Bir özel harp yöntemi olan gayrinizami harbi, Ali Güneş “Gayrinizami Harp: Balkan Harbi’nde Komita-Çete-Jandarma ve Milisler 1912-193” isimli eserinde şu şekilde tanımlamaktadır: “Gayrinizami harp, iki hasım güç arasında (devletler veya devlet dışı aktörler), herhangi bir dış kaynak tarafından teşkilat, eğitim ve lojistik kapsamında desteklenen yerli halkın hakim olduğu, nizami kuvvetler dışındaki kuvvetler ya da onların desteklenmesiyle, münferit ya da bölgedeki dost nizami kuvvetlere yardımcı unsur olarak hedef ülkede veya düşman işgali altındaki bölgelerde egemen olan sivil / askerî otoriteyi zayıflatmak / yıkmak ve bölgeye sahip olmak amacıyla askerî ve yarı askerî yöntemlerle yürütülen uzun soluklu bir savaş şeklidir.”

 Zeynel Levent, “Gayrnizami Harp Teorisi” isimli eserinde Özel Harp Dairesi’nin eski başkanlarından emekli Tümgeneral Mehmet Cihat Akyol’dan şu bilgileri aktarmaktadır: “Silahlı kuvvetlerle müştereken ve onun kontrolünde icra edilen, savunma konseptine göre memleketin işgalini önlemek, işgal edilirse kurtarılmasını sağlamak; taarruz konseptine göre düşman gerisinde taarruz kuvvetlerine yardım etmek üzere gayrinizami harp kuvvetlerince yapılan harekât.”

Bilindiği üzere gayrinizami harp millî mücadelemiz açısından çok önemli bir safhayı oluşturmaktadır. Türkiye’de emperyalist işgal güçlerine karşı ilk direniş böyle başlamıştır. Düzenli ordu kurulmadan önce yurdun her köşesinde direnişler başlamış, düşmanın sayı ve nitelik bakımından güçlü orduları başarılı operasyonlarla yıpratılmıştır.

SADAT’ın verdiği eğitimlerden biri de işte bu gayriniami harp üzerinedir. Daha önceki yazılarımda resmî internet sitesinde gayrinizami harp eğitimi verildiğine dair bilgiler olduğunu yazmıştım.

Bir şeyi hatırlatıp konumuza geçeceğim.

Adnan Tanrıverdi, “Mehdi’nin gelişine ortam hazırlıyoruz” dedikten sonra ağzıyla kuş tutsa Türkiye’de faaliyet göstermediklerine inandıramaz. Bu, mantıksızdır. Böylesine fanatik bir adam gidip birçok yerde faaliyet gösterecek ama Türkiye’yi ihmal edecek, öyle mi?

Mehdi’yi bekleyen biri için laik düzen kâfirliktir. Bunun aksini iddia etmek başkalarını aptal yerine koymaktır.

AKP’lilerin, siyasal İslamcıların en sevdiği şey din üzerinden yafta vurmaktır. Mesela bir konuda eleştirilirlerse hemen ortaya gerçekliği olmayan ama hamaset içerdiği için fanatikleri kendine çeken bir söylem atarlar: “Siz Batı’yı seversiniz, Batı yapınca iyi ama biz yapınca kötü!”

Hâlbuki böyle bir söylemin gerçekliği yoktur. Türk milleti hiçbir emperyalist arasından seçim yapmayacaktır. Hiçbir Türk’ün böyle bir seçim yapması söz konusu değildir. Bu emperyalistlere mutlak surette Arap emperyalizmi de dahildir. Siyasal İslamcıların Arap sevdası bitmez. Bunu dile getirdiğinizde yine gerçek dışı söyleme başvururlar: “Siz Batı’yı sevin, Haçlıları sevin. Biz Fatih’in torunlarıyız, Çanakkale’de birlikte savaştığımız Araplarla kardeşiz.”

Bu söylem tepeden tırnağa bir şizofrenik sızlanıştır. Hiçbir gerçekliği yoktur. Karşı tarafı zan altında bırakmak için de söylenmiş olsa iftira, iftradır.

Afganistanlı, Pakistanlı, Suriyeli… Her gün sınırlarımızdan deli gibi orta çağlı ithal ediyoruz. Bu heriflerin kaçtığı herhangi bir şey de yoktur. Bol bol Taliban güzellemesi yapan İslamcılar, “Afganlar zulümden kaçıyor” diyerek duygu sömürüsü yapmayı ihmal etmiyorlar. Tatlı su solcular her zamanki gibi Almanların fonlarıyla mutlu mesut geçiniyorlar. Türk milleti bu hareketler karşısında tepkilidir. Buna karşın yine Batı fonlarıyla yoğun bir “faşizm” yaftası vuruluyor.

Şimdi şu soruları sormak zorundayım:

1-Yukarıda saydığım ülkelerden gelenlere internet ortamında ve İslamcı vakıflar aracılığıyla “2023” ve “hilafet” propagandası yapılıyor mı?

2-Yıllardır devam eden bu göçlere karşı asla samimi bir uyum politikası uygulanmıyor. Şeriat ilan edileceği söylense bu kaçakların yüzde kaçı silahlı mücadeleye katılmayı kabul edecektir?

3-SADAT’ın şeriatçı olduğu yeterince açık değil midir? Türk devletinin alternatifi projeler üretmiş midir? Üretmemiş midir?

4-SADAT için bu istilacılar doğal insan kaynağı değil midir?

