Türk adının kökenine ilişkin çeşitli tezler vardır. Bu tezlerin bazısı halk etimolojisidir. Türk’ün “güçlü” anlamına geldiği ya da Çinlilerin iddiasındaki gibi “miğfer” anlamı buna dayanır. Bir diğer tez ise “türeyen” anlamına geldiği tezidir. Buna göre, “Türük” adının kökü “türe-” fiili olmalıdır. Doğuda Çin ve güneyde Hindistan gibi iki kalabalık nüfuslu ülke varken bizim bu adı almamız mantıklı görünmüyor.

“Türeyen” anlamı gramer açısından da sosyolojik açıdan da gerçeklere uymuyor. Osman Karatay’ın “İran ile Turan” isimli çalışmasında ifade ettiği üzere (hatırladığım kadarıyla yazıyorum), bozkırda iki çadırı üçe çıkarırsan bu sosyal düzeni bozar. Çok kalabalık olmak, kalabalık kitlelerle hareket etmek bozkıra ait bir özellik değildir. Kalabalık olunca bile toplum ve ordu çok sayıda irili ufaklı gruplara bölünür. Bozkırda hayat ve geçim kaynakları bellidir.

Türk adının “türeyen” anlamına gelmeyip “töreli” anlamına dayandığı açıktır. Bu konuda Dil Bilimci Mehmet Levent Kaya’nın “Bilge Yazıtlar” kitabında yazdıkları bilim açısından önemlidir. Kaya, hem “türeyen” anlamına gelmesi için gerekli ekin o dönem “-Ak” şeklinde bulunmadığını hatırlatmakta hem de sosyolojik gerçeklere vurgu yapmaktadır. Eğer Türük adı “türeyen” anlamına geliyor olsaydı Türk adının eski dönemlerde “Turgak”, “Turguk” gibi bir şekilde olması gerekirdi. Türk adının birçok yazım şekli vardır ama “turgak”, “türgek” gibi bir şekli yoktur.

Kaya, “Türk Uygur”, “Tat Uygur” ifadelerinden hareketle çok doğru bir noktaya temas etmektedir. Çölde yaşayan Uygurlara medeniyetsiz anlamında “Tat Uygur”, şehirde yaşayan Uygurlara ise “Türk Uygur” denmiştir. Demek ki şehirlerde yaşayan Uygurlar, Türk adını hafızalarında aslına uygun anlamıyla yaşattılar. Türk adının töreli, medenî anlamına geldiğini unutmadılar.

Unutmayalım ki Türk çadırının baş köşesine “tör” denir. Orada oturan “tör aga”dır.

Yusuf Has Hacip’in “Kutadgu Bilig” eseri aslında töre kitabıdır. Balasagunlu Yusuf olarak da bilinen Türk bilgesi, kanun ve devlet ile ilgili birçok şey yazmıştır. Şu sözleri çok önemlidir: “Halkın zengin olması için doğru kanunlar konulmalıdır. Hangi bey memlekette doğru kanun koydu ise, memleketini tazim etmiş ve gücünü aydınlatmıştır.”

“Bey adil olmalıdır. Ey hükümdar! Memlekette uzun müddet hüküm sürmek istersen kanunu doğru yürütmeli ve halkı korumalısın.”

“Bey memleket ile kanunu siyaset ile düzene koyar. Halk, hareketini onun bu siyasetine bakarak düzenler.”

“Beyler örf ve kanuna hangi şekilde riyaet ederlerse halk da örf ve kanuna o şekilde riayet eder.”

Günümüzde kimi yabancı araştırmacıların devlet üzerine çalışmalar yaparken bu bilgenin eserini incelemelerine şaşmamalıdır. Bizde ise her zaman belirttiğim üzere Kutagu Bilig’in ölçüsü öğretilir. Aytoldı bilinir, Küntogdı bilinir ama bu kadar… Birkaç genel kültür bilgisinden ibaret müfredatla Kutadgu Bilig’i öğrendiğimizi sanıyoruz.

Benim de bugünün beylerine bir hatırlatmam olacaktır.

Özellikle dizi ve filmler aracılığıyla “Kanuna riayet etmeyen kahraman devlet adamları” ve “Kanunsuz derin devlet kahramanları” imajı, devletin bekâsı için bir tehdit oluşturuyor çünkü kanuna uymayan devlet adamları, kanuna uymayan sanal kahramanlar topluma yanlış bir devlet anlayışı aşılıyorlar. Yani toplumu zehirliyorlar.

Trafik teröristlerinin birçoğu nereden türüyor?

Yüksek yerlerde tanıdığı olduğunu söyleyenlere bakın. Hem devletçi geçiniyorlar hem de kendilerini kanunun üstünde görüyorlar. Makam sahiplerinin arkasına sığınan bir kurnaz, bıyıklarının arkasından sinsice sırıtarak kanunun kendisine işlemediğini görünce mutlu oluyor. Böyle kurnazlar daha bir devletçi (!) hatta daha bir devlet (!) oluyorlar.

Yusuf Has Hacip kabrinden kalkıp gelse töre kitabını suratlarına çarpardı. “Deyyuslar” derdi, “Siz mi devletsiniz?”

Ey beyim!

Türk töreyle, devlet kanunla var olur.