Josef Stalin bir gün yoldaşlarına dönerek şu soruyu sorar: “Yıllardır ihtilale büyük emekler veren kimselersiniz. Söyleyin bakalım, bir halk, yöneticilere nasıl kayıtsız şartsız itaat eder?

Stalin’in etrafındakiler birçok yöntem öne sürerler. Kimi adaletli olmanın halka baş eğdirmek için en gerekli yol olduğunu söylerken kimi de sert bir yönetimin bunu sağlayacak yegâne yol olduğunu dile getirir.

Stalin cevapların hiçbirini beğenmez. Hemen emir verir ve emri üzerine Stalin’e bir tavuk getirilir. Stalin, beraberindekilerin şaşkın bakışları arasında tavuğu yolar. Zavallı hayvanı dımdızlak bırakır.

Tavuk bir süre panik ve korkuyla odanın içinde oradan oraya gider. Tüyleri yolunduğu için her yanı acımaktadır. En son şömineye yanaşır ama kızarmış tavuğa dönmeye başlayınca oradan da ayrılır. Üşüse ısınamaz, ısınsa soğuğa dayanamaz.

Ve en son çare Stalin’in ayakları arasına girer. Bunun üzerine Stalin, tavuğa yem vermeye başlar. Etrafındakilere dönerek,

“Halk işte bu tüyleri yolunmuş tavuk gibidir. Tüylerini yolun, kendi hâline bırakın. O zaman size kayıtsız şartsız itaat edecektir.”

***

Zavallı tavuğun hâline acıyanlar mutlaka olmuştur. Ne var ki bu bir fıkradır. Stalin daha zalimce işler yapmışsa da gerçekte yaşanmamıştır.

Gerçekte yaşanan ise gerçekten de dünyanın her yanında toplumların yolunmuş tavuğa döndürülmesidir.

Bu da korkuyla yapılır.

Uluslararası salgın süreci mi başladı? Küresel örgütler en çok insanları korkutmaya zaman ayırır.

İki ülke arasında savaş mı çıktı? Bütün küresel örgütler barışa hizmet etmekten ziyade savaşı kışkırtırken bol bol nükleer savaş, siber saldırı haberleri yayar. Yani korku yaratır.

İsrail’in de en sık başvurduğu yöntemdir bu.

Filmler çekilir, haberler yayılır, küçük çaplı kargaşa çıkarılarak endişe yaratılır, kara propaganda yapılır.

Hepsinin neticesi ise korku olur.

Korku elbette toplumları yönetmenin tek yolu değildir ama şurası bir gerçektir ki kayıtsız şartsız itaat ettirmenin en önemli düşmanı olan “cesaret” kırıldığında karşınıza yolunmuş tavuk gibi şaşkın, korku dolu ve korktuğuna sığınan bir toplum meydana gelir.

Dünyada hiç tehlike yok da korku yaratan her şey yalan mıdır?

Elbette değildir. Somut olaylar olmazsa insanlar her zaman aynı yalana inanmazlar ve gerçekten de dünyada küresel çapta gücü olan birçok güç son derece tehlikeli işler peşindedir.

İşte medeni (!) dünyanın Ukrayna-Rusya ve İsrail-Filistin savaşındaki başarısız sınavı ortadadır.

Esad’la anlaşıp Suriye’deki iç savaşı bitirmek isteyenler için ambargolar kapıdadır.

ABD’nin politikalarına ters işler yapıyorsanız darbeler hazırdır.

Tam bağımsız olmak için doğru adımlar atıyorsanız işgal yoldadır.

Rusya-Ukrayna arasındaki savaşı bitirmek istiyorsanız “ötekileştirme” hazırlıkları tamamdır.

İsrail’in Filistin’e saldırılarının ilk ayında, Rusya-Ukrayna Savaşındaki sivil kayıplarından daha fazla sivil hayatını kaybetmiştir. Birçok yolla körleştirilen, güçlüden korkup korktuğu güçlüye sığınması sağlanan uluslararası (?) toplum ise körleşmiştir.

Trump’ın yeniden kazanma ihtimali arttıkça ABD’de iç savaş konulu filmlerin de sayısı artmaya başlıyor.

Yani yine korku yaratılıyor.

Kendi milletime ise İstiklal Marşımızı hatırlatıp yazımı sonlandırmak isterim:

“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!”