Hilmi Gelirse Rahat Ederiz – II

Türk ordusu, Türk milletinin en önemli değeridir. Ordu-millet vurgusu ne bir hamaset ne de bir iddiadır. Çok köklü ve çok sağlam bir yapıya sahip olan, ebedî başkomutanı Mustafa Kemal Atatürk olan bu ordu Türk milletinin yüz akıdır. Türk devletini yıkmak için içeride ve dışarıda çaba gösterenlerin ana hedefi de Türk ordusudur.

Böyle bir orduya karşı harekât yürütmek kolay değildir. Yabancı istihbarat servislerinin kumpaslarında FETÖ’nün taşeron olduğunu biliriz. Ne var ki “profesyonel rehber” diyebileceğimiz kimselerin varlığını fark edenimiz azdır. Bunların her birinin kendi maharetine göre görevleri vardır. Asıl görevleri ise toplumu saçma sapan şeylere ikna etmektir.

Kimilerinin görevi de Türk toplumunu Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında mahkûm edebilmek için toplumu ikna etmekti.

Yeteneksizlikleri ve vatanı sevmekteki basiretsizlikleri yüzünden kapıya konanların başarıya ulaşması beklenemezdi. Böylece Amerikan elçilerinin ceplerinde getirdiği ve özellikle basına, medyaya, tetikçi yazarlara dağıtılan 400 milyon dolar heba oldu gitti.

Karşı devrim yapmak isteyenlerin hevesleri bir kez daha kursaklarında kaldı.

Toplumu ikna etmek için kâğıt üzerinde farklı kesimlerden gelen ama “kuyruk acısı” itibariyle aynı tarafta yer alan kimseleri kullandılar. Hesapta Hilmi Özkök, Mahir Kaynak, Mehmet Eymür farklı kulvardadır, Adnan Tanrıverdi ve Nevzat Tarhan farklı kulvardadır. Gel gelelim Türk ordusu hedefe konduğunda bunların bir araya gelmesi mümkün olmuştu.

Düşmanın ittifakını anlamak için el ele tutuşmalarını beklemeyin.

Geçen yazımda Adnan Tanrıverdi’nin Hilmi Özkök’e 2006 yılında yazdığı mektuba yer vermiştim. İlk olarak onu tekrar buraya alayım:

“Ülkemizde garip şeyler oluyor. Sap samana karışmış durumda. Milletin refahı ve devletin bekâsı için güvenli ortamın sağlanması ile görevli silahlı kuvvetlerimizin mensupları ve emeklileri; huzura, güvene ve istikrara darbe indirmek üzere teşkil edildiği anlaşılan çeteler oluşturuyorlar.

“…Sayın Genelkurmay Başkanım… Disiplinsizler (TSK’den) atıldığına göre, çeteleri kuranlar disiplinliler mi oluyor? Silahlı kuvvetlerin tepesindekiler siyaset yapar da genç kadrolar yapmaz mı? Genç kadrolarda çeteleşme olur da onların komutanlarında ve üst kadrolarında çeteleşme olmaz mı?

Mahir Kaynak’ın 2009 yılında “Darbeleri kim yapar?” başlıklı yazısından bir bölümü aktarayım:

“Ergenekon iddialarının genel görünümünü şöyle özetleyebiliriz: Bazı üst rütbeli askerler darbe hazırlamışlar ama dönemin Genelkurmay Başkanı Özkök’ün karşı koyması nedeniyle proje gerçekleştirilememiş. Yani darbenin en üst halkasında bu kişiler bulunuyor.

Lütfen altını çizdiğim cümlelere dikkat edin. Birinin mektup adresi Özkök, diğeri “Darbe var ama Özkök karşı çıkıyor” diyor. Özkök’ü korurken birleşiyorlar ama Türk ordusunun üst düzey komuta kademesini ele alırken aynı cümleleri kuruyorlar.

İşte bu bir operasyondur.

2009’un Mart’ında yazdığı yazısında Ergenekon’a ikna olmamış görünen Kaynak, aynı yılın ocak ayında aynen şu cümleleri kuruyor: “Ergenekon’da son dalgayı gördük, 11’inci dalga olmayacak. AKP ve ordu uzlaştı, Ergenekon tasfiye edilecek.”

Ve ikna olmadığı (!) örgütle ilgili belli ki çok şey biliyor (!): “Bu savaş masa başında bitmeli, bitecek de… diyor Mahir Kaynak, Ergenekon davası ile ilgili olarak. Anlamı, davanın örtülmesi mi? Ona göre örgütün tasfiyesi… Çünkü bugün silahlar bulundu, yarın da cesetler bulunacak.”

Şunu unutmayın: Kumpas davalarında örgütten kasıt devlet ve ordudur. Örgütlü suçtan kasıt ise terör örgütü başta olmak üzere her türlü devlet düşmanına karşı verilen mücadeledir. “Ergenekon tasfiye edildi / edilecek” cümleleri ise “TSK’de Kemalizm dönemi bitti / bitecek” anlamına gelir.

Kumpasların dili budur.

Ömer Lütfi Mete ile birlikte “Erdoğan Operasyonu” ve “Ergenekon Darbecilerin Son Çırpınışları” kitaplarını yazan Kaynak, yine 2009 yılında bakın daha başka neler demiş:

“Ergenekon’da bu son dalga artık Tayyip Bey’i yıpratmaya yönelik. Savcılar yapsa da sonuçta Tayyip Bey’e yükleniyor. Fetullah Hoca acaba Tayyip Bey’den vazgeçti mi diye düşünüyorum.”

Eski bir MİT görevlisinin şu kurduğu cümlelere bakar mısınız?

Devletinin ordusuna saldırılıyor, kendi de bu saldırıların içerisinde yer alıyor. Erdoğan’ın siyasî geleceğini düşünürken asla kabul edilemeyecek bir cümle kurarak, “Fetullah Hoca Tayyip Bey’den vazgeçti mi diye düşünüyorum” diyor.

Bir insan hele ki eski bir MİT görevlisi nasıl böyle bir cümle kurabilir? Sol kökenli diye bilinen bu adamı kim korudu peki?

Ergenekon’da hayatını kaybedenlere “mermiye kafa attı” diye yazacak kadar küçülmenin de ötesine geçmiş bir şahsiyetsiz: Engin Ardıç.

Engin Ardıç, “Mahir Kaynak’a Küfür Etmeyin” diye bir yazı yazıp onu korurken Kemalizm’i de hedef aldı.

Hafıza önemlidir, diyoruz. Ne arşiv unutur ne de bizim hafızamız silinir. Bu hafızayı silecek bir gücün olmadığını unutmayalım. Kozmik Oda’ya girenleri maymun gibi alkışlayanları unutmadık. Ergenekon’da hayatını kaybedenlerle alay eden mahlûkatı unutmadık. Yalan yazanı, haince konuşanı, Nutuk’u suç delili sayanı, insanların geleceğini çalanları unutmadık.

Bir şeyi daha aklımızda tutalım.

Hainlik ve gaflet hâlinde bulunanlar her zaman aynı dili konuşurlar, her zaman aynı yere saldırırlar. Kumpaslar bitmişse de saldırılar bitmemiştir. Orada hedeflenen neyse aynen bugün de devam ettiğini Atatürk düşmanlarının en ılımlısından en fanatiğine kadar dilinden ve iddiasından anlayabilirsiniz.