Nikolay Vasilyeviç Gogol’ün “Taras Bulba” romanının esin kaynağı, Nogay batırı şair Dosmambet Azavlu’dur. Gogol, etkileyici bir hayat hikâyesi olan Dosmambet’ten etkilenmiş, hikâyeyi Rus Kazaklarına uyarlamıştır.
Dosmambet, Azov Nogaylarındandır. Bölgede yaşayan Nogaylar bir süre Osmanlı ve Rusya arasında bir sınır halkı olarak yaşamışlardı. Nogaylar Ruslara karşı sur görevi görseler de Osmanlı ile uyum içinde yaşamıyorlardı. Nogay Türklüğünün yaşam tarzı farklıydı. Azov’da yaşayan Nogaylar ve Türkler bu nedenle pek kaynaşamamışlardır.
Dosmambet, Azov’u Osmanlı’dan almak için savaşmıştır. Ünü böylece daha fazla yayılmıştır. Dosmambet’in iki oğlundan biri olan Kosay, okumak için İstanbul’a gitmiştir. İstanbul’da okurken bir Türk kızına aşık olur. Bu nedenle Osmanlı ordusuna katılır. Muhtemelen Osmanlı askerleriyle birlikte yurduna döndüğünden olacak, Dosmambet, savaşta olduğu düşman birliklerini tespit edince onlarla savaşıp galip gelir. Ne var ki savaşın sonunda oğlu Kosay’ın da öldürülenler arasında olduğunu görüp dünyası başına yıkılır. Onun için şiirler yazar. Arslanbek Sultanbekov’un “Kosay” şarkısı işte bu olayı anlatmaktadır.
***
Türk dünyası işte böyle trajik olaylarla doludur. Bildiğimiz bilmediğimiz birçok hikâyemiz, birçok acımız var. Bişkek’te Ahıska Türk’ü bir ağabeyimden sürgüne dair dinlediklerim hâlâ aklımdan çıkmaz. Ölü veya hasta aile üyesini trenden atmak zorunda kalan insanlar… Korkunç. Hele Çin’de yaşananlar… Yakın zamanda yüz yüze tanışıp bolca fikirleşme fırsatı bulduğum Uygur Türk’ü bir hocamızın anlattıkları, Banu Avar başta olmak üzere pek çok Çin – Rus aşığı tarafından inkâr edilse de Uygur Türklüğüne dair hem üzdü hem de ümitlendirdi. Ümitlendirdi çünkü ondaki bilinci görünce bir kez daha gördüm ki Elishan Tayci, Osman Batur, Ali Han Töre ruhu ölmemiştir.
Önce Çarlık sonra da SSCB… Savaşta en öne sürülenler Türklerdi. Aytmatov’un, Dağcı’nın romanlarını okuyanlar o acıları, savaşın getirdiği yıkımları iyi bilirler. Berlin’e bayrağı diken üç Sovyet savaşçıdan biri – kasten Lezgi olduğu yalanı ortaya atılsa da – Rusların da Kumuk olduğunu ifade ettiği Abdülhakim İsmailov’du.
***
Her gün haberlerde terk edilmiş Rus zırhlıları, yakalanmış veya teslim olmuş askerler görüyorum. Bunların pek çoğunun Buryat, Dağıstanlı, Saka olmaları içimi acıtıyor. Üzülüyorum. Buradan anlaşılıyor ki cephede yine en ön safta Türkler vardır. Bunun bir de Ukrayna tarafı var ki hepten endişemi artırıyor. Yeni Dosmambetler görmek istemiyorum. Kırım Türklerinin, Türkiye Türklerinin, Türkistan Türklerinin savaştığı trajediler görmek istemiyorum. Vurgulayarak söylüyorum ki Türkiye bu savaşta Ukrayna ile de Rusya ile de gerilmemeli, savaşmamalıdır. Kadere bakın ki Türkistan Türklüğüyle iyi ilişkiler geliştirmenin stratejik yollarından biri budur.
ABD’li George Friedman, “Gelecek On Yıl” kitabında adeta bugünleri anlatmıştır. Friedman, ABD’nin rakipsiz güç olarak kalmasının dehşet verici olduğunu ama rakipsiz gücün fil gibi her yere saldıracağını ifade eder; ona göre Amerika devleti, Britanya ve Roma’yı örnek alarak imparatorluk stratejisi uygulamalıdır. Açıkça Rus – Alman (aynı zamanda Avrupa) ilişkilerinin baltalanması gerektiğini, Polonya’nın bundaki anahtar rolünü anlatır. Rusya’nın teknoloji için özellikle Almanya ile, Almanya’nın enerji ve pek çok alanda uyuşan çıkarları için Rusya ile iş birliği yapmaması gerektiğinin altını çizer. Özellikle vurguladığı ise savaşlar kadar dehşet vericidir: Bölgesel güçleri birbirine düşür, savaştır; daima birbirlerine kuşku ile bakmalarını sağla; küçük devletleri de pek çok açıdan kendine bağla.
Bugün Doğu Avrupa’ya bakın. Suriye örneği ortadadır. Güya iki ülke de NATO üyesidir ama Yunanistan – Türkiye gerilimlerinde ABD’nin, Fransa’nın açık tarafı ortadadır. Akdeniz’de gemimize el koyma küstahlığını yapanlar Almanlardı. Kürt meselesinde sivil toplumu, siyaseti Türkiye aleyhine örgütleyen Batı emperyalizmidir. Ergenekon ve Balyoz kumpaslarında onların parmağı vardır. Rusya askerî bir güçtür. Rusya’nın nüfusu günden güne azalmaktadır. Buna karşı aldığı önlemler yetersiz olmaktadır. Rusya er ya da geç gücünü tüketecektir ama ABD’nin yaptıkları Rusya’nın gücünü, nüfuz alanını artırmaktadır.
