ATürkiye’deki siyasî partiler uzun zamandır “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı diyeceğiz” anlayışıyla hareket ediyor. Herhangi bir parti kendi iddiasının aksine bir iş yapsa, kendi çizgisinin dışına çıksa gelen tepkiye verilen ilk cevap da budur. Bu çizgi dışına çıkmaları yani tavizleri, savunucusu olan vatandaşlar da “ayı – dayı” stratejisi diye açıklamaya çalışıyorlar. İşin trajikomik yanı şu ki hepsi de bunları “gizli strateji” olarak görüyor. Tuhaf ama gerçek, bir siyasetçi bile gittiği her yerde bunu açıkça söylemekten geri durmayabiliyor.
İşin gerçeği ise acıdır. Halk, siyasî partiler için köprüyü geçene kadar dayıdır. Siyasî partiler ise dayı dedikleri tarafından köprüyü tahrip etmek, mümkünse yıkmak için dayı olarak görülüyorlar. Kısacası bu ayı – dayı olayının bir nevi hiyerarşik olduğunu söylemek mümkündür.
Ülkemize kadar gelip sivil toplum kuruluşları kuran veya var olan kuruluşların önemli bölümünü ele geçiren, bir kısmına sızarak iş yapamaz hâle getiren sistem sahipleri elbette kendi güçlerini kullanmak isteyenlerin farkındadırlar. Siyonist protokollerinin 15. maddesi şöyledir:
“İktidarımızın hâlesi kendisinin üstün nüfuzunu kazanma uğruna en küçük bir karşı gelme için uygun bir cezayı, yani zalim bir cezayı gerektirir. Buna maruz kalan kimseler her ne kadar uğradığı ceza kusurunu aşmış olsa da idarî muharebe sahasında otorite, prensip ve kanun umuma ait arabanın dizginlerini ellerinde tutanların umumî yoldan kendi hususî patikalarına sapmalarına müsaade edilemez.”
İşte olay budur…
Muhalefet partilerinin 6’lı mutabakatını gördük, okuduk. Mutabakatı okuduktan sonra masanın 6+1 olduğu net bir şekilde anlaşılıyor. Dahası bu mutabakat metninin kimler tarafından hazırlandığı da ifşa oldu. 6+1’li masanın hepsi birbirine dayı diyor ve bütün dayıların hürmet ettiği tek bir masa var. O masa; açılımların, kumpas davalarının, sözde demokratikleşmenin, Türklüğü ve Mustafa Kemal’i bu topraklardan silmenin tasarlandığı masadır.
Dün bütün bu tasarımlara karşı gösterilen kuvayımilliye duruşu nasıl her türlü saldırı, ihanet ve gaflet girişimine karşı başarılı olduysa yarın yine öyle olacaktır. Dayıların, teyzelerin haberi olsun.
***
“Gidebilirler”…
Sayın Cumhurbaşkanı, istifa eden ve ülkeden ayrılan doktorlarımız için bu ifadeyi kullandı. Ne diyelim? Bu kadar hakaret, bu kadar iş baskısı, bu kadar saldırı boşuna değilmiş demek ki.
Siyasî iktidar doğrudan olmasa bile dolaylı yoldan bu kötülüklere yol veriyor. “Gitsinler” demek olmaz. İnsanların şartlarını iyileştirmediğiniz sürece istediğinize yol verin. Elinizde adam kalmayıp nihayet sözde mültecilerden doktorlar seçersiniz. Onlarsa ilk fırsatta çekip gideceklerdir ve bunun için rahat olmalarına da gerek yoktur. Sonra ne olacak?
Doblocu dayılar mı bizi tedavi edecek?