ABD’li Diplomat Morton Isaac Abramowitz, daha 1994 yılında şöyle demişti: “Kravatlı, daha şehirli görünen Tayyip Erdoğan’ı, Erbakan’a tercih ederiz.”
Yıllar sonra İngiltere’nin İstanbul Başkonsolosu Roger Short, 8 Ağustos 2001’de Erdoğan’ın Üsküdar’daki bürosunu ziyaret etti. 45 dakikalık görüşmeden sonra Short, gazetecilerin sorularını aldı. Kendisine Erdoğan’ın planı nedir, diye sorduğunda şu cevabı verdi: “Onun neye ilgi duyduğunu herkes biliyor. Haftaya güzel haberleri almış olacaksınız.”
Ve ekledi: “Biz çoğulcu demokrasiden yanayız. Böyle bir parti bizi mutlu eder.”
FETÖ elebaşısı Fetullah Gülen, 16 Ekim 2005 tarihli Yeni Aktüel dergisinde şu ifadeyi kullanıyordu: “Ulusalcı dalgayı aşacağız.”
Tarih, Gülen’i ulusalcı dalgada boğacaktı ama o boğulana kadar geçen süre tam anlamıyla gaflet ve ihanet oyunlarına sahne olacaktı.
2013 yılına kadar orduya doğrudan saldırıldı. TSK mensupları terörist, TSK terör örgütü muamelesi gördü. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında birçok insanın hayatı karartıldı.
Terör bir pislikse Hendek Operasyonları AKP’nin pisliğini temizleme mücadelesiydi. O pisliğin doğduğu yer de açılım adı altındaki saçılım politikalarıydı.
HDP’yi güçlendirip kilit noktaya getiren, işler kendi aleyhine dönünceye kadar bu partiye toz kondurmayan da AKP’ydi. Ne zamanki kendi besledikleri akrep başlarına bela oldu, o zaman HDP üstünden terörle mücadele siyaseti yürütülmeye başlandı.
15 Temmuz yine AKP’nin politikalarının bir sonucuydu. Bedeli millet ödedi ama ülkeyi gaflet içinde yönetenler adalet karşısına çıkmadılar.
Adil Öksüz’ün yargılanması ne kadar gerekliyse FETÖ’yü “Ne istediniz de vermedik” diye devletin damarlarına sızdıranları yargılamak da o kadar gereklidir. Eğer memlekette adalet yerine gelmiyorsa hiçbir sorun düzelmeyecektir.
Adaletin olmadığı yerde terör olur.
Şimdi HÜDA-PAR üstünden Hizbullah güzellemesi yapıyorlar çünkü kendi geçmişlerinden ders almış değiller. Şu bir gerçek ki AKP kendisi mürtecileri desteklemese bile yabancı istihbarat servisleri mülteciler üstünden memlekette kaos çıkartmak isteyebilirler. Adalet yerini bulmazsa olacaklar bunlardır.
“Ama iktidar dönüştü” diye bir şey olamaz.
Bir politika güdeceksin, o politika memleketin başına büyük belalar açacak. Sonra “Ben yerli ve millî olmaya karar verdim”.
Öyle olmuyor ama Türk-İslam sentezcileri olaya farklı açıdan bakıyorlar. Ne koparsak kâr mantığıyla hareket edip birer birer AKP saflarına geçiyorlar. Bunda gerçi şaşılacak bir şey yoktur. Nihayetinde Türk-İslam sentezi, Türk milliyetçilerini İslamcı yapmak ve kullanmak üzerine kurulmuş bir köprüdür.
Dünya yeni bir mücadeleye, yeni bir savaşa sokuluyor. Türkiye zaman kaybetmeden kaos ortamından sıyrılmalı ve Türk devleti fabrika ayarlarına geri dönmelidir. AKP’nin Batılı akıl hocalarıyla kurduğu ılımlı İslam politikalarını millî bir renge sokup söylemde milliyetçi ama icraatta rejim karşıtı hareketleri durdurmak gerekiyor.
ABD’nin, İngiltere’nin, İsrail’in açık desteğiyle iktidar kurup ülkenin aleyhine olan her konudan güçlenerek çıkan AKP, Türkiye’nin geleceği için iyi bir seçenek değildir.
