Geleceğe doğru adım atarken hafıza tazeleyip geçmişi gözden geçirmek iyidir. Arkan sağlamsa ileri doğru yürüyüşün sağlam olacaktır. Hafıza tazelerken arşivleri gözden geçirmek iyidir.
Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında kim neler demiş, neler yazmış; kimler kimlerle kol kola gezmiş, şimdi kimler bir köşeye geçip bir umut belki yeni kumpaslar gelir diye bekliyormuş, diye soruyorsak da arşivleri gözden geçirmeliyiz.
Mesela Ergenekon kumpasının öncesinde ve sonrasında Türk Ortodoks Patrikhanesi’ne duyulan hıncı hatırlayalım. Art niyet ve ağız birliğini inceleyelim.
İlkesini sözde özgür gazetecilik olarak açıklayan Bianet (Bağımsız İletişim Ağı) isimli siteden bir haber:
“Ergenekon soruşturması kapsamında Türk Ortodoks Patrikhanesi sözcüsü Sevgi Erenerol da gözaltına alındı. Gözaltına alınanlardan bir başkasının, Avukat Kemal Kerinçsiz’in Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne karşı eylemlerde öne çıktığını anımsayanların kafası karışmış olabilir.
Türk Ortodoks Patrikhanesi, dünya Ortodokslarının ruhanî merkezi olan Fener’deki Rum Ortodoks Patrikhanesi’yle ilgili yok. Ya da (Kendi imlaları. Yazar) varsa bile, Türkiye’de devletin on yıllardır Rum Ortodoks Patrikhanesi’ne karşı bir ‘dengeleme kozu’ olarak kullandığı bir kurum. 1968’den beri bir cemaati yok.”
Bianet, 24 Ocak 2008 tarihli haber.
Vurgulu yazdığım yerleri aklınızda tutun. Yazının ilerleyen bölümlerinde bu yerlerden iki noktaya değineceğim.
En Son Haber isimli internet sitesinde yer alan, imla ve yazı düzeni bakımından kötü durumda olduğu için kimin yazdığı, yazının neden bu durumda olduğu belli olmayan bir yazı daha var. Sözde Ergenekon ve Türk Ortodoks Patrikhanesi hakkında bilgi veriliyor:
“Ergenekon’da Adı Geçen Türk Ortodoks Kilisesi Nedir?
Ergenekon Operasyonu ile ortaya çıkan ilişkiler ağı içinde en çok dikkat çeken Türk Ortodoks Kilisesi’nin çete ile olan bağlantısı oldu.”
En Son Haber, 29.01.2008 tarihli haber.
Yazının devamında emekli Tuğgeneral Veli Küçük’ün Türk Ortodoks Patrikhanesini kullandığı, Patrikhane’nin örgütün yani Ergenekon’un kasası ve karargahı olduğu safsatalarına yer verilmiş. Dahası, Patrikhane’nin tek cemaatinin Ergenekon olduğu yazılmış ve cemaatinin olmadığına değinilmiş. Bakın başka bir sitenin haberimde bu ikinci vurgu oldu. Şunu da eklemeliyim ki aynı yazıda Rum milliyetçilerinin sözcülüğüne soyunulmuş, Türk devletinin bu patrikhaneyi kurarak Rumları asimile etmek istediği iddia edilmiştir.
Yine bir başka haber:
“Cemaati değil malı olan patrikhane
Adı Ergenekon operasyonu ile gündeme gelen, örgütün ‘beyinlerinin merkezi’ denen Bağımsız Türk Ortodoks Patrikhanesi, hayli ilginç özellikler taşıyor. Türk devletinin Fener Rum Patrikhanesi’ne karşı desteklediği patrikhanenin tümü aynı aileden. Ve cemaati ‘yok’ denecek kadar az olsa da, patrihane, çok ciddi bir mal varlığının sahibi.”
Hürriyet internet sitesi, 30.01.2008 tarihli haber.
Ve olmazsa olmazımız, Agos.. “Türkçü Patrik’in MHP’li Torunu: Sevgi Erenerol” isimli haberde de aşağı yukarı aynı iddialar vurgulanmış ama dolaylı yoldan… Sanki bir suçmuş gibi, Sevgi Erenerol’un TSK’ye misyonerlik faaliyetleriyle ilgili seminer verdiğine değinilmiş, hem kendisinin hem de dedesi Papa Eftim’in milliyetçiliği ve yine ekonomik durumu sorgulanmış. Haberin bitiş cümleleri ise çok dikkat çekicidir:
“Uzun süren tutukluluk sürecinin ardından Erenerol, 5 Ağustos 2013’te İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından karara bağlanan Ergenekon davasında müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak o da Özel Yetkili Mahkemelerin kapatılması ve tutukluluk süresini 5 yılla sınırlayan yeni kanunun yürürlüğe girmesinin ardından diğer Ergenekon davasının tutuklu sanıkları gibi tahliye edildi. Yani aramızda…”
Agos, 14.03.2014 tarihli haber.
