank’ı, uluslararası bankaların trilyon dolarlara ulaşan şüpheli işlemlerini, İran’ın bu sistemle ilişkisini anlatmıştım.
Chabad’ın Türkiye’de de etkin olduğunu uzun uzun anlatmaya gerek yok.
6 Şubat’taki depremlerin ardından bir adam, sosyal medya hesabından paylaşım yaptı. Mendy Chitrik isimli şahsın elinde birtakım parşömenlerle Antakya’daki sinagoglardan çıktığı görülüyordu.
New York’ta yetkililerden izinsiz tünel kazanlar, Türkiye’de yetkili makamlardan habersiz olarak İsrail’e parşömen kaçırdılar.
Evet, Chitrik de Chabad üyesidir.
Ve iptal olmasaydı, yakın zamanda Chabad üyeleri Türkiye’de bir camide seminer vereceklerdi.
Şaşılacak bir şey yok.
Çünkü Zelenski, Milei, Netanyahu’yu yan yana getiren örgütün Adnan Oktar’la ilişkide olmaması düşünülebilir mi?
New York’ta yetkililerden izinsiz tünel kazıp insan kaçakçılığı yapanlar, Türkiye’de Adnan Oktar müridi Oktar Babuna üzerinden ABD’ye kan örnekleri kaçırdılar.
Oktar Babuna, Netanyahu’ya Adnan Oktar’dan selam götürmüştü, değil mi?
Üçüncü kez tekrarlayayım: Hayatta tesadüf diye bir şey yoktur.
Adnan Oktar, Türkiye’nin Epstein’idir. Belki de Adnan Oktar, Epstein’in ve temsilcisi olduğu karanlık ağın Türkiye şubesidir!
Moşiyah gelsin diye dünyaya ölümler ekiyorlar.
Palyaço makyajı yaptıkları Zelenski ve Milei gibiler üzerinden gizliden gizliye Nazi uygulamalarını hayata geçimeye hazırlanıyorlar. Irkçılığı, dinciliği boşuna desteklemiyorlar.
New York’ta yetkililerden izinsiz tünel kazıp bebekleri kurban edenler, Filistin’de bu kadar bebeği boşuna öldürmüyorlar.
Bebekler, çocuklar masumiyetin simgesidir. Onların öldürülmesi her canlının öldürülmesinden daha fazla güvensizlik ve bunalım yaratır.
Bunun örneklerini 2013-2014 yıllarında Avustralya, Yeni Zelanda gibi ülkelerde gördük. Kumsallarda, bavullarda, bodrum katlarında bebek cesetleri çıkıyor ve toplumun psikolojisi bozuluyordu.
Dünyanın her yerinde geçerlidir bu.
Neoliberalizmle gelen devlet düşmanlığı tek dünya hükümdarlığı içindir.
Neoliberalizmin kontrol ettiği SJW’ler, LGBT gibi oluşumlar dünyanın çivisi çıktığına inandırmak içindir.
En başta bebeklerin öldüğü tepeden tırnağa kirli savaşlar kıyameti kopartmak içindir!
Ve bu yazdıklarımın hiçbiri komplo teorisi değildir. Dünya, pembe gözlükle bakılamayacak kadar gerçektir.
Her şeyin ama en başta dinciliğin “fanatiklik” seviyesinde ne kadar tehlikeli olduğunu iyi bilin.
NOT: Siyonistlerin ABD’yi Orta Doğu’ya çekmeye çalıştığını, ardından savaşı kışkırtan Chabad’ın merkezinin basıldığını tekrar hatırlatıp son kez “Tesadüf diye bir şey yoktur.” diyerek yazımı noktalıyorum.