1930’larda Portekiz’de “Yeni Devlet” adında bir rejim kuruldu. Bundan 20 yıl sonra Portekiz’in Asya ve Afrika’daki sömürgeleri kımıldamaya başladı. Portekiz, bazı topraklarını yitirdi.

Yeni Devlet rejiminin en uzun süre görev yapan diktatörü Antonio Salazar oldu. Salazar bir faşistti ama ona “light faşist” yani “ılımlı faşist” diyorlardı! 1932’de başa geçen Salazar’ın diktatörlüğü 1968’de evinde düşüp beyin kanaması geçirince sona erdi.

Salazar’ın “ılımlı faşizm”i meşhur üç f’ye dayanıyordu: Futbol, fado, Fatima.

Modern zamanların en çok rağbet edilen sporu futboldu. Portekiz halk müziği olan “fado” eğlenceyi temsil ediyordu. Katoliklerin hac yeri ise Fatima’ydı. “Ilımlı faşist” Salazar, ülkesini böylece üç f’yle uyuşturdu.

Beşinci kol faaliyetleri de genellikle bu noktalara dayanır. Tarihsel yönü olsa da bu kavramı kullanan ilk kişi İspanya’nın faşist diktatörü General Franco’ydu. Franco, Salazar’dan geri kalmayıp futbola hayli önem verdi.

Beşinci kol faaliyeti, bir milletin akla gelebilecek her şeyini her alandan hedef alır. Spordan sanata, siyasetten bilime her alanda örtülü faaliyet yürütülür. Gençler uyuşturucuya sürüklenir, katiller kol gezer, sözde aydınlar gerçek aydınların yerini alır, ayrıcalıklı kitlelerin doğması sağlanır, eğitime darbe vurulur. Ana amaç, hedef ülkede kaos çıkarmaktır. Bu kaosun sonunda ya yeni bir yönetim kurulur ya da mevcut yönetimin iktidarı sağlamlaşır.

Bizim ülkemizde beşinci kol faaliyetlerinin en âlâsı vardır. Bu inkar edilemez bir gerçektir. Her alanda örtülü faaliyetlerle karşı karşıyayız. Türkiye’yi değiştirmek, yeni bir Türkiye kurmak için sinsice faaliyet gösteren birçok güç vardır. Bunlar daha da güçlenmek ihtiyacında olduklarından her yana sızarlar, her şeye hükmetmek isterler.

Milyonlarca insanın yakından takip ettiği, gençlerin hayallerini süsleyen futbol da hükmedilmek istenen alanlardan biridir.

Neden?

1-Çünkü özellikle büyük kulüplerin “sivil toplum” özelliği vardır. Fenerbahçe Spor Kulübü’nün 3 Temmuz sonrası gösterdiği direnç sayesinde bu güçlerin, kulüplerin sivil toplum özelliğini fark ettiği açıktır. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarına karşı çıksa da ciddi bir reaksiyon göstermeyen toplumun sadece bir kesimini oluşturan kitlenin sivil toplum olarak etkisini göstermesi ve bunun yarattığı siyasal panik, Türkiye’nin 2013 sonrasında çehresinin değişmesinde en önemli etkenlerden biridir.

Ayrıca yıllarca Süper Lig’te mücadele eden çeşitli şehir kulüplerinin bir anda iflas edip küme düştükten sonra da kapanması, ardından yeni bir adla kurulup bir süre sonra tekrar şehrin adını alması üstünde durulmalıdır. Bu, basit bir taktik midir? Yoksa yeni sivil toplum örgütleri mi yaratıldı?

2-Çünkü futbol branşı spor olduğu kadar milyarlarca dolarlık bir sektördür. Kayıt altındaki paranın boyutu bile ciddi bir noktaya ulaşmışken bahis organizasyonlarından elde edilen gelirlerin de bundan geri kalır yanı olmadığını bilmek gerekir.

3-Partizanlığın kardeşi holiganlıktır. Nasıl ki partizanlar için her şey parti ve siyasetçilerse holiganlar için de desteklenen kulüp uğruna dünya yakılabilir. Bu da milleti bilhassa etnik yönleriyle ayırmak isteyenlerin ekmeğine yağ sürer. Holiganlar ve partizanlar el ele verdiğinde İstanbul “Bizans”, Trabzon “Rum” veya “Laz”, Diyarbakır “terörist”, İzmir “gavur” olur.