Şöyle kısaca bakalım:
Ergenekon ve Balyoz kumpasları oldu. “Sivil vesayet” söylemleriyle AKP daha da güçlendi. Sonra yine AKP tarafından bunların kumpas olduğu kabul edildi.
Kürt açılımı yapıldı. Ayrıca her etnik unsuru kaşıdılar, azınlıklara türlü tavizler verdiler. Memleketin ulusal yapısını bozmak ve bizi ümmete dönüştürmek için her şeyi yaptılar. Sonuçta açılımın bir gaflet olduğu burnumuzun dibine yerleştirilen bombaların patlaması, şehirlerin yerle bir olması, verilen onca şehit ve gaziyle acı bir şekilde suratlara çarpıldı. Gel gelelim Türkiye’nin aleyhine olan bu durumdan da Erdoğan ve AKP, “terörle mücadele” söylemleriyle çıkmayı başardı.
FETÖ’nün ihanet şebekesi olduğunu söyleyenler AKP’lilerin de desteğiyle “bağırsak temizliği” gibi iğrenç söylemlerle içeri atıldılar. Kimi öldürüldü kimi de bütün hayatından, evinden, ailesinden oldu. 15 Temmuz’daki kalkışma yine yüzlerce cana mâl oldu. Sonuç: Hemen ardından referandum yapıldı ve Erdoğan ülkemizin müstakbel başkanı oluverdi.
Kısacası Türkiye’nin aleyhine olan her şeyden güçlenerek çıkan, politikalarının yol açtığı sonuçları daima lehine çeviren, adaletin karşısına çıkacak cesareti olmayan bir AKP var.
Ve bu parti zihniyeti, kendi ittifakına dahil olmayan herkesi hain ilan ediyor.
Dün havuz medyasında devleti suç örgütü gibi yazıp çizenler, bugün devletçi kesiliyorlar. Hafızası güçlü insanların yüzüne baka baka milleti kandırmaktan çekinmiyorlar. Haya yok ki çekinsinler!
Ne var ki Türk devletinin hafızası vardır. Bugünlerde herkesin diline dolanan “plan” sözcüğünün hakkını da yine Türk devleti verir. Ama öyle ama böyle… Nihayetinde adaletin olmadığı yerde zulüm vardır. Devletin görevi ise zulmün abad olmasını engellemektir. Bunu unutmayalım.
“HDP’yle mi Yan Yana Gelecektik?”
Sinan Oğan, Cumhur İttifakı’na katılmasını böyle açıkladı. HDP’yle yan yana gelmeyiz, dedi. Kendi söylemine göre Kandil’i tercih etmedi, normal ama domuz bağına sarılıverdi.
Onu da geçtim…
Özellikle “plana sadık kal” diye kendini avutan vatandaşlarımız için yazıyorum. Mehmet Metiner hangi partiliydi? Hangi partinin planına sadık kalarak Oğan’dan çok önce Erdoğan’ın saflarına geçti?
Herkesin bir planı, herkesin bir hamlesi vardır. Eğer derin planlarınızı cümle alem biliyorsa geçmiş olsun. Bazen iyi niyet insana cehennemin kapılarını açtırır.
Bir şeyi de unutmayalım.
Kaostan çıkacak ve istikrar getirecek ülkede siyasî iktidar tek bir bileşenden oluşmaz. AKP’nin iktidar olduğu dönemlere bakın. O zamanki sistem gereği ittifak yoktu ama eski ülkücü, eski (ve daimi) liboş, eski CHP’li, eski DEHAP’lı… Ne ararsan vardı. O yüzden “Kadere bak, kimler kimlerle yan yana” edebiyatı yapmaya gerek yoktur.
Aslan ve ceylan birlikte kaçıyor. Orman yanıyor. Ormanı yakan adaletin karşısına çıkmıyor. Vatanseverlerin bir bölümü ise maalesef ideolojik mastürbasyon yapıyor.
Hiçbir zafer duygularla kazanılmaz. Hiçbir strateji duygularla kurulmaz.
Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu iyi tanınmalıdır. Üzerine düşünülmesini beklediğim ve ilerleyen günlerde değineceğim önemli bir konu da budur.