Buhari gibi ünlü hadisçilerin rivayet ettikleri bir hadis şöyledir: “İhtimal, Fırat’ın suları çekilecek, kuruyacak. Kim orada bulunursa hiçbir şey almasın.”

Buhari de olsa bir başkası da olsa her rivayet edilin hadisin doğru olmayacağı bilinen bir şeydir. Ne var ki Türkiye’de bu hadisin doğruluğundan çok kastedilenin ne olduğu, Fırat’ın etrafında yaşayanların yani Türk milletinin neye dokunup dokunmayacağı tartışılır. Hadisi tartışanların bir kısmına göre tartışılan şey doğrudan su meselesidir. Bir kısım kimseler de kastedilenin petrol olabileceğini düşünmektedir. İşte tartışılanlar bunlardır.

Ama bu hadisin ne amaçla kullanılabileceği tartışılmaz.

İsrail devletinin arşivlerindeki belgelerin gizlilik statüsü kaldırılınca ibretlik hikâyeler de ortaya çıkar. Bunların hemen hepsi aldatma hikâyeleridir.

Afrika ülkelerinden Çad’ın başkenti Encemine’de modern bir cami yapılır. Şimdi sırada müezzini bulmak vardır. Buna karşın aranan kişi bir türlü bulunamaz. Derken nihayet bu vazifeye aday birisi çıkar.

Müezzin işini çok iyi yapar. 10 yıldan uzun bir süre boyunca cemaatine vaazlar verir, namazları kıldırır.

1943’e gelindiğinde müezzin camiye uğramaz olur. Namazları aksatır, vaazları aksatır. Tabii ona da anlayış göstermek gereklidir. Neticede 40 ev, iki otel, bir sinema salonuna sahip olmak öyle kolay iş değildir!

Cemaatin baskılarına dayanamayan müezzin, sonunda Yahudi olduğunu itiraf etti. Sonra ne mi oldu? Doğal olarak ortalık karıştı ama Çad’ın Yahudi müezziniyle karşılaşıp bunu mektubuna yazan İsrailli diplomatın şu ifadesi herkes için ibret olmalıdır:

“…Ayrıca Afrika’nın hiçbir şeyi fazla ciddiye almama eğilimi nedeniyle de bu mesele unutuldu.”[1]

Sizi yönetmek isteyenlerin kullanmak istediklerinde dikkat edecekleri özellikleriniz veya kullanacakları yöntemlerin bir kısmı şunlardır:

1- Öyle bir kısım şuursuzun iddia ettiği gibi “Düşman bizi yönetmek için cumhuriyet projesini uyguladı!” diye bir şey yoktur. Düşman sizi, sizin değerlerinizi kullanarak yönetmek ister. Birilerine kucak açıyorsanız, birilerini aranıza alıyorsanız casusu da onlar arasında arayacaksınız. Tabii aklınızı kullanıyorsanız…

2- Bilhassa Yahudiler casusluk konusunda o kadar iyilerdir ki Sami kavminden olmanın avantajını da kullanarak İslam toplulukları arasında cirit atarlar. Eğer Buhari’nin aktardığı binlerce hadis varsa bunları tek tek incelerler. İşlerine yarayan bir hadis varsa bunu kullanırlar ama yoksa -tarih alanında da yaptıkları gibi- dezenformasyon çalışması yaparlar. Yani hadis uydururlar ve buna bir de kaynak gösterirler. Türkiye’de yıllardır “Kanuni dansı yasakladı, bu da kaynağı” iddiası dolaştı ama kaynak soranların bile birçoğu kaynağa bakmadı. Eğer baksalardı görürlerdi ki bahsi geçen kitapta böyle bir olay yoktur.

3- Kişisel zaafların en büyüğü cehalettir. Cehaletin de en kötüsü aklını kullanmaktan yoksun olmak ve daha da kötüsü akılcılığı zararlı bir şey olarak sunmaktır. Bütün dünyanın kullandığı faydalı şeylerin sizin aranızda kötülendiğini görüp işkillenmiyorsanız aklınızı kullanmıyorsunuz demektir.

