İnsanlar çok eskiden beri birbirlerine gerçek, kurgu veya kısmen gerçek hikâyeler anlatır dururlar. Yazının icadından önce de destanlar, şiirler, hikâyeler vardı. İyice düşünülürse birçok annenin, çocuklarına “Dişlerini temizlemezsen onları cinler yer” demesinde ya da bir insanın ekmek / nimet kırıntılarının etrafa dökülmesi durumunda olağanüstü varlıklar tarafından çarpılması bile bir amaca hizmet eder. İki inanıştan birinin altında temizlik diğerinde ise israf yatar.

Bir annenin çocuğunu yetiştirmesi gibi toplumlar da özellikle yaşlı ve zeki insanların tecrübelerine ihtiyaç duymuştur. Bir toplum diğer topluma karşı savunma ve saldırı çareleri düşünmüştür. Meydana gelen savaşlar, çatışmalar, kavgalarsa mitoloji, hikâye, şiir, destan oluşturmuştur. Bütün bunlar uzun süreler sözlü edebiyat ürünü olarak devam ederken zaman içerisinde yazılı edebiyatla da hayatını devam ettirmiştir.

Çeşitli kaynaklar aracılığıyla günümüze gelen Oğuznameler, sözlü ve yazılı edebiyatımızın birer ürünü olarak Oğuzların hayatında önemli yer tutardı. Oğuznamelerdeki savaşlar başta olmak üzere olaylar, kahramanlıklar, öğütler gençlerin yetişmesinde çok önemliydi. Bunlar birer “şuur” inşa ederdi ve bu şuur, toplumun yaşamını sürdürmesinde, hedeflerini gerçekleştirmesinde olmazsa olmazdır. Bilge Kağan ve Tonyukuk’un yazdıkları Çinlilere, Gaspıralı’nın yazdıkları Ruslara, Atatürk’ün Nutuk’ta yazdıkları Batı emperyalizmine karşı sürekli bilinç yaratır. Tüm bu kaynakların ortak noktalarından biri de iç tehlikelere karşı bilinç yaratmalarıdır.

Teknoloji ilerlemiş; radyo, televizyon, sinema hayatımıza girmiştir. Gazeteler, dergiler, kitaplar sayıca artmış ve yaygınlaşarak daha kolay yayılır hâle gelmiştir. Tüm bu gelişmeler elbette dünyanın gidişini her yönden etkilemiştir. Toplumlara yön veren, onlarda sürekli bilinç yaratan kaynaklara ulaşmanın veya o kaynakların bize ulaşmasının çok şeyi değiştireceğini düşünmemek hata olacaktır. Günümüzde buna bilgisayar ve internet eklenmiştir. Böylece sürekli bilinç evrensel bir nitelik kazanmıştır. Denilebilir ki film ve dizilerin yanında artık Youtube içerikleri, bilgisayar oyunları birer “sanal Dede Korkut” niteliği kazanmıştır. Bu unsurlar çocuk yetiştirme konusunda ebeveynlere adeta ortak olmuştur.

Bilgisayar oyunlarının her yaştan insan üzerinde derin etkisi olduğu açık bir gerçektir. Oyunlarla geçen vakit günden güne artmaktadır. Çok çeşitli kategorilerde yaygınlaşmış bilgisayar oyunları gelişen teknolojiyle birlikte senaryo ve hikâye noktasında gerçekçiliğini artırmaktadır. Dünyanın pek çok yerinden her yaştan insan internet bağlantısı sayesinde oyun dünyasında buluşmaktadır. Litvanya’da yaşayan birinin, oturduğu yerden Hindistan’da yaşayan biriyle arkadaş, düşman, sevgili olabileceğini birkaç asır öncesinden hayal etseydiniz ve bunu başka insanlara anlatsaydınız bir büyünün peşinde koştuğunuzu düşünüp sizden şüphe edebilirlerdi.

ABD’nin dünyadaki hedeflerini gerçekleştirmesinde Hollywood’un etkisi ve gücü tartışılmaz ancak artık bilgisayar oyunlarının özellikle çocuklar üzerindeki derin etkisini gözden kaçırmamak gerekir. O yüzden kısaca Call of Duty Modern Warfare serisine değineceğim.

Call of Duty Modern Warfare serisi ABD’nin Irak’ı işgaliyle başlar. Al – Asad adında Iraklı bir diktatörü indirme görevi bizi Rus milliyetçilerinin parti liderlerine götürür. Irak’ta başarılı bir operasyondan dönerken atom bombası patlatılır ve koskoca bir şehir harap olur. Tabi Amerikan askerleri hayatını kaybeder. Oyun boyunca Amerikan ve İngiliz ordusundan çeşitli karakterleri oynadığımızı ekleyelim. Atom bombası patlatacak kadar vahşet düşkünü güçlere karşı içimizde bir intikam hırsı doğuyor.

