“Bilginin kıymetini bilgili bilir
Akıla hürmet bilgiden gelir.”
Kutadgu Bilig
Seçimin ilk turu geride kaldıktan sonra, Müslümanların Mehdi, Hristiyanların Mesih, Musevilerin Moşiah beklediği gibi memleket meselelerini kafaya takan insanlar da “aksaçlı” beklemeye başladı. Sosyal medyada, medyada, basında bir “devlet aklı” modası aldı yürüdü. Bazı sosyal medya hesapları ciddi bir şekilde “Devlet aklı şunu istiyor” kabilinden paylaşım yapıyor, yazdığı on iddiadan on birinde yanılıyor. Bazı hesaplar “Derin devlet nerede?” gibi tuhaf sorular soruyor. Bazı hesaplar da olan biten her şeyi derin devlete veya onunla bağlantılı olduğunu düşündüğü siyasetçilere bağlıyor. Özellikle bu son grup kendi kahramanını, kendi tapınmasını kendi yaratıyor.
Beklenti giderek büyüyor, büyüdükçe hayal kırıklıklarının sayısı ve boyutu da artıyor.
Kurtlar Vadisi dizisinde Tapınak Şövalyelerinin anlatıldığı bölümlerden sonra önce her şey bu tarz ezoterik tarikatlara bağlandı. 90’lı yılların sonunda yazılan ama çok kimsenin haberi olmayan birtakım örgütleri de bu noktada konuşmaya başladık. Tapınak Şövalyeleri vardı, Masonlar vardı, Opus Dei vardı, İlluminati vardı. Neden bunların karşısında Türklere ait gizli bir örgüt olmasındı?
Hemen kendi hayallerimize, kendi düşüncelerimize, kendi ideallerimize uygun örgütler yaratmaya başladık. Bu örgütlerin bazısı Türk-İslam sentezcisi, bazısı düpedüz İslamcı, bazıları Türkçü oldu. Ezoterizmin karşısına eski veya yeni Türk inançlarını, geleneklerini koyduk. Tarihteki olayları değerlendirirken karanlıkta kalan boşlukları keyfimize veya düşüncemize göre bu tarz gizli örgütlere bağladık. Böylece ülkenin gücüne, geleceğine dair umudumuz artarken sanallığımız, sahte dünyamız daha da güçlendi.
Aliya İzzetbegoviç, “Mehdi bizim tembelliğimizin adıdır” demiş. Zannederim “İhtiyarlar” vb. örgütler de bizim tembelliğimizin adıdır. Türk genci ya aşırıya kaçıp Teşkilat-ı Mahsusacılık oynamaya kalkıyor ya da “Nasılsa güçlü bir derin devlet var” mazeretiyle düşünce tembelliğine kaçıyor. Türk milleti için iki durum da tehlikelidir. Devlet fanatikliğinde başka ülkeler yalnız söylemde düşmandır. Gerçekte düşman tam da günümüzde olduğu gibi toplumun karşıt görüşlü diğer kitleleridir. Odasının duvarında asılı sahte bir kılıç, uydurma sembollerle dolu tablolar, videolara kaydedilen bir dolu tehdit cümleleri ve ihanet ithamlarıyla topluma tedirginlik salan bir tipten daha zarar verici bir ajan yoktur.
Tüm bunlar toplumun psikolojisinin bozuk olmasından, umutsuzluktan, duygu ve hayallerinin kullanılmasından, aklının önüne set çekmesinden ve bozuk bir eğitim sisteminin getirdiği yarım cehalet hâlinden kaynaklıdır.
***
Devleti tanımak ve tanımlamak gerekir. Ardından çok ilgi duyuyorsak derin devleti tanımlamalıyız. Eğer ne oyun kurduğunu anlamak istiyorsak devlet aklını tanımaya çalışmalıyız. Ancak bunlardan sonra ortaya sağlıklı, gerçekçi düşünceler çıkabilir. Bu düşüncelerin doğruluğu mühim değildir; önemli olan, mantıklı ve verimli düşünebilmektir.
Devlet de derin devlet de televizyon dizilerinde, sinema filmlerinde, politik kurgu romanlarında, “DerinAdam31” hesaplarında, milleti belli bir siyasî yöne çekmek için edebiyat parçalayan ama devlet / derin devlet maskeli ideoloji aşılamaya çalışanların söylemlerindeki gibi kavramlar değildir.
Bir insan, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” dedikten sonra suçluları savunabilir mi? Karşıt görüşlü herkesi hain ilan edip masum insanları öldürenleri kahraman ilan edebilir mi? Uyuşturucu ticareti, bozgunculuk, yağmacılık, rüşvetçilik, yolsuzluk, torpilcilik organizasyonlarının devlet için yapıldığını iddia edebilir mi?
Yaşar Nuri Öztürk’ün inançla ilgili şu tespitinden hareketle bir analoji yapalım. Rahmetli Öztürk, “Deizm” isimli kitabında şöyle diyordu:
“Bir insanın Allah’a imanının varlığında şaşmaz ve tek gösterge şudur: Para ile Allah yan yana geldiğinde bunların hangisi seçiliyor. Hangisi seçiliyorsa seçimi yapanın gerçek tanrısı odur.”