4- Ahlâksızsanız düşmanın kucağında gezersiniz. Düşmanın sesi olursunuz. Düşmandan çok bağırır, düşmandan çok saldırırsınız. Yaptığınız ahlâksızlık nedeniyle düşmanın eline düşersiniz. Sonra o size çok daha fazlasını yaptırır.

5- Paraya, makama, mevkiye, şehvete düşkünseniz ya da kumar borcunuz varsa, eşinize veya sevgilinize yetemiyorsanız düşmanın eline düşersiniz. Bir futbol müsabakasında şike yapmak isteyen küçük çaplı bir suç organizasyonu bile hakemlerin, sporcuların, yöneticilerin bu zaaflara sahip olup olmadığını araştırır.

6- Topluma düşmansanız veya kendi insanlarınızı hakir görüyorsanız yine düşmanın eline düşersiniz. Kendinizi abartıyor ve asıl amacınızı unutup çok büyük olmak istiyorsanız düşman casuslarının çantasında sizin için hazırlanmış türlü vaatler vardır.

Buhari’nin rivayetini bir de bu yönlerden okuyun. Şunu da bilin ki hiçbir ayetin ya da hadisin iptal edemeyeceği ve etmeyeceği yegâne şey vatan sevgisidir. Hadisle kastedilen ister petrol olsun ister su ister altın ister başka bir şey… Kendi vatanınızın toprağı ve onun zenginlikleri sizin için lanet oluyorsa ya siz akılsızsınız ya da aklınızı başkaları kullanıyor.

Sun Tzu; Yerel casus, düşmanın içindeki casus, taraf değiştirmiş casus, ölü casus ve canlı casus olmak üzere beşe ayırdığı casusluğu düşmanın bilmemesini “hükümdarın hazinesi” olarak niteler.

Yerel casuslar düşmanın toprağında yaşar. Taraf değiştirmiş casus kendi ülkesine ihanet eder. Düşmanın içindeki casuslar ise memurlar, bürokratlar, subaylar, saray görevlileridir. Ölü casus düşmana yanlış bilgi verir veya şeflerinin verdiği yanlış bilgiyi düşmana iletir. Canlı casus ise düşmandan bilgi getirir.

“İstihbarat Raporlarında GAP Senaryosu” (2004) adlı kitabın yazarı Hasan Taşkın, Abraham Tilmen adında bir şahısla yaptığı telefon görüşmesine yer vermiştir. Tilmen’in kim olduğunu, ne için arandığını yapacağım alıntıda anlayacaksınız (sadeleştirildi):

Abraham: Telefonumu nereden aldınız?

Yazar: Adınızı bazı raporlarda duyduk. Şanlıurfa’da çalıştığınız, 450 bin dönüm arazi satışıyla ilginiz olduğu söyleniyor.

Abraham: Size bu fıkrayı kim anlattı? Benim orada bir metrekarem bile yok.

Yazar: Satın almıyorsunuz. Arazi alımlarını organize ettiğiniz söyleniyor.

Abraham: Tamam, evet. Benden ne istiyorsunuz?

Yazar: Bu doğru mu?

Abraham: Hayır, doğru değil. Kimse benim çalıştığım toprakları satın almıyor. Ben bir Türk firması için çalışıyorum. Firmanın adı da Koç-Ata Sancak. Eğer benim ne yaptığım hakkında bilgi istiyorsanız orayı arayın. (…)

Yazar: Ne kadar zamandır Türkiye’de bulunuyorsunuz.

Abraham: 4 yıl oldu.

Yazar: İki ayda bir İsrail’e gittiğiniz doğru mu?

Abraham: Hayır, altı ayda bir gidiyorum.

Yazar: Sizinle İsrail arasında bir bağlantı var mı?

