Osman Bey Kimin Komutanıydı?

Püsküllü delinin geriye bıraktığı içi boş meselelerden birisi, Vahdettin’in Atatürk’e verdiği söylenen altınlardır. Bu konuya Hüseyin Nihal Atsız da değinmekte ve Vahdettin’in eskiden beri beslediği yarış atlarını satıp elde ettiği 40.000 altını Atatürk’e verdiğini söylemektedir. Kimi araştırmacılarsa Vahdettin’in atı olduğuna dair bir belge bulunmadığını söyleyerek buna karşı çıkmaktadırlar.

Belki 40.000 altın verildi, belki verilmedi ama bunun millî mücadele örgütlenmesini yapmak için verilip verilmediği tartışılır. Eğer Nutuk’tan hatırlayacak olursak Mustafa Kemal Atatürk’ün Samsun’a gitmek için istediği görev ve izin belgesine yetkili makamlar tarafından belli belirsiz bir imza atıldığını göz önünde bulundurmamız gerekiyor. Yine Cevat Çobanlı’nın Atatürk’e “Bir şey mi yapacaksın, Kemal?” diye sorduğu gece bu ikili Damat Ferit’in evinden ayrılıyorlardı. Damat Ferit’in evine gitmelerinin sebebi ise yine Samsun’a gitmek için onu ikna etmekti. Atatürk bu konuda gerçek niyetini açık etmeden Samsun’a gidiş izni isterken Çobanlı onun ne yapmak istediğini anlamıştı.

“40.000 altın aldı, gidip başka bir devlet kurdu” ve “Atatürk, Osmanlu subayı idi” söyleminden hareketle Atatürk’e saldıranların ne kadar haksız ve ne kadar şuursuz olduklarını kendi tarihimizden çok kısa iki örnekle anlatacağım.

Selçuk Bey’in babası Dukak, “temür yalı” (demir yaylı) olarak geçmiştir. Dukak’ın tam konumu bilinmese de önemli bir noktada olduğu biliniyor. Öyle ki hizmetinde olduğu Oğuz Yabgusu onu dinlemeden sefere çıkmazdı. Bir gün Oğuz Yabgusu, Türk boylarından birinin üstüne yürümek istedi. Dukak buna karşı çıkınca aralarında şiddetli bir tartışma oldu. Yabgu, Dukak’ın yüzünü kılıçla yaraladı. Dukak da onun kafasına gürzüyle vurup atından düşürdü. Bir süre sonra Oğuz’un önde gelenleri tarafından barıştırıldılar ve bunun şerefine şölen düzenlendi.

Selçuk Bey, babasını kaybettiği zaman 20 yaşında bile değildi. Buna rağmen Oğuz Yabguluğunun dikkatini çekmiş ve yükselmişti. O da bir Oğuz Yabguluğu komutanı idi. Bir gün yabgu ile ters düştü ve maiyetindeki Kınıklarla beraber ülkeden ayrıldı. Daha sonra Müslümanlığı seçti, Müslüman olmayan Türklere karşı yapılan seferlere katıldı. Tuğrul Bey ve Çağrı Bey tarafından kurulduğu söylense de Selçuklu’nun en azından kuruluş temellerini Selçuk Bey atmıştır.  

Osman Bey, Selçuklu sultanının emrindeydi. Selçuklu sultanından aldığı icazetle fetih yapıyordu. Ne var ki Selçuklu devletinin durumu ortadaydı. Osman Bey, çevresindeki güçlere karşı giriştiği gazada başarılar elde etmişti. İyice güçlenen Osman Bey’le ilgili Aşıkpaşazade’nin yazdıkları şöyledir:

“Dursun Fakıh, ‘Hanım, sultandan izin isteyelim’ dedi. Osman Gazi dedi ki, ‘Bu şehri ben kendi kılıcımla aldım. Bunda sultanın ne dahli var ki ondan izin alayım? Ona sultanlık veren Allah bana da gaza ile hanlık verdi. Eğer minneti şu sancak ise ben kendim dahi sancak kaldırıp kâfirlerle uğraştım. Eğer o, ‘Ben Selçuk Hanedanındanım’ derse ben de Gök Alp oğluyum derim. Eğer bu ülkeye ben onlardan önce geldim, derse Süleymanşah Dedem ondan önce geldi.’”

Osman Bey de Selçuklu komutanı idi. Selçuklu’dan sancak almış ve gaza ediyordu. Günü geldi, sultandan yardım alamayan ve Selçuklu’nun durumunu gören Osman Bey bağımsızlığını ilan edip kendi devletini kurdu. Üstelik Osman Bey, Selçuk Hanedanına karşı onlardan daha soylu olduğunu ifade etmiş oluyordu. Bu da cumhuriyet ile birlikte en eski devirlerimizin resmî tarih kitaplarımıza girmesi, varlığımızın hanedanların lütfu olmadığının anlatılmasıyla uyumlu bir gerçektir.

Görüleceği üzere hiçbir devletimizin kurucusu Mars’tan gelmemiştir. Selçuk Bey, Selçukluları kurduysa mutlaka önceden başka bir devlette yaşıyordu. Osman Bey için de aynı şey geçerlidir. Bumun Kağan, Kutluk Bilge Kül Kağan, Bilge Kül Kadir Han, Alp Tegin ve Sebük Tegin… Bunlar için de aynı şey geçerlidir. Hiçbiri ayrı bir devletten gelmemiştir ve aralarında bir önceki devlete hizmet ederken sonra onunla savaşanlar dahi vardır. Şimdi tarihimize mâl olmuş bu isimlere saldırmak bir yana, onlarla övünenler, söz konusu Türkiye Cumhuriyeti olunca bilgisizce, şuursuzca Atatürk’e saldırıyorlar.

Devlet bilinci, devletçilik öyle sizin kafanıza börk giyip, elinizde kılıçla deli deli hareketler yapıp sosyal medyaya atarak diğer delilerden takdir kazanmaya çalışmakla olmuyor. Tarihi anlamaya çalışmak gerekir ki bu da delilerin yoksun bırakıldıkları bir meziyettir.