Akıl ve mantık silahıyla savaş verenlerin karşısındaki düşman askerleri, kocaman bir tanrılar ordusunu meydana getirmektedir. Bu tanrılar, dört bacaklı veya iki kafalı; devasa büyüklükte veya iri pençeli yaratıklar değildir. Bu tanrılar, göze açıkça görünmez. Düşman askerlerinin vücudu birer zırhtır; o zayıf görünüşlü zırh, cüretkâr oluşunu içinde koruduğu tanrıya borçludur. Tanrılar, etten kemikten zırhlara şöyle fısıldar: “Kendin için yaşa, kendine tap. Dünya senin için bir ganimettir. Adalet, ahlâk ve tüm insanlık senin ayaklarına serilmiştir. Hakkın olanı al. Hakkın olanı almak için her şey mübahtır.”
Günümüzde insanlarının büyük çoğunu tarif ediyorum.
İnsan, merak eden ve hakikati arayandır. Merak etmeyen ve hakikati aramayan kafalar bomboştur. Bomboş kafaları taşıyan vücutlara insan demeyiz, onlar insanımsı olarak kalmışlardır. Onların hayatında güç gösterisi, mal mülk gösterişi, üreme sevdası büyük yer tutar. Bir şaklabanın arabasıyla gezerken ders işlenmekte olan bir okulun önünde gürültü yaparak yoldan geçmekte olan kızlara gösteriş yapması, bir gorilin güç gösterisinden ne kadar farklı olabilir?
Kitap okumanın bilgiyi değerlendirmek değil satmak için, içinde yanan tanrılara yakışır ateşi harlamak için gerçekleşen bir eylem olduğu zamandayız. Bu nedenledir ki okumuş olanların da okumamış olanların da çoğunun içinde birer tanrı yaratılmıştır. Kimisi içindeki başbuğa tapıyor; ülküsü, o kişi için, başbuğa giden bir köprü görevi görüyor. Hakikati unutuyor o kişi. Kimisi ise şeytanlaşıyor, insanı aldatmak için onun kafasını göğe çevirmesini sağlıyor. Gökyüzündeki tanrıları anlatarak içindeki tanrılara tapınılmasını istiyor. Kendini çok kutsal bir yere yerleştiriyor. Kimisi ise iç dünyasında Sovyetler Birliği’nin başındadır. Evinin her yerinde Che vardır ama asıl Che kendi içindir; o kendi içindeki ihtiraslara tapınmaktadır.
Kısacası… Başbuğ, Mehdi, Che arayan aslında kendi içindeki kibre tapıyor. Oysa aslolan hakikattir. İnsan, hakikatin peşinde koşmalıdır. Onun ne olduğunu veya ne olabileceğini anlamaya çalışmalıdır. Sonra onun nerede olabileceğini sorgulamalı ve aramalıdır. İnsanın doğru bir yolda yürümesinin yolu da budur.
İçindeki merkeze yani özüne ne yerleştirirsen hayatını onun etrafında şekillendirirsin. Sana gelip büyük bir lider olman gerektiğini fısıldayanlardan uzak dur, onun seninle değil ihtiraslarınla konuşuyor. Sağından yaklaşıp Mehdi’yi anlatanlardan uzak dur, aslında kendisini anlatıyor. Biri gelip cennette sınırsız cinsellik olduğundan, her yerden şaraplar aktığından söz ediyorsa ondan uzak dur, o aslında neyi arzuluyorsa onu anlatıyor.
Tanrı’ya inanmak için onunla adeta ticaret yapıyorlar. Ne kadar çok sevap o kadar çok huri… Ne kadar çok ibadet o kadar çok cennet köşkü… Ne kadar çok diline dolarsa da o kadar çok “seçilmiş insan” oluyor.
İnsanlık ne kadar rezil bir hâldedir ki bir hayvanın bile yapmadığını yapıyor. Nice insan toplulukları vardır ki seçilmiş ve herkesten çok her şeyi hak eden kimseler tarafından yönetilir. Belediyede tanıdık arayan bir kimsenin arayışıyla cennete gitmek için seçilmiş insan arayan kimsenin arasındaki fark nedir?
Bazı konularda her şey birbirine paralel gider. Tanrı’yla bile pazarlığa oturan, cennette bile torpil arayan insanların ülkesinde torpil, iltimas zirve yapar. Açıkça “Bizim cemaatimize ateş yok” diyenler vardır. Bu cemaatler bir toplumu rüşvetçi, menfaatçi, torpilci yapmaz da ne yapar?
Evet…
Eğer silahın akıl ve mantıksa en önce tanrılarla savaştığını unutmamalısın. Adına şeriat denilen düzen – ki istediğiniz dinin şeriatı olsun – kadınlar ve erkekler arasında erkeklerin, erkeklerin kendi arasında ise güçlü ve zengin olanın egemenliğinden başka bir şey değildir. İnsanı dünyevîlikten kurtarma iddiasındaki şu yığınlara bakın: Bütün dikkatleri evli çiftlerin yorganlarının altında, genç erkek ve genç kızların kasıklarındadır. Her şeye buna göre hüküm verirler. Elbise boyu, ayakkabı rengi…
“Her şey bundan ibaret değil” diyenler olacaktır… Kastettikleri şey, iyinin ve güzelin de öğütlenmesidir. Oysa iyi ve güzel olanı işlemek için etten kemikten putlara tapmaya gerek yoktur. Kendi rızasıyla kendini köle yapanlara yalnız “insanımsı” diyebiliriz.
Ben, bütün dünya varlığından sıyrılarak var olan her şeyimi milletime adıyorum. Hakikati arayışım Türklüğün yaşaması için gerekli olana koşmak isteyişimdendir. Benim içimde tanrı yoktur; bir cahilin cüretkâr kibri yoktur. Tek bir Tanrı’ya doğru özümdeki aşk ateşiyle yürürken Türk’ün kutlu savaşında sıradan bir er olmanın şerefini yaşıyorum. Gözlerimi kapatıp Tanrı beldesine doğru yolculuğa çıkarken Türk’ün sonsuz deryasında bir damla etkisi bırakmak, hayattaki tek amacımdır.
Bu yolda karşıma çıkan bütün etten kemikten putları yıkacağım. İnsanları esir edip zehirleyerek onların içinde gizlenen bütün sinsi tanrıları yok edeceğim. Yolun sonu, son nefesimdir.