Abraham: Kesinlikle yok. Size bunu kim söyledi bilmiyorum ama o bir yalancı.”

Aynı kitaptaki araştırmalar aracılığıyla öğreniyoruz ki İsraillerin toprak satın alma noktasında kullandığı türlü yollar vardır. Bu yolların her biri Türk istihbaratı tarafından ifşa edilmiştir ancak siz uyusanız da düşman uyumayacağı için daha rahat çalışacakları yasaların çıkarılmasını sağladılar!

Yabancılara mülk satışında en çok dikkat edilmesi gereken nokta, bilhassa teröre karşı duruşu ve partizanlık nedeniyle psikolojik baskı altına alınmış olan Karadeniz değildir. Asıl nokta Güneydoğu’dur.

Gerçi Yahudi ve Arap kardeştir; Arap da parasıyla efendilik taslamayı, hava atmayı sever. O yüzden bütün ülke bu noktada bilinçli olmalıdır. Ne var ki önceki yazımda yazdığım gibi devletin toplumu uyarması, bilinçlendirmesi için gerekli olan her türlü metnin veya konuşmanın cezalandırıldığı dönemdeyiz. Bu yolla hem devlet hem de millet hareketsiz bırakılmaktadır.

Asıl konumuza dönecek olursak İsraillilerin o dönem kimlerden yararlandıklarına dikkat çekmek gerekiyor.

Birtakım firmalara yuvalanan Yahudiler, sıradan vatandaşlara da bulaşıyorlardı. Bunlar arasından özellikle maddi durumu iyi olmayanlardan toprak satın aldıkları gibi bu iş için maddi durumu iyi olmayan başka vatandaşları komisyon karşılığında kullanıyorlardı.

Derinlerin dünyasında insanı hayrete düşürecek çok şeyler vardır ama içinde hakikatin gizli olduğu bilgi ve olaylar profesyonel çalışmalarla alaya alınarak küçük düşürülür.

Eski ABD’li Özel Kuvvetler mensubu Kenneth O’Keefe, ülkesi adına birçok operasyona katılmış bir askerdi. ABD’nin kirli savaşını, Siyonistlerin oyunlarını anlayınca istifa edip “canlı kalkan” olmuştu. Katıldığı bir TV programında tüm gerçekleri anlattı ama O’Keefe bunları anlatırken sunucu ne yaptı, biliyor musunuz? Mimikleri ve inceden inceye alaylı sözleriyle onu aşağılamaya kalktı.

Gaflet ve cehalet öyle bir şeydir ki kimi şuursuzlar O’Keefe’nin anlattıklarından habersizken kimileri de tıpkı ABD’li sunucu gibi gerçekleri alaya almaya çalışırlar. Özellikle sosyal medya aracılığıyla topluma aşılanan aşağılık kompleksi, eski bir askerin başka bir coğrafya için yaptığı itirafları o coğrafyanın insanına aşağılatır.

Samimi gülüşleri, alaycı gülüşleri, imalı gülüşleri tanırız. Bir de kibirli ve cahil insanların hasetliklerinden kaynaklı gülüşlerini ıskalamamalıyız. Bir tavsiye: Böylelerinin alaycı yaklaşımına karşı ciddi olun. Onlar delirip ciddileşince siz onu alaya alın. Aklıyla oynanan o olsun.

İsrail devleti, MOSSAD aracılığıyla başka ülkelerde medya baronları yaratmıştır. O baronların her biri casustur ve MOSSAD’ın parasını kendi parası zannettikleri zaman lüks yatlarıyla denize açılıp Tevrat’ın ırkçı tanrısı tarafından göğe (veya denizin dibine) çekilirler! Onlardan biri de Çek Cumhuriyeti doğumlu Robert Maxwell’dir.