Bilmem hatırlar mısınız, Ergenekon kumpası sürecinin başında neler yazılıp çizilmişti… Agartalar, Şambalalar, Tibetler havada uçuyordu. “Kökü çok eski ezoterik ve yerin altında yaşayan örgütlere dayanan Ergenekon ve Türk Ortodoks Patrikhanesi” safsataları yer alıyordu. Onlara hiç girmiyorum ama gizem arayan, ezoterizme ilgi duyan varsa Vatikan’ı ele alsın. Oradan çok malzeme çıkar, deyip geçiyorum.
Ergenekon ve Balyoz kumpasları tam anlamıyla birer intikam operasyonudur. Fener Rum Patrikhanesi yıllar boyunca ihanet merkezi olmuştur. Bu patrikhanenin Türkiye’deki Türkleri asimile etme çabaları öteden beri bilinen bir şeydi. Ortodoks Türklerin bir kilise isteği daha 20 Kasım 1903’te padişaha yazılan mektuptan anlaşılıyordu. Yoğun bir Rumlaştırma baskısına karşı Türkler kendi benliklerini muhafaza etmek için kilise kurmak istiyorlardı. Atatürk’ün “Kurtuluş Savaşımıza bir ordu kadar hizmet etmiştir” dediği Papa Eftim, bu kilisenin kurulmasına öncü olmuştur.
Hristiyanlık, Türk dünyasında Müslümanlık kadar yayılmamıştır. “Cemaati olmayan kilise olur mu” sorusunun ilk ve doğal cevabı budur. Akıllı uslu biri de bu soruyu sormaz. Tarihe baktığımız zaman, Agosların, Zamanların, Tarafların, nice azınlıkçı veya azınlık sevdalı odakların yadırgayıp düşmanlık beslediği Hristiyan Türkler her zaman var olmuşlardır. Bu Hristiyan Türklerin tek tük ama saygıdeğer aileler olduğu da tarihte görülmemiş şeyler değildir.
Mesela Tatikios, Doğu Roma döneminde yükselebileceği en yüksek rütbeye yükselmiş Hristiyan bir Türk’tür. Savaşçılığının yanı sıra aldığı retorik eğitimin hakkını vermiş, dürüstlüğü ve cesaretiyle nam salmıştır. Tektir; kendisinin ölümünden sonra bu ismi kullananlar olmuşsa da onun soyundan olup olmadıkları net değildir. Tatikios’u “Böyle bir örnek yok” diyerek yok mu sayacağız?
İoannis Aksukhos, dokuz yaşından beri Doğu Roma’nın kalbinde bulunuyordu ve o zamandan beri kendini çok sevdirmişti. Son derece dürüsttü ve zekiydi. İmparatorun ailesi kendi içinde komplolara karışmıştı. Ablası, kardeşini tahttan indirmek isteyince Aksukhos, Komnenosları büyük bir yıkımdan kurtardı. İmparator, Aksukhos’un, kendisine yapılan darbe girişimini engellemesinden sonra ablasının mal varlığını ona devretmek istedi. Buna karşın Aksukhos, Komnenosları barıştırdı ve büyük mal varlığını reddetti. Aksukhos ailesinin soyu devam etti. Türk coğrafyasının büyüklüğü ve dinî tercihe bakarsak Aksukhosları da mı yok sayacağız? Nihayetinde bugün pek çok yobaz kafa “Hristiyan Türk mü olur” diye çıkışıyor, Agos zihniyeti ise Türkiye’deki Hristiyan Türklerin ya Türklüğünü ya da Hristiyanlığını kabul etmiyor.
Maniakes ailesi, Selçukluların Kafkasya’ya yeni adım attığı günlerde kendi isteğiyle Doğu Roma’nın hizmetine girmişti. George Maniakes, Doğu Roma adına Urfa’yı fetheden, İsa’nın Kral Abgar’a mektubu bulup ortaya çıkaran adamdır. Sonuna “is”, “us” gelince adın kökünü unutanlar çok olduğu için, çoğu kez bu adamın Türklüğü vurgulanmadan geçilir. Dünyanın hemen her yerinde sansüre ve tahrifata uğratılan Türklük, Türkiye’de Türkçe konuşan Rumları asimile ediyormuş. Unutulan veya gizlenen bir şey var ki Rum, Yunan demek değildir, Romalı demektir ve pek âlâ Roma vatandaşı Ermeni, Roma vatandaşı Yunanlı, Roma vatandaşı Arap olduğu gibi Roma vatandaşı Türkler de vardır. Bir tek Türkleri yok saymak, bir tek Türklerin Türk olmadıklarını iddia etmek mi faşizm değildir?