Türkiye’de her şehirde birçok futbol kulübü vardır. Bunların birbirleriyle oynadıkları derbiler sizce dostluk içinde geçiyor mudur? Cevap: Tabii ki hayır. Öyleyse bu tehlikenin farkında mıyız? Cevap: Yine hayır.

Daha önemli bir soru sorayım. FETÖ’nün futbolda olduğu gibi kabak gibi ortada olduğu başka bir alan var mıdır? Cevabım yine “hayır”dır.

Şimdi kısa bir değerlendirme yapalım.

TFF Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin telefonunda ByLock olduğu tespit edilmişti. Tabii Büyükekşi, suçu sekreterine atmıştı. Büyükekşi’nin kardeşi Aykut Büyükekşi de FETÖ’den üç yıl yargılanıp 2023’te beraat etmişti.

Böyle bir adamın Riyad’ta Atatürk’süz cumhuriyet kalkışmasının aktörlerinden olması elbette şaşırtıcı değildir.

Şimdi FETÖ ilişkisi son derece net olan biri neden TFF’ye başkan yapılır? Bunun iktidarın izni olmadan gerçekleşmesi mümkün müdür?

Cevabım yine “hayır.” Mümkün değildir, aksine iktidar tarafından başkan yapılmıştır.

Pekiyi…

Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon, Ankaragücü ve daha niceleri… Hepsi hem birbirini suçlayıp hem de TFF’den şikayet ediyor mu?

Şikayet ediyor.

Futbol dünyasındaki kaos giderek derinleşiyor mu?

Derinleşiyor.

Mehmet Büyükekşi koltukta oturmaya devam ediyor mu?

Devam ediyor.

Öyleyse ya iktidarın izni olmadan bu ülkede TFF gibi bir yerin başına FETÖ iltisaklı bir başkan getiriliyor ya da iktidar doğrudan bu kimselerle iş yapmaya devam ediyor.

Ki bunun cevabını Fenerbahçe’nin eski başkanı Aziz Yıldırım yakın bir zamanda vermişti.

Şimdi yazımızın sonuna gelelim.

Bu memlekette yıllardan beri birçok skandal ortaya çıkmış, birçok kaza meydana gelmiş, birçok doğal afet yaşanmıştır. Ne var ki bunlarla ilgili olarak “ılımlı İslamcı” AKP’nin yegane tavrı “kelle vermemek” olmuştur. Büyükekşi’yi de gözler üstündeyken görevden almaları için ancak toplumun çok fazla ve sürekli olarak bu konuda talepte bulunması gerekiyor.

İşte burada paradoksumuz başlıyor.

3 f… Futbol, fado, Fatima!

Bizdeki versiyonu biraz da “vatan, millet, Sakarya”dır.

Bunun en dayanılmaz ve vazgeçilmez sosu da dindir. Hatta denilebilir ki bizde fazladan bir “f” daha vardır!

Futbolda bir gündemin unutulması için bir kaosun başka bir kaosla beslenmesi gerekiyor. Bu durum diğer alanlardaki memleket meselelerini de etkiliyor. Mesela herkes Fenerbahçe-Trabzon maçındaki olayların kışkırtıcıları üzerine konuşuyor. Bana göre esas kışkırtıcı CHP Genel Başkanı Özgür Özel’dir çünkü yakın zamanda Erdoğan’ın yakınlarının İsrail bağlantılarnı gündeme getirmiştir.

Daha doğrusu gündeme getirmeye teşebbüs etmiştir.

Ardından yeniden futbol, müzik, eğlence, din, vatan, millet, Sakarya ve güzel bir dansla kapanış!

Bu ılımlılar her yerde, her zamanda aynı oluyorlar galiba.

NOT: Ne demiş Napolyon:

“Düşmanım hata yaparken araya girmem.”

FETÖ yine bir yerlerde yuvalanmış, son şanslarını deniyor. Türk devletinin jeopolitiğine etki etmeye çalışan şantajcı karanlık çetelerin bu hadsizliği her zaman felakete uğramalarıyla son bulmuştur. Hatırlatalım.