1870’li yıllar, vahşi kapitalistlerin ABD’de atağa geçtiği yıllardır. Bu tarihten itibaren birçok işçi -özellikle grev yapanlar- ABD başkanlarını belirleyecek duruma gelen soyguncu baronların girişimleriyle Amerikan devletinin kolluk kuvvetlerine öldürtülmüştür. Grev yapan işçiler arasında belki en talihsizleri, Colorado’daki madenlerin %40’ını çıkaran Colorado Fuel & Iron Company’de çalışan işçiler olmalıdır. Nitekim karşılarında, Colorado kolonisinin yüce efendileri (!) olan Rockefeller Ailesi vardır.
Colorado’daki madenler çalışan işçilerin yaşadığı kasabaya öğretmen atanacaksa bunu patronlar yapardı. Doktor mu lazım? Şirketin doktorları, şirketin izin verdiği sınırlar içinde işçilerin emrine amadedir. Tabii bu türden sağlık hizmetlerinin sonunda -tıpkı bugün de olduğu gibi- işten kaytardığınız sonucuna varılması muhtemeldir. Durumu ağır olanlarsa Tanrı takdiriyle ölümün kollarına bırakılabilirdi. Nihayetinde sağlıklı olanın sağlığını sömüren, sağlık elden gidince onu kendine yük etmek istemezdi.
Grev yapan işçiler, patronların lütfettiği lojmanlardan çıkarıldılar ve çadırlarda yaşamaya başladılar. Bu, onların hak arayışına engel olmayınca Rockefeller’ın kutsal (!) davasının kiralık askerleri, şeytan ibadetini yani grevi yerine getiren işçilerin mabedi olan çadırları taradılar. Birçok işçi hayatını kaybetti. Kutsal davanın kiralık askerleri, mabedleri gün boyu taradılar. Derken bir yük treninin araya girmesiyle tası tarağı toplayabilen işçi kurtuldu. Mabedin altına çukur kazıp saklanan kadın ve çocuklarsa “Ludlow Katliamı” olarak anılan hadisenin kurbanları arasına katıldılar.
Tek katliam Ludlow değildi, tabii. Haymarket Olayı da ayrı bir meseledir. Kutsal davası olan da bir tek Rockefeller değildi. William Vanderbilt, Jay Gould, John Roach gibi vahşi kapitalizmin daha başka peygamberleri de vardı.
Jay Gould, henüz 16 yaşındayken ticaret yeminini etmiş ve “En büyük hile doğruluktur” demişti. Yeminine sadakati sadece 6 ay süren Gould, ilk eserini ortaya koydu: Patronunu dolandırdı. Bu olaydan 3 yıl sonra bir deri üretimi atölyesine müdür oldu. Ne hikmetse burası da battı. Gould, muazzam yüreğinin sesini dinledi ve şirketin bataklığa dönmesine müsaade etmedi. Şirketi sahiplendi. Amerika’nın altın stoklarını çalmaya kalkması ise açgözlülüğünün değil cesaretinin sınırlarını göstermesi bakımından önemlidir.
1885’e gelindiğinde asıl büyük başarısını kazanacaktı. Bir demiryolu patronu olan Gould, Emek Şövalyelerinin yaptığı grev sırasında, “İşçi sınıfının bir yarısını parayla tutup diğer yarısını öldürtebilirim” diyerek ülkenin en nefret edilen adamı olmuştu. Gould bu başarıyı zihnine kazıdığı soyut bir ödülle daima kutlayacak ve bu soyguncu iş adamı öldüğünde o zamanın parasıyla 100 milyon dolardan fazla servet bırakacaktı.
ABD’yi sömürmek yeterli gelmeyince kutsal davasını dünyaya hâkim kılmak isteyen bu baronlar, ABD donanmasının kurulup gelişmesini sağladılar. Amerikan devletinin imparatorluk olması gerektiğini savunan baronlar ve onların denizci şövalyeleri ayrılmaz bir ortaklık kurdular. Kahraman generaller ülkelere müdahalede bulunuyor, kralları ve kraliçeleri deviriyordu. Gittikleri yerlerde olağanüstü işkence ve katliamlara imza atan askerlerin gerekçesi basitti: Beyaz adamın yükü ağırdı ve bu yük hafifletilmeliydi.