Bu konuda son olarak şunu hatırlatıp geçelim: Ortodoksluk, Hristiyanlık içinde Katolikliğe karşı daima az ve yetersiz olmuştur. Bunun nedeni Ortodoksluk inancındaki “Grek” merkezli düşüncedir. Bu mezhep Grek merkezli olduğu için zaten az yayılmış; Ruslar bile kendi içinde Rusçu – Grekçi kiliseler şeklinde bölünmüş; Katoliklerin Polonyalı İsa, Hintli İsa, Arap İsa, Germen İsa propogandalarına, esnekliğine karşı Grekçilikte direttiği için zayıf kalmıştır. Türk Ortodoks Patrikhanesi, Hristiyanlığın özüne sadık kaldığı ve Türk olduğu için elbette kabul edilmeyecektir. Bu, hem Fener Rum Patrikhanesi hem de Vatikan’ın ortak duruşudur (veya omurgasızlığıdır).
Gelelim Erenerol ailesinin milliyetçiliğine… Hitler, Almanlardan çıkmasaydı Rum Ortodokslardan çıkardı. Rum Ortodokslardan çıkmasaydı sözde hümanist özde ırkçı Agos’tan çıkardı. Biz Türklerin milliyetçiliğini gündeme getirerek kendi milliyetçiliklerinin üstünü örtmeye çalışanlar, unutmasınlar ki biz onların gerçek yüzünü görüyoruz. Onlar ancak kinler arası diyaloglarda kendilerini gizleyebilirler. Kimi kanından, kimi dininden, kimi mezhebinden ötürü kin duyuyor. Kininiz, dininiz olmuşsa da Türk milletine vız gelir.
Son olarak… Ergenekon ve Balyoz kumpasları birer intikam operasyonudur, demiştim. Mustafa Kemal Atatürk ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yürütülen psikolojik harekat, Türklüğün bütün değerleri gibi yine onun değerlerinden olan Türk Ortodoks Patrikhanesini hedef almıştır. Ergenekon ve Balyoz kumpasları bitmişse de bu kumpasları yaratan zihniyet bitmemiştir. Şimdi o zihniyete şu soruları sorup bitireyim:
- Türk Ortodoks Patrikhanesi için “Türk devletine çalışıyor” diyenler, neyi yadırgıyorlar? Fener Rum Patrikhanesi, Türk devletinin bir kurumu olduğu hâlde sözde ekümenik sıfatıyla ne işler çeviriyor, ne kanunları çiğniyor da bu neden yadırganmıyor?
- Diyelim ki Türk Ortodoks Patrikhanesi, Rumları bölmek için kurulmuş bir devlet projesi olsun. Böyle bir şeyin intikamını almaya ya da hesabını sormaya kalkanlar kimin sözcülüğünü yaptılar?
- Cemaati olmayan kilise vurgusu ve ardından gelen mal varlığı listesi, taşeronların iştahını kabartıp salyalarını akıtıyor olmasın? 3 – 5 dolara şerefini satıp cemaatsiz kilise yazısı yazanlara değil 3 kuruşa satın aldığı adamlarla bir patrikhanenin varlığına çullananlara bakın.
- Nutuk’u suç delili saymaya kalkan kepazeler, Türk Ortodoks Patrikhanesine saldırmakla akılları sıra Sevr’in intikamını almaya mı çalışıyorlar?
Türklerin uyanmaları gerekiyor. Her yandan kendilerini sarmış ve sarmakta olan, özü kinden meydana gelen bir örümcek ağı var. Ermeni, Rum, Yahudi, ‘maalesef’ Türkler ve daha niceleri… Tüm bunların hümanizm ve demokrasi maskeli oyunlarına karşı gözlerinizi açık tutunuz.
Not: Ne kadar ilginç değil mi? Türkiye’de TSK’nin içkili baloları propogandasını dillerinden düşürmeyenler, kendi inançlarının tam tersi olduğunu iddia ettikleri ve özünde pagan olan Vatikan başta olmak üzere pek çok Türk düşmanı odakla diyalog adı altında kol kola giriyorlar. Hatırlatalım ki papalık makamının ortaya çıkışında bile Türk etkisi vardır.
İkinci not: Papalar, Papa Damasus’tan beri, pagan Etrüsk rahiplerinin “pontifex maximus” (köprü yapıcı) ünvanını kullanırlar. Giydikleri kıyafetler de dikkatli gözlerden kaçmamalıdır. Bu konular, bu konulardaki Türk etkisi, demir yolculuk yazılarımızın konusu olacağı için şimdilik derine inmiyorum.