Agamemnon’la Gelenler

Fatih’in tarihçisi Kritovulos, 1462 yılındaki Midilli’nin fethi sırasında II. Mehmet’in Çanakkaledeki Truva kalıntılarının bulunduğu yere geldiğini yazar. Fatih, kalıntıları incelerken şu sözleri söyleyecektir: “Allah, beni bu şehrin ve halkının müttefiki olarak bu zamana kadar sakladı. Biz bu şehrin düşmanlarına karşı galip geldik ve onların vatanlarını aldık. Burayı Yunanlılar, Makedonyalılar, Teselyalılar ve Moralılar almışlardı. Bunların biz Asyalılara karşı defalarca yaptıkları kötü davranışların intikamını, aradan birçok devirler ve yıllar geçmesine rağmen onların torunlarından aldık.”

1922 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün de Yunanlıları kovduktan sonra, “İşte şimdi Hektor’un öcünü aldım” dediği söylenir.

Truvalıların kim olduğu meselesi ilginç bir konudur. Tarihî süreç içinde incelediğimiz zaman görürüz ki Avrupalı halkların bir kısmı kendilerini bu toplulukla özdeşleştirmişlerdir. Bununla da kalmayıp bazı kroniklerde Türkleri de Truva Savaşından sonra ortaya çıkan kavimlerden saymışlardır. Kimi araştırmacılar Türk-Truva ilişkisinin kuvvetli olduğunu, kimi araştırmacılar bunun doğru olmadığını öne sürerler. Kimi araştırmacılar ise Truvalıların aslında hiç yaşamadıklarını, bunların Yunanca isimler taşıyan insanlar olduklarını söylerler. Ne var ki bunların hiç yaşamadıkları, hele ki Yunanca isimler taşıdıkları veya bu nedenden ötürü Yunan oldukları düşüncesi tutarlı değildir. Gazi kelimesi Yunan metinlerine “Khazi” olarak geçti diye Yunan olacak değildir veya Pinyin sisteminde Bilge Kağan’ın adının “Pija Kehan” olarak yazılması onu Türklükten çıkarmaz. Konumuz bu olmadığı için meseleyi uzatmıyorum.

İzmir’de bir iskeleye “Agamemnon” adının verilmesi üzerine, bir yıl önceki haberlerde şu ifadeleri okuyorduk: “Agamemnon geçici bir ad, adın Tunç Soyer’le ilgisi yoktur”.

Buna karşın aynı dönemde Tunç Soyer, şu sözleri kullanarak Agamemnon’a sahip çıktı: “Yüzlerce, binlerce yıl biz bu topraklarda bunlarla iç içe yaşadık. Bunlardan yüksünmedik. Agamemnon isminden rahatsız olmak nasıl bir ruh hâlidir? Neden, bunu anlamakta zorlanıyorum. Neden bu kadar rahatsız olunur?”

Eğer Sayın Başkan bu soruların cevabını bildiği hâlde soruları soruyorsa durum vahimdir. Gerçekten bilmediği için soruyorsa -ki esasen böyle temenni ederdik- neden rahatsız olunduğunu çok kısaca açıklayayım.

1- Truva, yalnız Truvalılar için değil, aynı zamanda Türkiye’de yaşayan medeniyetler ve birtakım Avrupalı halklar için bir trajedidir. Bu nedenledir ki birçok halk, mantıklı veya mantıksız soyunu buraya dayandırmıştır. Türkler de Truvalılarla kâh özdeşleştirilmiş kâh aynı sayılmışlardır.

2- Papalık, öteden beri Hristiyan topluluklar içinde Türkleri dost sayanlardan rahatsız olmuş, bu rahatsızlık İstanbul’un fethiyle birlikte zirveye çıkmıştır. Rum yazarlar arasında bile “İstanbul el değiştirmedi, aynı ailede kaldı” diye yazanlar olmuştur (Örnek, 20. yy. Rum asıllı Fransız tarihçi Stefanos Yerasimos). Fatih’i mitolojik kahramanlarla özdeşleştiren şiirler yazılırken Papa da artık bu tarz dostluk gösterilerini ayıplamış, Türklerin Doğu İskitya’dan gelen barbar kavim olduğunu öne sürmüş, bir bakıma bugünkü Türk düşmanı sözde bilimsel tezlerin de temelini atmıştır.