Neden?
Friedman’a göre ABD’ye büyük rakipler lazımdır. Buradan hareketle düşünün. Gözlerinizi açın.
NATO ile beraber Ukrayna’ya girmeye taraf olanlar vardır. Bilinmelidir ki Batı emperyalizmi, Ege ve Doğu Akdeniz’de barış yolu çok daha kolay olmasına rağmen Yunanistan’ı, GKRY’yi hatta gerildiği sürece Mısır’ı seçmiştir ve seçer ama Türkiye’nin daima karşısındadır. Kırım’ın Türklerin lehine bağımsız olacağı düşüncesi bir yemdir; güneydoğunu senden almaya çalışanlar sana Kırım’dan daire vermezler. Önce bunu bilmen gerekir.
Hele şehit Necip Hablemitoğlu’nun yıllar önce Kırım’da tespit ettiği Vahhabist hareketler ve onların bugünkü yansımaları, Suriye misali yabancıların Ukrayna’ya savaşmaya çağrılmaları… Bunlar çok vahim olaylardır. Millî duyguların cihatçılar tarafından sömürülmesine müsaade edilmemeli ve Kırım Türklüğü bunlara karşı korunmalıdır. Suriye’deki Türkmenlerin, Kırım’daki Türklerin bu savaş veya çatışma ortamı sonrası geleceği garanti altına alınsın diye çalışılmalıdır.
NATO üyesi bir Ukrayna ile savaşmak, gücü bizden fazla veya az fark etmeksizin Rusya ile savaşmaktan çok daha zor olacaktır. Bir kere bu hesaba katılmalıdır. ABD, Yunanistan’ı üstüne salıyor. Fransa, Yunan’a her desteği veriyor ama sen karşılık verdiğin anda aldığın cevap ne oluyor? İşte bunun aynısı o zaman Ukrayna’da olacaktır.
Ukrayna ve Rusya’nın olası başarısızlıkların faturası Türk dünyasına kesilecektir.
ABD, bu savaş yoluyla Avrupa üstündeki gücünü pekiştirirken kendi menfaatlerine karşı gelenleri tecrit edeceği bir güç dengesini oluşturuyor. Haklı tek bir savaşı, tek bir menfaati olmayan ABD, güya Rusya’yı tecrit ediyor ama Rusya, Suriye’de olduğu gibi gücünü artırıyor. Neden?
Bu sorunun çok cevabı vardır.
Avrasyacılara gelince…
Türkiye’de Rus lobisinin varlığı ABD aleyhtarlığıyla ortaya çıkmamıştır. Ruslar zaten öteden beri İstanbul’da bir lobiye sahiplerdi. Daha duraklama devrinden itibaren “samur kürkü” giyen Osmanlı devlet adamları vardı ki kürklerini Ruslara borçluydular. Ruslar, Kürt meselesini başımıza saran ilk devletlerdendir. Türklük Türkiye’den ibaret olmadığına göre üzerimize boylu boyunca devrilmiş bir Rus ayısının bizi boğmakta olduğu açıktır. Üstelik Ukrayna savaşının faturası, Türk dünyasının yoğun baskı altına alınması anlamına gelebilir. Rus zaferinin bile bunun aksini göstereceği yönünde bir işaret yoktur.
Biz kendi menfaatlerimizi düşünmek zorundayız. Don Kişotluk yaparsak değirmenle savaşırız. Bunu bilelim. Biz önce kendi sorunlarımıza eğilmek zorundayız.
Rusya’dan boşalacak boşlukların Türkiye tarafından doldurulacağı ümidini taşıyanların iyi niyetli oldukları açıktır ama iyi niyet zafer getirmez. Rusya’nın çıktığı alanın çoğunu Çin kaplayacaktır. Batı’nın Türkistan faaliyetleriyse ısrarla görmezden gelinmekte veya bilinmemektedir.
Dikkatli olmak gerekir.
Bu süreçte Montrö’yü deldirmeyeceksin. Mülteci meselesini çözeceksin. Donanmanı güçlendirmeye devam edeceksin. Kuvvayımilliye ruhunu dipdiri tutacaksın. Emperyalist devletlerin planları konusunda milleti iyi bilgilendireceksin. Önce kendi boşluklarını dolduracaksın. 5000 Ahıskalı’yı memlekete alamayız, diyen adam hâlâ siyaset sahnesinde rol oynayabiliyor. Emre Uslu denen katıksız vatan haini, adi bir puşt, bir yandan Türk ordusuna saldırmaya devam ederken diğer yandan Kazakistan olaylarına “Türk baharı” diyor, Ukrayna – Rusya savaşında düğün ediyor.
Bitirirken şunu söylemek isterim: Rus kayıpları, teslim olanlar, terk edilmiş araçlar… Bunlar aynı zamanda Rusya’nın henüz asıl gücünün belli bir kısmını kullandığını göstermektedir. Her hâlükârda savaşın henüz başlamadığı, başlarsa zor bir savaşın beklediği açıktır. Savaşın geleceğine dair iki tahminim vardır. Buna göre ya Rusya tek seferde ve hızlı bir şekilde işi bitirecek ya da savaş uzayacak ve belki de dolaylı dolaysız diğer ülkelere etki edecektir.
Tanrı Türk’ü korusun.