Ramallah ve Kudüs’te Filistinli eylemciler tarafından yapılan bir gösteri… Filistinliler sloganlar atıyor ve İsrail’e lanet okuyorlar. Henüz ortam gerilmiş değil. İsrailli güvenlik güçleri tetikte bekliyor. Bütün personel kendinden emin çünkü birazdan ne olacağını hepsi biliyor.

Gösteriler devam ederken fanatik bir grup çıkıyor, ellerinde taşlarla İsraillilere saldırmaya başlıyor. Ardından bütün eylemciler ateşleniyor ve ortalık karışıyor.

Göstericilere ilk müdahale, fanatik gruptan geliyor!

İsrail’in askeri istihbarat kanadı olan AMAN’ın (Agaf Ha-Modi’in) istihbarat birimlerinden “Mista’arvim”, yakalayıp etkisiz hâle getirdiği Filistinlileri İsrail askerlerine teslim ediyor.

Birçok kez gerçekleşen bu tarz operasyonların faili olan Mista’arvim bir defa da 2018’de gündeme geldi. Hamas tarafından “kaçakçı” zannedilerek takip edilen Mista’arvim’in ne olduğu, İsrail ordusunun duruma müdahale etmeye çalışmasıyla anlaşıldı. Çıkan zorlu çatışmada İsrail timinin komutanı ve birçok Hamas militanı öldürüldü.

Nedir Mista’arvim?

Arapların “Musta’ribeen”, Yahudilerin “Mista’avrim” olarak kullandığı sözcük, “Araplaşmış; Araplar içinde yaşayan Yahudi”leri ifade etmek için kullanılıyor. Ender Güner, “İstihbarat” isimli kitabında Mista’arvim’i “Mista’averim” olarak vermiş ve parantez içine “çapulcu” ifadesini yerleştirmiştir. Bu kimseleri Araplardan ayırt etmek zordur.

Bunlar köken olarak NILI adındaki istihbarat örgütüne dayandırılsa da Ömer’in halifeliği zamanında meydana gelen olaylar; Ebu Hureyre, Kab el-Ahbar gibi isimlerin Yahudi kökenleri ve İslam dünyası içindeki faaliyetleri, aslında köklerinin çok daha eskiye gittiğini gösteriyor, diye düşünüyorum.

NILI hakkında Prof. Dr. Necmettin Alkan’ın “NİLİ: Orta Doğu’da Casuslar Savaşı” isimli önemli bir kitabı vardır. Osmanlı aleyhine gönüllü casusluk yapan bu Yahudiler, İngilizlere çok değerli bilgileri aktarmada, İsrail devletinin temellerini atmada önemli işler görmüşlerdi.

Yani Türk devleti bir yandan Lawrence ve benzerleriyle uğraşırken diğer yandan Yahudilerin ihanetleriyle uğraşıyordu. Arapların Türklere ihanetleri “gerçekleşmiş olay”dır. Her şeyin derininde farklı sebepler yatar.

Sun Tzu, “Savaşla kazanılan zaferden daha makbulü, gizli olanı görüp belli olmayanı fark ederek yenmektir.” der.

Arapların zaferleri ve devlet kurmaları ne işe yaradı? Tüm bu isyanların sonunda kurulan “gerçek” bir devlet sıfatını hak eden devlet hangisidir? İsrail olabilir mi? Sun Tzu hayatta olsa Yahudi casusları alnından öperdi!

Mista’arvim’le devam edelim.

Bu topluluk aslında sadece terörle mücadele birimi olarak görülmemelidir. Çeşitli Mista’arvim grupları vardır. Bunların bir kısmı “uyuyan hücre” durumundadır. Araplardan ayırt edilemeyen bu kimseler İsrail adına her türlü istihbaratı toplarlar.

“Aliyah Beth” isimli istihbarat servisi özellikle Avrupa’da yaşayan Yahudileri İsrail’e göç ettirmek için çalışır. İsrail’e göç eden Yahudi ailelerin bir kısmı özel yetiştirilerek Arapların arasına yerleştirilirler.

Bir grup ise İsrail Özel Kuvvetleri mensubudur. Kılık değiştirme, makyaj, saç boyama, uygun lens ve giyim üzerine özel yetiştirilirler. Arapçanın çeşitli lehçeleri üzerine eğitim aldıkları gibi icabında Etiyopyalıların bile arasına sızacak kadar iyi yetiştirilmiş elemanları vardır. Yazımın başında yazdığım eylemlerde bulunur, Filistin topraklarında derinliklere inerek suikastler gerçekleştirirler.

Örneğin, biri asker olmak üzere iki İsrailli kişiyi vuran Ömer Ebu Leyla, evinin kuşatılmasına sebep olan istihbaratın sebze satıcısı kılığındaki bir Mista’arvim’den gittiğini bilemezdi. Çıkan çatışmada öldürüldü.