Böylece önce başkanları seçtiler. Sonra her yerde tekelcilik yaptılar. Şövalyelerinin gözünü paraya, ruhunu kana doyurdular. Amerikan devleti belki gelişti ama John Quincy Adams’ın dediği gibi kendi ruhunun hükümdarı olamadı. Amerikan devletinin iyiliği için, halka ait olan ne varsa hepsi vahşi kapitalizmin efendilerine peşkeş çekildi. Amerika’nın gerçek manada ilk küresel güç olduğu süreçte dünya da özgürlükler (?) ülkesinin peşinden gitti. Özellikle Batılı devletler hipnoz olmuş gibi bu dev ama ruhunu, aklını yitirmiş ülkenin yaptığı her şeyi taklit etti. Vahşi kapitalist sistem de bütün dünyaya örnek oldu.
***
Kendi iş adamlarını yaratmak isteyen ve bunu kanunla değil, her türlü soygunculukla yapmaya kalkan siyasetçiler, daima soyguncuların esiri olmuşlardır. Gözü paraya doymayan, para için her şeyi yapan soyguncuların bir gün kendilerine de hükmetmek isteyeceğini düşünemeyen siyasetçiler, devletin temeli olan adaleti yok etmenin acısını milletle beraber çekmişlerdir.
AKP’nin klasik anlayışıdır: Millet, AKP’li olandan ibarettir. Vatansever veya Müslüman olan, AKP’lilerdir. Millete faydalı tek iş adamı da ancak ve ancak AKP’li olan iş adamıdır.
O iş adamlarının çoğu ise her dönemin soyguncusu oldukları için bukalemun gibidirler. İstikrar dedikleri de budur: Her dönem farklı bir şekle bürünüp statülerini korumaktan kurtulup 20 sene boyunca değişmeyen ve tüm gücü eline almış bir iktidarla statülerini yükselttiler.
Bugün kimi yüzsüzler, Necip Hablemitoğlu’nun adını anmaya başladılar. 2013 öncesinde devlete katil diyen cenahın içinden çıkan fasulyeler, sözüm ona devletçilik adına Hablemitoğlu’nun Bergama Dosyası üzerine çalışmalarını önümüze koymaya başladılar. Biz bu önümüze konanlarla onları sınav yaparız ama o yüzsüz fasulyeler bizi suçlayamazlar.
Bir anda Hablemitoğlu’nu hatırlamalarının sebebi ise basit: Akbelen’de yapılanları savunmak. Orada olanları devlet adına savunuyor görünseler de onların devleti soyguncu baronlar olduğu için asıl savundukları başkadır.
Kamu yararına her şeyi belli başlı iş adamlarına peşkeş çekiyorlar. Sonra bu iş adamlarının vergi borçlarını yine kamu yararına affediyorlar. Ekonominin hâli ise ortada. Ortada kamu kalmadığı için yarar da yok. Tek kazanan yine soyguncu baronlar oluyor. Milletin hem emeği hem de hatırası olan 150 yıllık ağaçlar ise hedefe alınıyor.
Ağaçların yerleri değiştiriliyormuş… Yer değiştirmesi gerekenler başkadır.
Akbelen’de ağaçları kesen Limak Holding ve İbrahim Çeçen Yatırım Holding (Akbelen’de İÇTAŞ), bu ülkede başka holding yokmuş gibi her taşın altından çıkıyor. Bunun adına kamu yararı diyorlar. Kamu dediğimiz şey de AKP’liler ve her devrin adamı olanlardan oluşuyor. Cumhuriyete, laikliğe karşı zehirlenerek yetiştirilen cahiller de var ama onlar kamuya dahil değiller.
Neden?
Çünkü o cahiller, olsa olsa Gould’un para verip diğer işçileri öldürtmek istediği işçiler kadar olabilirler.