Pakistan’da İmran Han görevden alındı. Rusya’ya yönelik yaptırımlara katılmayan İmran Han, ittifak yaptığı milliyetçi partiden birkaç vekilin muhalefet saflarına geçmesi ve muhalif partilerin birleşmesiyle görevden alındı. Halkın büyük desteğini alan İmran Han’ın görevden alınmasıyla ilgili kutsal emir, Pakistanlı siyasetçilerle buluşan ABD’li diplomatlar aracılığıyla gelmişti. Görevden alınan İmran Han, halkı meydanlara topladı ve Amerikalıların icraatlarını anlatmaya başladı. İmran Han, “Herkesle barış içinde olalım ama kimsenin kölesi de olmayalım” demişti.
Bir de Sayın Erdoğan için, “Pakistan’da aday olsa seçilir” demişti. Yeni Şafak’ın İmran Han’la ilgili tavrı ve iktidar çevrelerinden aldığı tepkiyi es geçmeyelim.
Amerika’nın Neoconlarından gelen ilahî emirle, dolandırıcılar kralı siyasal İslamcı Şahbaz Şerif, Pakistan’da geçici olarak göreve geldi. Şahtı şahbaz oldu.
Gelelim bizim ülkemize…
Ankara cephesinde yeni bir şey yok. Buradaki siyasal İslam, ABD’ye göbekten bağlıdır. Kıbleleri Washington ve Londra’dır.
Rusya – Ukrayna arasındaki savaş nedeniyle Montrö gündeme gelmişti. Emekli amirallerin Montrö bildirisi Türkiye’deki Hz. Amerika’nın havarilerini ürkütmüştü. Olacak şey değildi. Hemen dava açıldı ve “Siz konuşamazsınız ya, burası demokratik bir ülke. Terörist konuşur, terörist yeğeni vekil olur ama siz konuşamazsınız” dendi.
O sırada diyalogçu İsa’nın sofrasından Amerika’nın sofrasına zıplayan yiğit havari Mustafa Armağan, Montrö’yle ilgili şunları söyledi:
“Montrö’nün fesih süreci başlayacaktır. Bu kadar. Önünde bir engel yok.”
“Mantıksız sözleşme” olarak nitelendiriyor, Montrö’yü… Ama en önemlisi, peygamberine sığınmayı, kıblesine dönmeyi ihmâl etmiyor:
“Türkiye Cumhuriyeti de Montrö Sözleşmesinde Akit (imzacı) devletlerden biri olarak 28. maddeye binaen Montrö’nün feshini istediğine dair ihbarnameyi Fransa’ya gönderecek ve Montrö’nün fesih süreci başlayacaktır. Bu kadar, önünde bir engel yok. Yeter ki çıkarımıza olsun. Topunuz gelsin. Amerika Birleşik Devletleri’nin Montrö Sözleşmesinde imzası yoktur ve taraf değildir.”
Doğrudur… ABD’nin Lozan’ı kabul etmediğini de biliyoruz. Zaten her türlü gerici ve bölücünün hamiliğini yapmakla bunu gösteriyor.
Gel gelelim… İnanın, her geçen gün ne kadar zavallılaştıklarını gördükçe hayretler içerisinde kalıyorum, ister istemez acıyorum. Bu ne zavallılık? Bu ne garibanlık? Bu ne çaresizlik?
Mustafa Kemal’e olan mağlubiyetleri öyle ebedî ki… Nesillerdir zavallı doğuyorlar. ABD’ye sığınıyor herifçioğlu. Böyle bir harekete gaflet mi diyelim? İhanet mi diyelim? Bu iki kelime de benim öfkemi dindirmiyor. Yapmak istediğim tanım bu iki kelime tarafından karşılanmıyor. Dünyada böyle bir ihanetin eşi benzeri yaşandığına inanmıyorum.
Kavakçı ailesine bakıyorsun, cümbür cemaat kıbleleri ABD…
Mülteci meselesine bakıyorsun, hep beraber birleşip sırtlarını ABD ve AB’ye yaslamışlar…
Bir şeyi asla unutmayın.
Hiçbir emperyalist devlet Türkiye’nin laik olmasından, millî yapısından memnun değildir. Hiçbir emperyalist devlet Türk milletinin milliyetçi olmasından yana değildir. Ne yazık ki milliyetçi geçinenler arasında bile ABD’ye yaslananlar vardır. Bizim menfaatimiz Haçlı zihniyetinde değildir. Bize sürekli bir düşman gösterip çareyi de bağımsızlığımızın en azından yarısını satmakta bulan hiçbir kimseyle bağımız olamaz. Bunu dünya alem böyle bilmelidir.
Buraya her türlü gerici ve bölücünün, her türlü çakma hümanistin ABD ve AB’yle, ayrıca İngiltere’yle olan bağlarını, doğrudan ve dolaylı iş birliğini (daha doğrusunu uşaklıklarını) ayrıntısıyla taşıyabilirim. Oysa bunu bugüne kadar yüzlerce yazar, on binlerce defa yaptı. Hâlâ yapıyoruz. Hâlâ anlatıyoruz. Hâlâ anlamıyorlar çünkü artık herkes kendi saflarının kontenjanını doldurmaya başladı.
Sahibinin sesi olan Mustafa Armağan ve onun gibilere söyleyelim, onlar kutsal peygamberlerine iletsinler.
Topumuzun gelmesine gerek yok, bir tekimiz sizin topunuza yeter.