“Önce değerleriniz değişir sonra sınırlarınız!”
Ali Özoğlu
Anthony Evereitt’in “Cicero” kitabında Caesar’ın son anları şöyle anlatılır:
“…Daha önce Mart’ın 15’inin tehlikeli olduğu konusunda kendisini uyaran bir dini görevli Caesar’ın gözüne takıldı. Caesar şaka yollu ‘Kehanetlerin şimdi neredeler? Korktuğun gün geldi ve ben hâlâ hayattayım.’ dedi. ‘Evet, geldi ama henüz bitmedi’ diye sertçe cevap verdi.
Görevliler Senato’nun hazır olduğunu duyurduklarında, Dictator yeniden oturumu iptal etme aşamasındaydı. Hizmetlilerden birisi araya girdi: ‘Haydi, sevgili dostum. Bu saçmalık için vaktimiz yok. Sizin ve bu büyük meclisin hâlletmesi gereken önemli meseleleri ertelemeyin. Kendi kudretinizi hayırlı bir alamet kılın.’ Caesar’ın elinden tutarak kalabalık odaya götürdü. Dictator’un görünmesiyle herkes ayağa kalktı. Adamlar o otururken sandalyesinin etrafında yakın bir biçimde toplanmıştı.
Cicero’nun birazdan olacakları görebileceği muazzam bi açısı vardı.
Tillius Cimber adındaki bir senatör, Caesar’ın mor togasına yalvaran biri gibi yapıştı, onu ayağa kalkmaktan veya ellerini kullanmaktan alıkoyuyordu. Caesar öfkelendi: ‘Niye bu saldırganlık!’ diye bağırdı. Tillius, Caesar’ın boynundan togasını çekerek ‘Arkadaşlar ne bekliyorsunuz!’ diye haykırdı.”
Başarılı bir devlet adamı olan mağrur Sezar’ın son anlarına tanıklık eden Cicero’nun tanık olduğu başka bir manzara daha vardı: Sezar’ın en yakın arkadaşlarından biri olan Brutus, Sezar’ı kesmek için çıkan arbedede yanlışlıkla birbirini yaralayan kalabalığa liderlik ediyordu!
Herkes için çıkarılacak dersler vardı.
Kudretli Sezar’ın togasına sözde yalvarmak için yapışan Cimber, suikasti de başlatan kişiydi!
Sezar, etrafındakilerin ihanetlerini göremeyecek kadar mağrurdu. Kim bilir, belki de o kadar mağrur olmasa gözünü kehanette bulunan kişinin bildiği bir şeyleri aktardığını düşünebilirdi. Bu böyle olmasa bile sadece bundan şüphe etmiş olmak Sezar’ı kurtarabilirdi.
Suikastçilerin durumu ise pek de iç açıcı olmadı. Suikastin vahşet boyutuna varması, halkın duygularını suikastçilerin aleyhine çevirmişti. Birçoğu idam edildi, sürgüne gönderildi veya tamamen etkisizleştirildi. Her birinin mülküne el kondu.
Brutus olmanın da Brutus’un dostu olmanın da bedelleri var.
***
Bir ülkeye karşı uygulanan psikolojik savaş, o toplumun yalnız devlet kurumlarını hedef almaz. Hatta asıl hedef toplumun ta kendisidir çünkü toplum erdemsizleşip değerlerini yitirirse devlet de beslendiği kaynaktan uzak kalarak yalnızlaşır. Ülke için mücadele edenler ise öldürülerek, hapsedilerek, küçük düşürülerek yok edilirler. Ülkenin aydınları yok edilebiliyorsa milletin değerleri çoktan yok edilmiş demektir. Zira gerçek aydınların gücü millettir.
Muzaffer Özdağ’ın, “Türkiye’ye Karşı Örtülü İstila ve Psikolojik Savaş” kitabından şu satırları alıntılayalım:
“Akla değil duygulara hitap edilir. Hırs, haset, kin ve nefret gibi duygular tahrik edilir. Kurulu her türlü nizam ve otorite, geçerli her değer yıpratılmaya, değersiz kılınmaya çalışılır. Kişilerin hoşnutsuzluğu milletçe daha ileri gitmek için şuurlu ve sistemli şekilde ve millete karşı yüksek bir sorumluluk duygusu, sevgi ve sadakatle çalışmaya değil; kendi milletine, topluma karşı körü körüne bir yıkıcı tavra, açık düşmanlığa veya umursamazlığa dönüşür.
Bu kırgın, kızgın ve şaşkın insanlar, kendi milletlerine, devletlerine, kültürlerine yabancılaştıkları, küstükleri, düşmanlaştıkları ölçüde düşman emellerinin ve menfaatlerinin aleti, düşmanın ülke içindeki sözcüsü, gözcüsü, öncü işgal gücü hâline gelirler, getirilirler.”
Demek ki bir milleti yok etmek için onu savaşta mağlup etmek yeterli değildir. O millete uygulanan psikolojik harbe karşı tedbirler alınmazsa ve bireyler kendilerini geliştirip erdemli olmazlarsa o millet yok olur.
Bunu en önce kendine vatansever diyenler bilmeliler. Yoksa Brutus mevsimi geldiğinde kimin kimi satacağını kestirmek zor olur.
Ülkemizde ve dünyamızda gelişen olaylar çok net bir biçimde göstermektedir ki düşman artık kapımızdadır. İçeride her türlü yıkıcı faaliyetleri gerçekleştirenler, dışarıdan Türkiye’yi kuşatmaktadırlar.
Ve emperyalist bir düşman için doğru zaman, hedefteki milletin kendi değerlerini unuttuğu zamandır.
Emperyalistlerin neden Türklerin tam karşısında konum aldıklarını, neden iş birliği yapar gibi görünseler de hedefe ulaşıldığı anda Türk dünyasındaki Türkleri sattıklarını bir sonraki yazımda anlatacağım.