Bir milletin, millet sevgisinden, vatan sevgisinden, devlet sevgisinden uzaklaşmasına neden olan ilk şey, bu kavramları istismar ederek her türlü pis işi çevirenlerdir. Çoğu yaşlı insan, gençleri suçlar ve onların birtakım değerlerden uzak olduğunu söyler. Oysaki gençleri karanlık düşüncelere sevk eden, onların bir şeylere inancını yitirmesine neden olan gerçekleri dile getirmek çoğunun işine gelmez. Neden olarak, “eğitim eksikliği”, “ailenin terbiye vermemesi” gibi gerekçeler öne sürülür. Hâlbuki her nesil kendi zamanını yaşar. Ekmeğin karneyle dağıtıldığı günlerde hayatta bile olmayanların yalanları, bugünün gençlerini biraz bile etkilemiyor. Her zaman olduğu gibi yalancı, yine yalancıyı kandırıyor.
Sedat Peker’in ifşalarına bakıp biraz bile akletmeyen, hâlâ partizanlık yapan kimseler, gençliğin umutlarının katilidir. Gençliğin umudu, geleceğin ışığıdır. Umut ölürse gelecek de biter. Gençliğin ışığı sönmeyecek çünkü kirli işleri ifşa olanların kirli düzeni mutlaka son bulacak. Bizim her konuda olduğu gibi bu konuda da azmimizin, ümidimizin kaynağı Mustafa Kemal’dir.
Peker’in ifşalarından birçok dersler çıkarılabilir.
En başta, ahlâktan söz edip önüne geleni ahlâksızlıkla suçlayanların “Lut dünyası” diyebileceğimiz dünyaları ifşa oldu. Milletin çocuklarına her türlü ithamda bulunanların otel odalarında ne iğrençlikler yaptıklarını gördük. Daha önce birkaç defa daha yazmıştım. Bu, öyle özel hayat, denilip geçilebilecek bir durum değildir. Her şeyden önce ortada sembolik bir durum var. Sembolik durum şudur: Eline belli bir yaptırım veya topluma etki etme gücü geçirip ahlâk bekçiliğine soyunanlar, ahlâksızlıkta başı çekiyorlar.
Yeşildağ kardeşlerin ifşa olmasıyla beraber de aileden söz eden şahısların hem her türlü suça bulaştıklarını hem de zavallı bir kadıncağıza nasıl şiddet uyguladıklarını öğrendik.
Hele Hasan Yeşildağ tam bir ahlâk abidesi (!). Kendisinin öyle bir suç geçmişi var ki aileleri korusa korusa bu adam korur (!), diyorsunuz. Adam kaçırma, uyuşturucu (ve bu işten ötürü yabancı devletler iş birliği yaparak adam gammazlama), silahlı saldırı… En önemli özelliği ise yetenekli bir bombacı…
Ama bir kusuru var: Molotof atmayı beceremiyormuş, hep elini yakıyormuş.
Ailecek tek ortak özellikleri para çalmak, adam vurmak, adam kaçırmak, fidye vs. değil… Bir ortak özellikleri daha var ki Erdoğan’ın fedaileri olur, kendileri…
Kendi ifadesiyle fikirleri yüzünden hapis yatan Erdoğan’ın cezaevindeki konforu ve güvenliği, Hasan Yeşildağ’ın molotof atma konusundaki başarısızlığın bir telafisi gibi. Cezaevi görevlilerinin özel izniyle koğuşa elektronik sensörler yerleştirmek, bir telefon koymak ve daha niceleri… “Kömür” isimli restorandan özel ekip getirtip balık pişirmek apayrı bir olay.
Erdoğan’ın cezaevine gireceğini duyunca bankaya koşup çek defteri alan, yakın arkadaşına sözde sahte çek yazıp hakim karşısına çıkan, kendi kendini zorla içeri attıran çok başarılı bir fedai…
Çok yetenekli olacak ki AKP iktidarında “halı saha işletmecisi” olmanın çok ötesine geçti. Önce Peker ve ardından gazeteciler bu adamların işlerini ifşaladı.
Görünüşe göre tek yetenekli olanlar onlar değil.
Mizah konusunda, magazin konusunda muazzam bir yeteneğe sahibiz. Devleti soyan ve narko suçlarla ülkemizi zor durumda bırakan insanların imdadına, “İzahı olmayan şeyin mizahı olur” bahanesiyle meseleyi sulandıranlar koşuyorlar.
Peker’in iddialarından sonra ekrana çıktığında Süleyman Soylu bile kendini böyle savunamadı hatta Soylu, kendini hiç savunamadı. Gel gelelim, çok samimiydi… “Hiç iç güvenlik makalesi okumadım ya” dedi.
Allah sizi inandırsın Sayın Bakan, ben de öğretmenim ama güvenlik, istihbarat, askerlik üzerine çok kitaplar okurum. Ülke geleceğinde bir nebze söz sahibi isek bunları okumamız gerekir. İşte böyle her şey ters bizim ülkede… Sizin yerinize de okuyor bu gençlik, merak etmeyiniz. Sizin nesil bizim eserimiz değil ama… Onu kabul etmiyorum.
Magazin, mizah derken bir de “Armut piş ağzıma düş”çüler var hatta kimileri istiyor ki armut mideye kadar düşsün.
Öyle bir dünya yok.
Hiçbir kirli düzen yoktur ki çalışkan ve cesur olunmadan yıkılabilsin.
Şimdi görelim bakalım, kim samimi kim değil…