Birzeit Üniversitesi Öğrenci Konseyi Başkanı Ömer el-Kisvani, Mista’avrimlerin gazeteci kılığına girip kampüse geldiğini bilemezdi. Öldürüldü.

Bu faaliyetleri gerçekleştiren gruplar, Araplara daha az benzeyen ve sürpriz operasyonlar gerçekleştiren gruplardır. Medyada yer bulan grup da bunlardır.

Reuters’e silah çeken Mista’arvim.

Mista’arvimlerin bir kısmı da tahmin edeceğiniz üzere Filistinli liderlerin arasına sızarlar. Kimi lider olarak yükselir kimi de Arapları angaje eder. Gerektiğinde koynuna kadın sokulan Araplar olduğu gibi bir Mista’arvim de gerektiğinde Arap kadınlarıyla evlenebilir.

Biz Türkler bu gibi örgütlerden, bu gibi faaliyetlerden ders çıkarmak zorundayız.

Türkiye’de hedef genellikle Yahudi kimliği bilinen kimseler olur. Herhangi bir mesele veya olayda bunlar hedef hâline getirilirler. Türkiye’nin ulus ve laik kimliğini hedef alan Siyonist zihniyet böyle kamufle edilir.

Daha önceki yazılarımda Çad’ta görev yapan Yahudi imamın hikâyesini anlatmıştım. Şimdi Türkiye’deki camilerde veya gösterilerde yabancı istihbarat servisi elemanlarını aramamak mümkün müdür?

Üstelik Osmanlı devrinde Türkiye’ye getirilen, çeşitli Türk yurtlarında Türklerle iç içe yaşamış bu kadar yabancı -en başta da Yahudiler- varken…

Dikkatinizi çekmek istediğim ve birbirinden bağımsız gibi görünen ama benim bağlantılı olduğunu düşündüğüm üç nokta:

Emniyet mensuplarımızın yaralandığı protesto gösterileri sonrası İsrail, “Yahu bu kadar düşmana gerek yok, savaştayız ve kendimizi Türklere anlatalım” gibi bir düşünce içine girmeyip diplomatlarını geri çekti. Bu normal değil, anormal bir durumdur.

Bir diğer olaysa İsrail’e istihbarat verdiğini açıklayan, Filistin meselesinde kilit rol oynayan, ABD tarafından yakın markaja alınan Mısır’ın askeri unsurlarının İsrail tarafından “yanlışlıkla” vurulmasıdır.

Netanyahu ve onun gibi aşırılar, İsrail ve ABD’nin gücünü yönlendirerek bölgeyi ateşe atmaya çalışırken diğer ülkelere de adeta “Çok gerildik, kopacağız” der gibi meydan okuyor. İlişkilerini kesiyor ve net tavır alıyor.

Şimdi memleketimize sokulan bunca kaçak arasında Mista’arvimleri, onların kışkırtıp terörize edeceği kaçakları aramak zamanıdır.

Son nokta ise Türkiye’de de Türk hatta Türk milliyetçisi zannedeceğiniz Mista’arvimler kadar tehlikeli casusların bulunacağına dair bir işarettir. Mista’arvimlerin görevlerinden biri, zor durumdaki Filistinlilerden toprak satın almaktı. Önceki yazılarımda ise yıllar önce Türk istihbaratı tarafından tespit edilen birtakım Yahudilerin, zor durumdaki Güneydoğululardan toprak satın aldıklarını anlamıştım. Bunlar ya Türkiye’deki Yahudileri kullanıyor ya da komisyon karşılığında yoksul köylüleri araya sokarak toprak satın alıyorlardı.

Ve 1940’larda Arapların “Yahu bu adamların koyunu yok ama niye bu kadar köpeği var” diyerek deşifre ettiği Mista’arvim ailesi gibi Türkiye’de de birileri “Bu adamın bu kadar arazi alacak parası yok” diye sormayı akıl etmişti.

Akıl akıldan üstündür, derler. Başka birileri de Yahudiler zorlanmasın diye toprak satışını kolaylaştırmışlardı.  

Unutmayalım…

Beyazıt’ta ezan okunurken durup huşu içinde ezanı dinleyen ve herkesi kendine hayran bıraktıran adam, İngilizlerin yetiştirdiği en tehlikeli casuslardan biri olan Mustafa Sagir’di.

Sun Tzu’nin sözlerini tekrar alıntılayarak bitireyim:

“Savaşla kazanılan zaferden daha makbulü, gizli olanı görüp belli olmayanı fark ederek yenmektir.”

Her balık oltaya geldiğinde zafer kazandım sanır.