Futbolla ilgili olarak en son Beşiktaş-Dinamo Kiev karşılaşması zamanında yazmıştım. O zaman Beşiktaş’ın yenilmesiyle alay edilmesinin ve Türk taraftarlara yapılan saldırıların desteklenmesinin yanlış bir şey olduğunu ifade etmiştşim. O yenilgiyle alay etmek, yapılan saldırıları desteklemek insanların kendi topuğuna sıkmasıydı. Nitekim o gün de o günden sonra da uluslararası bir turnuvada temsilcilerimiz eli boş dönmekte, Türk futbolu, içine karıştırılan siyasetin de etkisiyle birçok yönden kalitesizleşmektedir.
Dünkü Fenerbahçe-Dinamo Kiev maçından sonra sosyal medya üstünden “Putin” tezahüratlarına gelen tepkileri inceledim. Fenerbahçe’den utandığını, bu takımın Avrupa’dan men edilmesi gerektiğini, Putin’in çocuk katili olduğunu yazanlar olmuş. Bir vatandaşımız, “Fenerbahçe kışkırtıldı ama bu leke uzun süre çıkmayacak” demiş. Çok da doğru demiş ama çoğu kimsenin düşündüğü nedenden ötürü değil…
Ukrayna taraftarları dün yapılan tezahüratları hatırlamayabilirler. Bu çok normaldir. Ülkelerinin düşmanı, çocuklarının katili olarak gördükleri bir adamı destekleyen tezahüratları unutmamalarına şaşmamak gerek. Bizim şaşırmamız gereken kendimizdir. Biz, kendi canımıza patlıcan başkalarının canına can gözüyle bakmamıza, başkalarını kendimizden yüksek tutmamıza şaşmalıyız.
Bugün Fenerbahçe’yi Avrupa’dan men etmesi istenen UEFA’nın “hayalet” gibi davrandığı, bizimse genetik zayıflığımız olan hafızasızlığımızın neleri sildiğini az da olsa hatırlatmak yerinde olacaktır.
2012 yılındaki Spartak Moskova-Fenerbahçe eşleşmesinde Rusların yaptıklarını unutmuş görünüyoruz. Bu eşleşmelerden sonra, dün Fenerbahçe’nin elenmesi konusunda oluşan Türk kamuoyu oluşmamış, Spartak Moskova’nın yaptıkları kısa sürede unutulmuştu. Şimdiki “men” kamuoyuna şaşırmalı mı yoksa normal mi görmeli, bilmiyorum.

UEFA nezdinde bir ülkenin bayrağını ve liderinin resmini yakmak, Müslüman karşıtı pankart asmak suç değil de bizim toplumun nezdinde de suç görülmüyor gibi.
2007 yılında İtalya’da Inter-Fenerbahçe maçında Inter sahada yoktu. Zira sahada Tapınak Şövalyeleri vardı, unutuldu (Asker selamımızı kafaya takan UEFA’nın umrunda olmadı):

2011 yılında, El Classico denilen Barcelona-Real Madrid maçında PKK paçavrası açıldı:

2016 yılındaki Zürih-Osmanlıspor eşleşmesinde, tribünlerin açtığı pankartları hatırlayalım. Bunlar da ceza nedeni değil:

Çok uzağa gitmeyelim… Rum ekibi Omonia Nicosia’nın açtığı PKK pankartını hatırlayalım. 2021 yılından:

Ve son olarak, 2006 yılındaki Fenerbahçe-Dinamo Kiev eşleşmesi… Ne yazık ki bu maçta açılan terör destekçisi pankartın fotoğrafına ulaşamadım. Kiev’de yapılan maçın tamamını tekrar izleyenler zannederim o pankartı tespit edeceklerdir. “Hafızasızlığımız” yüzünden unuttuğumuz o pankartta şunlar yazıyordu:
“Kürtler evlerinizi havaya uçurdukça biz de sizi sahada havaya uçuracağız.”
Şimdi herkes çok endişeli (!). Dünya ayağa kalkacakmış. Fenerbahçe ceza alacakmış.
Adama sormazlar mı, elaleminki can da bizimki patlıcan mı, diye… Bölücü terör örgütünden âlâ çocuk katili mi var? Bölücü terör örgütünün Türkiye’ye verdiği zarar küresel ölçekte hangi boyutlara ulaşmış, unuttuk mu? Bunlar önemli değil mi? Haçlı formalarını sindirdik; bayrağımızın yakıldığını unuttuk. Atatürk’e edilen küfürleri, terör örgütü paçavralarını hafızamızdan sildik. UEFA’nın bu konudaki çifte standardını aklımıza bile getirmiyoruz.
Rekabet ve düşmanlık birbirinden farklı şeylerdir. Yarışanların düşmanlığı çok şey kaybettirir ama yarışanların rekabeti çok şey kazandırır. Bizde kulüp yönetimlerinde gerilim başlıyor ve tribünlerde bitiyor. Kimsenin eline kalitesizlikten başka bir şey geçmiyor ama herkes çok mutlu… Herkes çok memnun…
Ne diyelim?
Öylesine şuursuz olduk ki bindiğimiz dalı kesiyoruz. Bugün Fenerbahçe’ye men bekleyenler yarın daha kötüleriyle karşılaştıklarında ne hissedecekler?
Şöyle olacak: Yine bir Türk takımı haksızlığa uğradığını öne sürecek ve yine bir başka takımın camiası onun karşısında yer alacak.
Dal yine kökünden kopacak. Bütün dallar budandığında sıra ağaca gelir.
Unutmayalım.