Ardından, Fromm’un mutlaka okunmasını tavsiye edeceğim “Psikanaliz ve Din” kitabından şu tespiti aktarıyor: “Paraya, başarıya ve piyasanın iktidarına tapma, modern putperestliğin ortak ve etkili bir biçimidir.”
İşte birçoklarının devlet sevgisine, derin devlet fantezisine en yakışan tespitler de bunlardır. Para, makam, güç gibi unsurları bir kişinin devlete aidiyetini çok net bir biçimde belirler. Kimileri devleti değil devletten elde edeceği gücü, makamı sever. Kimilerinin hayalinde, güya canından çok sevdiği devleti için adam öldürmek ve bunun karşılığında kanunların işletilmediği, herkesin korktuğu ve saygı duyduğu, karşı cinsin peşinde divane olduğu bir yaşam elde etmek yatar.
Kolay yoldan zirveye çıkmanın yollarından biri, devlet sayesinde güç elde edip kanunların üstüne çıkmaktır. İskender Öksüz Hoca, “Ahlâkın sınırları kanunun sınırlarından dardır.” diye yazmıştı. Yani kanunu çiğniyorsan ahlâkın sınırlarını aşmışsındır.
Sırtını kendi iradesinden başka bir güce dayayan; aklını, şerefini, namusunu verip karşılığında rahat bir yaşama kavuşma gayesi güden kimse hangi makama gelirse gelsin acizdir. Hayatın sınamasından korkmayan, zorluklarla mücadele eden, savunduğu değerlerin dışına çıkmayan ve zıttı bir yaşam sürmeyen kimseler ne kadar çoksa devlet o kadar güçlüdür.
Devletini seven bir kimse seçim yapmak zorundadır. Ya devlet kendisini sevenlerden güç alacaktır ya da devletini sevdiğini iddia edenler sülükleşerek devletin gücünü emecektir.
Suç imparatorluğu kurup lüks villalardan gariban savunan kimseler, taksiyle giderken otobüste gördükleri vatandaşlar için de ağlıyorlar mıdır?
***
Devlet aklını anlamak, ideolojilerin yarattığı duygulardan geçmez. Herkesin kendi ideolojik dünyasında devlet kendisinden yanadır çünkü doğru olan her şey, var olan her kurum ondan yanadır. Duygusal yorumlarla akla dayanan değerlendirmeler çok farklı şeylerdir. Devlet aklını arayan bir kimse derinlere indiği zaman nefret ettiği ve hain dediği bir kimsenin kahraman olduğu gerçeğiyle karşılaşabilir. Yine aynı kimse, çok sevdiği ve saygı duyduğu bir kişinin hain olduğunu öğrenebilir.
Devlet her yerde olmak zorundadır. Devlet her vatandaşına sahip çıkmak zorundadır. Devlet, kendine düşman edilen vatandaşını da hesaplar, onu kazanır. Devlet için kimileri nötrdür; günlük siyaset içinde her an rolü değişebilir. Devlet belki de herkesin kulağına bir şeyler fısıldar. Belki ekranda gördüğümüz herkes devletin görevini yerine getirdiğini, bir diğerinin bundan haberdar olmadığını zannediyordur. Oyun kurmak isteyen bir aklın yapması gerekenler de bunlardır.
***
Devletleşen iktidarlar, devletleşen partiler bir devletin vücuduna yapışan kenelerdir. Devlet dışı her türlü menfaat grubunun devletin bekâsı için en büyük tehlike olduğunu bilim insanları söylüyor. Torpilin, hemşericiliğin, akrabacılığın kol gezdiği şu ülkede partizanlığın ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığını varın, siz hesap edin.
Devlet görevlisinin siyasî bir tercihi olabilir ama devlet görevlisi bir kimse partizan olamaz. Devlet görevini kötüye kullanamaz. Tarikat, cemaat, dergâh pirlerinin elini öpüp devlet emrinin gereğini değil de devlet dışı güçlerin emrini yerine getiremez. Ahiretini isteyen camiye gitsin, devleti rahat bıraksın. Tabii toplumu ve devleti rahat bırakmak, başkalarının yaşam tarzına müdahale etme hakkını “ilahi düzen” adına kendinde bulan hadsizlerin en önemli özelliğidir. Böyle de devlet olunmaz.
TV dizilerinin etkisiyle sahte bir tarih, sahte bir toplum, sahte bir devlet anlayışı inşa ediliyor. Türklük tanımı yaparken Türklüğü yozlaştıran sinsi sentezcilerle onların vereceği zarardan elde edeceği büyük kârı düşünüp elini avuşturan siyasal İslamcılara dikkat edin. Devlete en büyük zararı bunlar vermişlerdir.
***
Partizan olmayın. Görevinizi en iyi şekilde yapın. Devlet meselelerini akılla değerlendirin. Duygusal yorumlardan kaçının. Zira stratejinin temeli akıldır.
Size bir devlet sırrı (!)…
Taptığınız hiçbir siyasetçi oyun filan kurmuyor.