Medya ve basın organları, Suriye’de yaşanan iç savaşa yangına körükle gider gibi gidiyor. Afrika’nın kıyılarında başlayıp Türkiye’ye kadar uzanan domino etkisinin son halkası Suriye’ydi. Hemen dibimizde insanlık dramının en büyüğü yaşanırken Türkiye ve Suriye’yi karşı karşıya getirenler, Müslümanların Müslümanları kestiği savaşta en kârlı ülkenin İsrail olduğunu hiçbir zaman anlatmadılar. Aksine yangına körükle gittiler ve türlü dezenformasyon kampanyalarıyla hem Suriye aleyhine yayınlar yaptılar hem de Türk kamuoyunu savaşa ikna etmeye çalıştılar.

Burada çok ilginç bir kurnazlık öyküsü yatılıdır. Daha önceki yazılarımda bahsettiğim bir nokta vardır. Siyasal İslam ve bölücü terör örgütünün Suriye kolu, Türkiye’yi Suriye’yle savaşa zorladı. “Mazisi insanlık tarihi kadar eski” Türk ordusu, Suriye ile savaşmayıp özel operasyonlarla bölücü terör örgütüne darbe vurdu. Asıl plan ise Türkleri “fetih” hülyalarına sürükleyip Suriye’yle savaştırmak ve sonra Türkiye, Suriye, İran’ın selasını okuyup BOP’u gerçekleştirmekti.

Olmadı.

Ama oldu gibi gösterdiler!

Şahsi menfaatleri ve gururları memleket meselesinden önce gelenler de bu algıya bile isteye hizmet ettiler. TV kliplerinden alınan görüntülerin ya da profesyonel oyuncuların mağdur olduğu fotoğrafların, videoların vatandaşları etkilemesine kızılamaz ama devlet kurumlarını yönetenlerin tavrı mutlaka tartışılmalıdır.

Tekrar konumuza dönelim.

Özcan Yeniçeri, 2010 tarihli “İsrail, psikolojik savaş yürütüyor!” başlıklı yazısında İsrail’in medya ve basında Suriye konusunda olduğu gibi ne gibi çalışmalara imza attığını kısaca derlemişti. O yazıdan birkaç alıntı alıyorum:

“Birkaç gün önce İngiliz Times gazetesi, sözde Körfez’deki askeri kaynaklara dayanarak verdiği haberde, Suudi Arabistan’ın İran’a olası bir saldırı hâlinde İsrail’e hava sahasını kullanması için izin verdiğini yazdı. Amerikalı bir askeri kaynak da ‘Suudi Araplar, kendilerini başka yere bakarken İsraillilerin ülke hava sahasından geçmesine izin verdi. Suudiler kendi savaş uçaklarının harekete geçmemesi ve kimsenin vurulmaması için denemeler yaptı bile. Bütün bunların ABD Dış İşleri Bakanlığının onayıyla yapıldığını’ iddia etti.”

Bu yalan haberler sonrası Suudi yetkililer açıklama yapıyor:

“Suudi Arabistan, egemenliğinin ihlal edilmesini ya da başka bir ülkeye saldırmak için hava sahasını kullandırmayı reddeden kararlı tutumunu yineler.”

Bir önceki yazımda Oded Yinon’un psikoljik harp kapsamında önerdiği noktaları özetlemiştim. Dikkat edin, bu haberler birebir o önerilerle uyumludur. Hem Arap liderler diğer İslam ülkelerinin gözünde Yahudi dostu oluyor hem de bu haberleri okuyan herhangi bir vatandaşın kendini güven içinde hissetmesine imkân vardır.

Anlaşılması gereken bir diğer nokta da İngiltere gibi ülkelerde medya imparatorluğu kurduran MOSSAD vb. İsrail kurumlarının ABD ve İngiltere’deki medyayı, basını psikolojik harp için nasıl kullandığıdır.

Türkiye’de de benzer çalışmaları en çok Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında gördük.

