Kinler Arası Diyalog – 2

Ali Erbaş kime kılıç çekti? Sağda solda yapılan “Haçlılara kılıç çekti” vb. propogandalar doğru mudur?

Elbette değildir.

Ali Erbaş göreve geldiği ilk günden beri açıkça Mustafa Kemal’e ve onun kurduğu cumhuriyete karşı bir savaş içindedir. Bunu gizleme ihtiyacı da duymuyor ki 9 Kasım tarihinde fesli şarlatan Kadir Mısıroğlu’nu ziyaret edebiliyor. Bu tarihte yapılmış bir ziyareti tesadüf olarak görmek için hem Erbaş’ın hem de tesadüf olarak görenlerin zırcahil olmaları gerekir.

Dinlerarası daha doğru bir ifadeyle kinler arası diyalogun Türkiye’deki temel hedefi laikliktir. Türkiye’de her ne kadar laikliğin diğer din cemaatlerinin işine geldiği savunulsa da gerçek böyle değildir. Mesela Fener Rum Patrikhanesi bugün Türk devletine bağlıdır, asla devletin üzerinde veya dışında değildir. Oysa bu fitne merkezi, tarihte olduğu gibi bugün de kibir yuvasıdır. Kendi çapında Türkiye’den bağımsız hareket etmekte ve mesela İstanbul’u bile hâlâ yayımladıkları Türkçe metinlerin çoğu dahil olmak üzere Konstantinopol olarak adlandırmaktadır.

Fener Rum Patrikhanesi’nin “ekümenik” (evrensel) bir kilise olma iddiası çok eskilere dayanır. Bu iddia yüzündendir ki teoride Hristiyanlık, pratikte iki Roma büyük zararlar görmüştür. İlk ekümenik konsey İS. 325 yılında İznik’te toplanmıştır. Bu konseyin başındaki isim Doğu Roma hükümdarı Büyük Konstantin’dir. Konseyin başında olmasına rağmen Konstantin’in Hristiyanlığı dahi şüphelidir. Zaten o, bu toplantıda “Bütün Dinlerin Başrahibi” gibi bir sıfat kullanıyor. Rivayet odur ki çok sert olan, aşırı otoriter devletçi yapısı nedeniyle kendi ailesini bile kesen bu hükümdar, hasta yatağında ölmek üzereyken birkaç yaramaz Hristiyan papazın üstüne vaftiz suyu sıçratmasıyla Hristiyan olarak ölmüştür!

Çok ayrıntıya girmeyeceğim. Araştırırsanız göreceksiniz ki hasta ruhlu gayeleri uğruna büyük entrikalar içine giren Patrikhane liderleri, İstanbul başta olmak üzere Roma’nın ve Hristiyan dünyasının içinde deyim yerindeyse paralel devlet olmuşlardır.

Şimdi Fener Rum Patrikhanesi’nin faaliyetlerini ne kapsamında değerlendireceğiz? Bilhassa ekümeniklik faaliyetler laiklik ilkemize mi dayanır? Laiklik dışında mı değerlendirilir?

Tabi ki bu hareketler laiklik ilkesine tamamen aykırıdır. Dini yaşamak başkadır, dini siyasete alet etmek başkadır. İster Müslüman olsun ister Hristiyan olsun ister Musevî… Bütün dinci hareketler laiklik karşıtıdır.

Türkiye’de böyle laiklik karşıtı şer konseyinin varlığından söz etmek mümkündür. Bu konseyin üyeleri yalnız Müslümanlar değildir. Türkiye ve Atatürk düşmanı bütün dinciler din fark etmeksizin bu şer konseyinin içindedirler. Her biri, dinlerarası diyalog çatısı altında bir araya gelmiştir. Körler sağırlar birbirini ağırlar…

Ama bu körler ve sağırların, kör ve sağır olmadığı için kendine düşman saydığı ortak bir yer vardır: Türk Ortodoks Patrikhanesi.

Ergenekon kumpaslarının ilk hedeflerinden biriydi burası…

Yeri gelmişken uzun zaman önce okuduğum bir hikâyeyi anlatıp yazımı noktalayayım.

Orta Çağ Avrupa’sında, büyük şehirlerden birinde terk edilmiş bir bina varmış. Bir rahip bu şehre geldiği zaman terk edilmiş binayı görmüş. Eskiden birçok rahibin kaldığı binaya korkudan kimse yaklaşmıyormuş. Meğer iblis vaktiyle bu binaya yerleşmiş. Her gün din adamlarının dairesine gider, domuz ve tavuk sesleri çıkararak zavallıları korkuturmuş. Yeni rahip kendisini uyaranlara aldırmaksızın bu binaya yerleşmiş. Derken akşam olmuş; iblis, tavuk ve domuz sesleri çıkarmaya başlamış. Ne yaparsa yapsın, ne tuhaf hâllere girerse girsin rahip korkmuyormuş. Çaresizlik içinde rahibin karşısına çıkmış. Rahip, iblise “Tanrı’ya olan düşmanlığın yüzündenn ne hâllere düştün. Domuz gibi viyaklıyorsun, tavuk gibi gıdaklıyorsun.” demiş.

Tanrı’yla savaşmayın. Kazanamayacağınız gibi hâlden hâle düşersiniz.