Oyunun bir noktasında yıllar öncesine gidiyoruz. Captain Price karakterinin gençliği oluyoruz, operasyona gittiğimiz yer ise Ukrayna / Pripyat. Hedefimiz ise Rus milliyetçilerinin lideri Imran Zakhaev. Atom bombasının patlatılmasında da bu isim vardır. Ayrıca karakterin adı Müslümanlara, soyadı Ruslara dikkat çekiyor.

Modern Warfare serileri boyunca daimi düşmanlarımız Rus milliyetçileridir. Rusların tarafından baktığımız tek noktada kendimizi Makarov adlı bir psikopatın ekibinde buluruz. Yaptığımız şey ise dehşet vericidir: Katliam!

Oyunda Rusya, ABD’yi işgal ediyor, Avrupa ülkelerini işgal ediyor. Rus ordusu korkunç bir tahrip gücüyle karşımıza çıkıyor. Buna karşın görevimiz İngiliz ve ABD karakterleri aracılığıyla Rus milliyetçilerinin işgaline son vermek, Rusya’da bu milliyetçilere karşı olan insanları bile bunlardan kurtarmak…

Oyunu birçok açıdan inceleyebiliriz. Örneğin, Avrupa şehirlerinin güzelliğini de harap olmuşluğunu da hep hava vasıtalarında görev yaparken gözlemleyebiliyoruz. Bunlar hep “psikolojik” etkilerin artmasına yaramaktadır. Oyun çıktığı zaman bize korkunç gelen bu olaylara dair bütün kamuoyunda ciddi korkular, endişeler ortaya çıkmıştır.

Call of Duty Modern Warfare serileri elbette tek örnek değildir. İyi bir bilgisayar oyuncusu olmayan ben, Battlefield ve Medal of Honor oyunlarını da oynadım. Bu oyunlarda, mesela Battlefield’ta karşımıza çıkan düşmanlardan biri Çin’dir. Bu oyunlar bizi İran’la, Irak’la savaştırıyor. Amerikalı kötü karakterler ise Amerikan topluluklarına değil, düşmanlarımıza hizmet eden veya onları yöneten karakterler olarak karşımıza çıkar.

Burada olayı gizemleştirmeye gerek yok. Devletler kendince bir strateji oluşturur ve buna göre hareket eder. İhtiyaçları doğrultusunda hem kendi kamuoyunu hem de etki edebildiği kadar ülkeyi etkilemek ister. Call of Duty serilerinde Amerika’nın güvenlik bakımından tehdit gördüğü ne varsa onu anlamak çok kolaydır. Modern Warfare serisinde Rusya’nın Avrupa’yı işgal etmesi, saldırıya uğrayıp tahrip edilenlerden birinin ABD olması elbette tesadüf değildir. ABD’nin Avrupa ve Rusya politikasını – özellikle bugün – anlamak için yeterli örnektir.

Şunu ifade etmek isterim: Bir yönetici halkını nasıl görür ve ona nasıl davranırsa halkın çoğunluğu da ona göre şekillenir. Mustafa Kemal Atatürk “Türk milleti zekiydi” derken haklıydı. Bizim, bize inanan idarecilere ihtiyacımız vardır. Bizim, inandığımız idarecilere ihtiyacımız vardır. Ben o yüzden bizim milletimizin zekâsına çok güvenirim. Ona gereken değeri verirsen mutlaka gereğini yapar. Tutup olumsuz yönlerini kaşırsan, cahilleştirirsen de o yönde gider. Maalesef ki her şeyin en iyisini yapabilme yeteneğinin olumsuz bir özelliğidir bu.

Bilim insanlarımıza her zaman inandım, güvendim. Mühendislerimize her zaman inandım, güvendim. Öğretmenlerimize, doktorlarımıza… Millî bilinçle ülkesine katkı sunmak isteyene her zaman baş tacım gözüyle baktım. Bu ülkenin çocukları ellerine maddî imkân verilirse – ki verilmediğinde bile – çok iyi işler yapabiliyorlar. Bu ülkenin stratejik kurum ve kuruluşları Türk gençlerinden oluşan ekip ve iyi bir bütçeyle bilgisayar oyunları yapacak şirketler kurmalıdır. Türk milletini bugünlere getiren özelliklerden biri bir şeyden geri kalsa bile onu mutlaka yapma isteğidir. Bugün eğer ABD’nin, Rusya’nın veya bir başka devletin menfaatleri evrensel boyutta tartışılıyorsa biz de rahatlıkla Kıbrıs’ı, Kırım’ı, Kerkük’ü, Doğu Türkistan’ı veya başımıza bela olan terör sorununu uluslararası arenaya böyle taşıyabiliriz. Bunu yapmamız gerekiyor.