3- Greklerin veya Agamemnon’un da mensup olduğu Mikenlerin Yunan oldukları kesin değildir. Türklere “Siz bu coğrafyanın ilk sahibi değilsiniz” diye her Türk yurdunda baskı yapıp eski kavimleri sahiplenmemesi gerektiğini söyleyenler, daha baştan Miken ve Grekleri Yunan kabul ederek çuvallıyorlar. Yunan tarihçi Konstandinos Paparrighopulos, “Antik Çağdan Günümüze Yunan Halkının Etnik Tarihi” isimli eserinde, safkan Yunanlıların Roma işgali sırasında (Korent işgali, MS. 146) tarihe karıştıklarını yazar.

4- Bu topraklarda yaşayan veya bir zamanlar yaşamış ama artık hayatta olmayan medeniyetleri inkâr etmek, bunlarla etkileşime girilmediğini düşünmek ne kadar yanlışsa bu etkileşimleri öne sürerek Türkler açısından anlamlı olmadığı gibi olumsuz anlamlara sahip kelimeleri öne sürmek o kadar yanlıştır. Kaldı ki dostluk, asla tek taraflı olamaz. Yunanistan’ı fetheden Fatih’in adını Yunanistan’da bir iskeleye verebilirler mi? Böyle bir şey akıllarından geçer mi? 400 sene idare etmişiz, her yerde olduğu gibi burada da yok sayılmamız ve Balkanların birçok yerinde olduğu gibi burada da bizden kalan eserlerin yok edilmesi dostluk ifadesi midir?

***

Kısaca özetleyeyim:

Truva, bu topraklara yaşatılan dramın sembolüdür. Agamemnon, bu topraklarda Fatih’in bir zamanlar ifade ettiği gibi yıkıcı fatihlerin bir sembolüdür. Öyle olduğu için de bu toprakları işgale gelen orduların bir gemisine bu ad verilmişti. Ötesi yoktur. Devletler birbirlerine bu gibi konuları psikolojik harp unsuru olarak kullanırlar.

Türk dostu Yunanlıların, “Fatih’in adını dostluğumuz için kullanalım” dediklerini ya da yazdıklarını ne işittim ne de okudum. Kaldı ki dostluk kurmak için bunlara gerek yoktur. Tunç Bey ise tarihî gerçeklerden çok uzakta bir anlayışla Agamemnon’u sahipleniyor. Bu, düpedüz gaflet hâlidir. Gaflet değilse ihanete girer ki bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum.

Son olarak…

Türklere hep şöyle söylenir: “Kötülüğe kötülükle, düşmanlığa düşmanlıkla cevap verilmez.”

Bundan daha kesin bir şey vardır.

Kötülüğe ve düşmanlığa karşı saflık göstermek gülünç bir gaflet yaratır ki buna enayilik demek yanlış olmayacaktır.

Agamemnon’la gelenler işgalcilerdir ve işgalcileri bu toprakların değeri saymak neresinden bakılırsa bakılsın cehalettir. Bu kadar net.

NOT: Selanik çevresine çok eski tarihlerde yerleşen kalabalık Türk topluluklarını ve bu yüzden bazı tanıkların Selanik çevresine “Türkiye” dediklerini biliyor muydunuz? Kimileri için bu bir önemi yok çünkü bir zamanlar Ermeniler vardı, bir zamanlar Yunanlılar vardı diye kinayeli konuşanlar için Erivan’da ya da Selanik’teki Türklere ne olduğu önemsizdir. Görülüyor ki Aime Cesaire’nin ifadesiyle “barbar Batı”, kendinden olmayan ve aşağı gördüğü kimselere bile kendini aşağılatabilecek kadar çok yalan yaymıştır. Bu yalanlar millî şuursuzluğa neden olmuştur ki Mustafa Kemal’in tarihe “bakış açısını” anlayabilseydik, ona hiç değilse bu konuda sadık kalsaydık her şey çok başka olabilirdi.