İsraillilerin en iyi yaptığı şeylerden biri, düşmanını dost ve dostunu da düşman gibi gösterebilmesidir. Doğu Akdeniz’de İsrail menfaatlerine darbe vuran amiraller, Balyoz’da kendi ülkelerine darbe vuran amiraller olarak gösterildi. Tüm basın ve medya ileri demokrasinin ilerlerken nasıl gözden kaybolduğunun ibretlik çalışmalarını yaptı.

Yine yakın zamanda Doğu Akdeniz’deki hatalı politikalara karşı devleti uyaran Türk subaylarına dava açıldı. Ayaklarına kelepçe vuruldu. Devletin nasıl hareketsizleştirilmek istendiğine, kamuoyunu aldatma çalışmalarını engellemek isteyenlere nasıl saldırıldığına güzel bir örnekti.

Oysa ABD’de pek çok emekli asker gayet etkindir. Ne var ki kıblesini Pentagon yapanlar için ABD bir demokrasi abidesidir. Emekli askerler devlet için konuşabilir ama Türkiye’deki subaylar ABD ajanı dinsizlerdir. Konuşamazlar.

Size ibretlik bir nokta daha: Taraf’ın kraliçesi Yasemin Çongar, eşinin CIA ajanı olduğu iddialarını da yukarıda anlattığım alaycılıkla, küçümsemeyle geçiştirmişti. Bir sivil ve bir asker yan yana gelince tozu dumana katıp hayal dünyasında cami bombalatan zihniyetin mensuplarından Çongar, eşinin ABD askeri dergilerinde Afganistan, Irak, Pakistan uzmanı olarak yazılar yazdığını anlatmadı.

Türkiye’nin en çok izlenen dizilerindeki baş hainler de yine gerçekte memlekete hizmet eden kahramanlardı. Bu kahramanlar arasında Kaşif Kozinoğlu, Muzaffer Tekin, Veli Küçük, Cem Ersever gibi insanlar vardı.

Üstelik Kozinoğlu’nun ölümü, TV kanallarından birinde, bir dizinin hain karakteri olan “Kaşifoğlu” adıyla verildi. Ya kasıt ya da bilinçaltındaki fazla yalanların taşıp dile vurması… Her ikisi de cehalettir ve her ikisi de ihanettir.

Bu arada Türk kamuoyunun nasıl yanlış yönlendirildiğine dair bir örnek daha: Bahsettiğim dizi, FETÖ’nün propagandasını en önde yapan diziydi. 15 Temmuz’da konserlere giden kitlenin dönmesini sabırsızlıkla beklediği dizi de aynı yapımdır.

İlginç.

Bir soru: Türkiye’nin ekonomisi, onca uzmanın uyarısına rağmen neden ısrarla yapılan yanlış hamlelerle dibe batırıldı?

Bu durum sadece Türkiye’yi yönetenlerin kibirli olup olmadıklarıyla açıklanabilir mi?

Ekonomik durumu düzeltmenin türlü yolları varken memleket Arap sermayesiyle doluyor. Arz-ı mevud hayalleriyle yatıp kalkan İsrail sermayesi -üstelik medyayı yönetirken- boş duruyor. Öyle mi?

Psikolojik harp, kişiye uygulandığında delirtir veya intihara sürükler. Kurumlara, ordulara, gruplara, toplumlara uygulandığında da cinnete getirir, delirtir, sonunda intihar ettirir. Türkiye, hiç tartışmasız özellikle son 30-40 yılın en ağır psikolojik harbine maruz kalmaktadır. İsrail’in kendisi “Kişi kendinden bilir işi” misali psikolojik harbe karşı koyacak kurumları çoktan kurdu.

Türkiye’de ise buna karşı koyacak insanları yok etmek için her şeyi yaptılar, yapıyorlar.

Kimler mi?

Davutlar, Golyatlar, Golemler ve hiç şüphesiz Mankurtlar…   


[1] https://www.odatv4.com/dunya/belgeler-ortaya-sacildi-muezzin-mossad-ajani-cikti-120000870