24 Nisan geliyor. Yine insana benzemeyenlerin insanlık üzerine nutuklar atarak adî bir yalanı gündeme getireceklerini göreceğiz. Katliam edebiyatı yapanların, başta Afrika olmak üzere dünyanın birçok yerinde katliamlara imza atmış Fransa başta olmak üzere emperyalistlere nasıl sarıldıklarını bir kez daha göreceğiz. Yalnız dünü değil bugünü de katliamlarla dolu olan emperyalistlerin nasıl yüzsüzce Türklere saldıracaklarını göreceğiz. İçeride ve dışarıda ne kadar rahatsız edici sinek varsa hepsi etrafımızda vızıldayıp duracak.
Fransa, soykırım yalanına en çok sahip çıkan ülkedir. Ayrılıkçı Ermenilerinin birçoğu Doğu Anadolu’da katliam yaparlarken Fransız üniforması giyiyorlardı.
Bir de zihniyetine Fransız, Amerikan ünforması giyenler vardır.
Hocalı’da katliam olur, sesleri çıkmaz. Kerkük’te katliam olur, sesleri çıkmaz. Kırım’da katliam olur, sesleri çıkmaz. Doğu Türkistan’da katliam olur, sesleri çıkmaz. Türkiye’de bir “canlı kalkan” tiyatrosu oynayarak veya çocukları askerlerin, polislerin önüne sürerek bir mağduriyet yaratmaya çalışırlar. Ne kadar terörist varsa hepsi için ağıt yakarlar; ne Serap Eser’i, ne Eren Bülbül’ü, ne Aybüke Yalçın’ı, ne Necmeddin Yılmaz’ı anarlar. O kirler ağızlar bu güzel isimleri anmasın, elbette ama ağızları kirli olduğu için, adam olmadıkları için anmıyorlar. Riyakâr oldukları için anmıyorlar.
Hadi bizi geçtim…
Sıkıyorsa Setif ve Guelma’daki katliamları ansınlar. Fransa 130 yıldan fazla bir süre Cezayir’i sömürdü. Sadece 1954 – 1962 yılları arasında 1 milyondan fazla Cezayirli’yi katletti. Fransa Cezayir’deki katliamları inkâr ediyor mu? Asla. Özür dileyeceğim, diyor mu? Asla. Yakın zamanda “Sadece sembolik adımlar atacağız” dediler. Cezayir’e toprak vermeyi kabul ederler mi? Tazminat olarak kaç milyar dolar vermeyi düşünüyorlar veya böyle bir şeyi düşünürler mi? Asla, asla, asla…
1954’ten öncesi de var. Mesela 1945’te 40 binden fazla insanı katlettiler, 20 hava saldırısında 44 köyü yıktılar. Birçok sivil hayatını kaybetti. Bütün bu acıların bedeli olarak Cezayir halkı, 4000 insanın idam edilmesiyle cezalandırıldı.
Fransa’nın iğrenç bir Afrika geçmişi vardır. Bunların bir kısmını “Emperyalizme Karşı Ötüken Yazıları” kitabımda yazdım. Demokratik bir yaşam isteyeni, kendi hür iradesiyle yaşamak isteyeni boğazlayan Fransa, hiç utanmadan, hiç sıkılmadan Türkiye’yi katliam yapmakla suçluyor. Emmanuel Macron, hayat tarzı, kurduğu cümleler, görünüş itibariyle yüzsüz ve cüretkâr Fransızları iyi temsil ediyor.
1994 yılında, Ruanda’da 800.000 Ruandalı’yı katlettiler. 800.000 insanın katlediği bu iğrenç olay 100 gün sürdü. Büyük başarı (!).
Avrupalıların Afrika ve Polonezya başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde yaptıkları katliam, vahşilik ve zorbalıkların temel nedeni aşağı ırk – üstün ırk anlayışlarıdır. Hitler, bu anlayışın sadece küçük bir örneğidir. Şunu düşünün: Batı, bütün varlığıyla Hitler’in Avrupalılara yaşattığı acıları insanlara benimsetmiş, Fransızları mağdur yapmış ve Hitler’i bir istisna gibi göstermiştir. Ya İngiltere’nin, Fransa’nın, İtalya’nın yaptıkları ne olacak? Hitler, Fransa’nın canını yakınca kötü, Ruanda’da 800.000 insan ölünce demokrasi… Öyle mi, Fransız üniformalı sinekler?
François Mitterand, Le Figaro dergisine 1998 yılında şunları söylemiş: “O ülkelerde soykırım olması o kadar da önemli bir şey değildir.”
Amerika, Kızılderililer konusunda ne yapıyorsa Fransa da Afrika ile ilgili olarak aynı şeyi yapıyor. Bu devletler diyorlar ki: “Yaptık, inkâr etmiyoruz”.
Bedel öder misiniz?
“Hayır.”
Ama Türkiye toprak versin, tazminat versin…
Emperyalizm üniforması giyen sinekleri adam yerine koymam bile. O sinekler, emperyalistlerin bataklığa dönmüş geçmişinden türüyorlar. Biz o bataklık zihniyeti kurutacağız.
Türkiye, Afrika’da ne kadar Fransa mağduru ülke varsa hepsini örgütlemeli ve güçlü bir platform oluşturmalıdır. Fransa’nın geçmişi sürekli yüzüne çarpılmalı, sert hamleler yapılmalı ve Ermeni soykırımını gündeme almaya kalktığı anda darbe yemelidir. Bununla da kalmamalı, Fransa’daki azınlıklarla yakından ilgilenilmelidir.
Ne de olsa demokrasi buna fazlasıyla müsaade ediyor.