5-Gayrinizami harp eğitimi veren siyasal İslamcıların olduğu bir ülkede bu cahil ve kan dökmeye meyilli kitleler kullanılır mı? Kullanılmaz mı?

6-SADAT’ı Blackwater’la karşılaştırıyorlar. Blackwater’ın Amerika’nın iç düzenine karşı olduğu söylenemez ama SADAT da Blackwater gibi devletle uyumlu mudur yoksa onun rejimiyle sorunlu mudur?

Bir şeyi iyi anlamak gerekir…

Türk toplumunun sinirleriyle oynuyorlar. İnsanları sokaklara döküp kanlı devrimlere kapı aralamak istiyorlar. Her yerin mahşere döndüğü bir ortamı hazırlayan Mehdiseverlerin kendileri de kullanılıyor. İşgal edilmek üzere karıştırılmış bir memlekette Mehdi diye Haçlı botları gezer.

Yıllarca harap ettikleri Suriye’yi kurtardı mı, muhayyel Mehdi?

Türk milletine duygu sömürüsü yapıp Kudüs’ü gündemden düşürmeyenler, Filistin konusunda Türk milletini vicdansız ilan ediyorlar. Haydi biz vicdansızız… Hani Mehdi?

Yıllar önce yazdığım bir yazıda Kadıyanîleri anlatmıştım. Bu cemaatin kuruluşunda ve yükselişinde Mehdi ve Mesih inancı büyük rol oynamıştır. İnsanlar İngiliz işgali karşısında Mirza Gulam Ahmed’e koşmuşlardır. Mirza Gulam Ahmed’in soyu ise yıllardan beri aynı beklentilerle “halife” sıfatıyla insanları sömürmektedir. Bu herifin torunu Mirza Mesrur Ahmed uzak olmayan bir zamanda “halife” sıfatıyla AB Konseyi’nde konuşturulmuştur ki bu da “Hilafet istemeyen Haçlıdır” kafasındaki siyasal İslamcıların çürüyen yalanlarından birini daha çürütmektedir.

Özel harpte profesyonelleşmiş bir siyasal İslamcı neler yapabilir?

Bir yerde Kur’an yaktırıp milleti galeyana getirebilir. Bir cemevine saldırı düzenleyip kapısına üç hilal çizebilir. Bir mülteciye saldırıp alnına gamalı haç çizebilir. Bir Türk’e tekbirlerle saldırıp hilafet sloganları atabilir. Etek giyen bir kadına tekme atabilir, başörtüsü giyen bir kadına küfür edebilir. Bir camiye saygısızlık yapabilir ve bir kilisenin kapısına bomba koyabilir.

Çok daha geniş kapsamlı operasyonlar da söz konusu olabilir.

Devlete sızdırılmış tarikat mensuplarına görevlerini kötüye kullandıracak şekilde yön verebilir. Bunlar aracılığıyla devletin mahreminden bilgi sızdırabilir. Ülkede psikolojik şeriat ilan ettirip insanları zamanı gelip de resmen ilan edilinceye kadar şeriata alıştırabilir. Bunda başarıyla ulaşırsa insanlar şeriatın ilanını yadırgamayacaklardır.

Toplumun sinir uçlarıyla oynamak için şunun yapılması bile yeterlidir ki yapılıyor da: Türklerin merakla ve ilgiyle beklediği konserler sözde ahlâk namına iptal ettiriliyor. Diğer yandan konserleri iptal edilen toplumun parasıyla Suriyelilere sözde ahlâklı festivaller düzenleniyor.

Sinirlenip sokağa çıkarsanız onlar için ne âlâ. Eğer sokağa çıkmazsanız psikolojik olarak bundan iyi nispet yoktur. Değil mi?

Bu arada bir ikiyüzlülük örneği vereyim.

Kumpas davalarında birçok yazarlar özel harp uzmanı kesilmişti. Her patlamanın, her saldırının arkasında TSK izleri buluyorlardı. Öyle güzel bekçi köpekliği yapılıyordu. O köpeklerin burnu mu koptu, şu son günlerde?

Türk Cumhuriyetine karşı alenen yürütülen gayrinizami harbi göremiyorlar mı?

Yok yok…

Zannederim o bekçi köpeklerinin kulübesi, bütün milletten saklanan SADAT’ın kampüsüne taşınmış!

Olanlardan anlaşılanlar bunlardır.

Her gün tuhaf tuhaf haberlerle karşılaşıyoruz…

Emin olun, o Boğaz’a karşı sevişen soytarıları da çırılçıplak güneşlenenleri de hesap ederek onları bu ülkeye alıyorlar. Bunlar sosyal medyada yayılırken bir tuhaf adamın kendini yaktığını haber alıyoruz. Aynı gün içinde bu ülkenin cumhurbaşkanı çıkıp milletin aç ve sefil gezdiğini kabul eden bir açıklama yapıyor ve insanların içki içmelerine, sigara içmelerine açıkça müdahale ediyor. Bunların hiçbiri tesadüf değildir.

Sahi…

Aç ve sefil insanlarla dolu bir ülke kimlerin umuduydu?

Suriye’nin talan edilmesinin arkasında…

Türkiye’deki açlığın ve cehaletin arkasında…

Dünyadaki yıkımların, gözyaşlarının arkasında…

Lütfen Mehdi ve Mesih bekleyenleri arayınız.

Ve lütfen…

Bu topraklarda özgür yaşamanın kıymetini “hatırlayınız”.